Günlerden bir gün akşam namazı kılmak üzere camiye biraz erken gitmiştim abdest almak için aşağı kattaki abdesthaneye indim tuvaletlerin boşalmasını beklerken kapılardan biri açıldı imam Şeyh Hâdi dışarı çıktı. Selamlaşıp hal hatır sorduktan sonra imamın abdest almadan yukarı çıktığını fark ettim. Çok şaşırmıştım. Tuhaf gelmişti bana.
Başka da abdest alacak yer olmadığına göre Hoca nerede abdest alacak diye merak ederek takip ettim, Hoca’nın abdest almadan direk camiye girip mihraba yöneldiğini gördüm. Ezan ve kameti okuyup namaz kıldırmaya başladı ve arkasında saf tutanlar da ona uyarak tekbir getirip saf bağladılar.
Ben ise yerimde donup kalmıştım. Hemen koşup, senelerdir ahbaplığımız olan Hacı Ali Efendi’nin yanına gidip bir bir şahit olduklarımı anlattım. Bana tam güveni olan Hacı Ali de şaşkınlık içinde: “Madem hoca abdestsiz namaz kıldırıyor o halde biz de münferit kılarız” dedi.
Derken bu olay mahalledeki insanlar arasında bir anda yayıldı. Ben ve arkadaşlarım Şeyh Hâdi’nin abdestsiz namaz kıldırdığını herkese anlattık. Böylece cami cemaati dağıldı.
Artık kimse onun arkasında namaz kılmıyordu. Dolayısıyla bu olay onun itibarını sarstı. Ailesiyle de arası açıldı, eşi onu terk etti, çocukları da onu dışladılar. O da imamlığı bırakarak şehri terk etmek zorunda kaldı. Hatta bazıları hakkında dedikodular çıkartıp aslında Müslüman olmadığı, casusluk yaptığı, ecnebi olduğu vs. konuşmaya başladılar ve bir daha ondan haber almadık.
İki sene sonra umreye gitmek nasip oldu. Orada hava şartlarından dolayı bir hayli hastalandım. Memleketime döndükten sonra doktora gittim hap ve iğne yazdı. Ertesi günü abdest alıp namaz kılmak üzere camiye giderken yol üzerindeki kliniğe uğrayıp o günkü iğnemi yaptırdım.
Henüz ezan okunmamıştı tuvalete gidip iğne yeri kanamış mı diye bakmayı düşündüm. Tam tuvaletten çıkıyordum ki aklıma Şeyh Hâdi geldi. Birden gözlerim karardı, dünya sanki başıma yıkılır gibi olmuştu. Yoksa Şeyh Hâdi de benim gibi iğne yerini yıkamak için mi tuvalete girmişti, yani adamcağız abdestli miydi?
Aklım durmuştu sabaha kadar uyuyamadım o gece. Cahil ben ve benden daha cahil dindar arkadaşlarım nasıl olmuştu da bilmeden anlamadan araştırmadan ve yüzleşmeden güya Allah rızası için bir iş yaptığımızı düşünüyorduk.
Şeyh Hâdi’nin haysiyetiyle oynamış, itibarını beş paralık etmiş, evini yıkmış eşinin, çocuklarının bile onu terk edip dışlamasına yol açmıştık! Ertesi sabah onu aramaya başladım, çarşıda Hacı Ahmed isminde bir zât onu biliyor, dediler.
Hemen gittim nur yüzlü simasıyla beni karşıladı. Sorduğumda da şöyle cevap verdi: İki sene önce idi. Hâdi Efendi bana gelerek çok üzgün ve dertli bir vaziyette oturdu. Ne oldu deyince de şöyle anlattı:
“Yaptırdığım iğnenin yerini yıkamak için tuvalete girmiştim, abdest bozmamıştım. Ama birileri bana hiç sormadan abdestsiz namaz kıldırıyor diye iftira ettiler. Cemaat te buna kanıp beni dışladılar, bana neler yapıldığına şahit ol diye bunları anlatıyorum, bu şehri terk ediyorum. Irak tarafına gideceğim dedi ve gitti bir daha da görmedim onu…”
Allah’ım ben ne halt işlemişim böyle, kafama dank etti! Hüngür hüngür ağladım. Tam 20 yıldır her Irak’a gidip gelene onu soruyorum ama mazlum Şeyh Hâdi’den hiç bir haber yok.
Ve artık yerimden kımıldayamayacak kadar hastayım gidip bulabilecek helalleşebilecek halde değilim.
Evet dostlar iyi dinleyin beni!..
Duyduklarımız ya da gördüklerimiz gerçek olsa dahi aslı bambaşka olabilir. Bir kişi ya da bir olay hakkında gerçeği tümüyle bilmeden bir kanaate varmak, yorum yapmak zulümdür.
Hakikati bilmek için bırakın bize bir başkası tarafından söyleneni… Kendi gözümüzle gördüğümüz kulağımızla duyduğumuzu dahi bizzat o şahısla konuşup tahkik etmek zorundayız. İşte vebali bu kadar çok ağırdır.