Barış Çakan cinayeti ile ilgili herkes bir şeyler yazdı konuştu.
Mesele Kürtçe konuşmak meselesi olarak sunulmak istense de kuzeninin beyanı ve babasının kameralar karşısında söyledikleri ortada.
Elbette bu açıklamalar var diye “Bu ülkede Kürtçe’den ve Kürtlerden nefret eden hiç kimse yok” demiyoruz. Şüphesiz 100 yıldan fazla sulanan ırkçılık fidesi zehirli meyvelerini vermiştir. Elbette ırkçı, Kürt düşmanı bir insan çeşidi de vardır (fakat hamdolsun sayıca çok azlar)
Aslında meselenin başka bir cihetini yazmaktır derdimiz.
Ezan meselesi.
(Tüm etnik unsurları ile) Anadolu ezana en fazla hürmet gösterilen coğrafyalardan biridir.
Türkçe ezan zulmü sona erdiğinde insanların hıçkıra hıçkıra camiye koştuğu bilinir.
Keza daha geçen Cuma…
İlk Cuma kılınacak diye insanlar ne kadar heyecanlıydı. Ezan ve cami hassasiyeti bu denli yüksek olan bir toplum nasıl bu kadar hızlı çürüyebilir.
Barış Çakan cinayetine geliyorum.
Akşam ezanı okunurken, Barış, araçlarında yüksek sesle müzik dinleyen 3 kişiye “Arkadaşlar ezan okunuyor, müziğin sesini kısar mısınız” diyor ve olay patlak veriyor.
Sonrasında Barış katlediliyor.
Mesele "Kürtçe konuştu öldürüldü" cümlesine kilitlendiği için çok fazla tefekkür edemedik.
Ama az biraz tefekkür edelim.
Bu topraklar yıllarca ezan okununca hürmeten ayağa kalkan, hiç olmasa oturuşunu düzelten nesiller gördü.
Ezan okununca ezana eşlik eden nesiller, ezan okununca duygulanan….
Bu ne korkunç çürümedir ki “Ezan okunuyor, müziğin sesini kısar mısın” diyen gencin katledilmesinden en olmadık sonucu çıkardık.
Sekülerizm zehirli ve kendine yabancılaşma sonucunu doğuran bir ahtapottur.
Bu ahtapotun kollarından biri ırkçılıksa- ki öyle- bir diğeri de kutsallara hürmetsizliktir.
Barış’ı katleden zihniyeti tanımadan meseleyi okuma biçimi şüphesiz yanlış bir sonuç doğuracaktır. Barış’ın katili sekülerizm ve onun alt kollarıdır.
Gençleri ırkçılığa, islamsızlığa, şehvetperestliğe, egoperestliğe, serseriliğe sürükleyen sistemdir Barış’ın gerçek katili.