TEBLİĞ VE FETİH

Mekke fethini kutladık. En zorlu, işkence dolu o yıllarda tavizsiz bir mücadelenin zaferini yeniden inceledik, irdeledik.

Ekleme: 04.01.2013 15:29:00 / Güncelleme: 04.01.2013 15:29:00 / Okur Köşesi
Destek için 
İnsanların hak dine çokça yabancılaştığı o dönemde fethin kısa sürede gerçekleşmiş olması üzerinde düşündük belki... Bu minvalde Hira mağarasını merkeze oturtup zamanın fetihlerine yol açacağını düşündüğüm Peygamber metodunu farklı bir pencereden paylaşmaya çalışacağım...
 
Son risalet ile Müslümanların kıyamete dek fetih mücadelesini Hira mağarası gösterir bize ve bin yıllık ibadetten üstün olan tefekkür...

Haksızlığın zirve yapıp, ahlaksızlığın arttığı, zayıfların ezildiği Mekke dönemi. Fıtrata aykırı gelen bu manzara Efendimiz(a.s)’i yalnızlığa götürüyordu ve yalnızlık O’nu hiraya... Hira’nın rahatlamak amacıyla ya da sadece kendini düşünme maksadıyla yolunu tutmuyordu. Her seferinde Mekke’nin o halini göz önünde bulundurup, suallerine cevap arıyordu. Bu nedenle Hira, fıtrata aykırı kötü ahlakların içinden doğacak yalnızlığın yeriydi. Daha sonra gökyüzünün tebessüm edeceği mekândı. Vahyin kalbe nüfuz edip, risaletin temel taşlarının yerine konulmasıydı.

Hira; insan fıtratının hayatın, son güne dek sürecek yılların ‘okunmaya’ tabi tutulup, her şeyin ‘Rabbinin adıyla oku’maya çevrilmesiydi. Hira bir daha gidilmeyecek yer olup, Allah’tan gelen ağır bir sorumluluğu acılara maruz kalarak geçirmenin adıydı... Bir dirilişin tam ortasında Hakk’ın çağrısına mekân olmuştu.

Bir daha gidilemeyecek bir yer olduğunu bir hoca şöyle açıklar: ‘Peygamberimiz Hira’ya Abdullah oğlu Muhammet olarak gitmiş ve ‘Resulullah’ olarak dönmüştür. Resulullah(a.s), Resulullah olduktan sonra artık mağaraya gitmemiştir. Mağarayı ancak Medine’ye gitmek için basamak olarak kullanmıştır.”
---

Peki, şimdiki insanın Hira’yla çelişen düşüncesi nedir?

1-Hakkı verilmeyen tefekkür

2-Benliğini öne geçirip insanların yaşamı ilgilendirmeyen ve sadece uzleti giydiren bir mağarayla hemhal olmak...
Bunlar Hiranın ruhuna aykırıdır. Hiranın yüreğiyle hiçbir taraftan uyuşmaz. Böyle bir tefekkür, böyle mağara dirilişin adı olamaz. Diriliş olmayan yerde fetih gerçekleşmez...

Tefekkür ki, dünya düzenlerine vahyin inşa edeceği çareler aramak. Zulmün, haksızlığın ve menfaatin üzerine düşündürecek yalnızlık okulu bir nevi... Allah’la kurulacak bağ... Ve sonra tebliğ bilinciyle topluma sirayet edip hiç uyumayan gecelerin hareketiyle yıllanmak... Ruhumuzu uzletten silkip toplum düzeninde ‘davet’ misyonunu yüklenmek.
Şimdi ister Hira ister başka bir şey olsun Mekke dönemini izlettirip, kulluk vasfına erdiren bir yer olsun. Sünneti seniyeyi yaşar gibi... Farz edelim ki, insanın bu dönüşümü bir mağarada olmuş olsun ve adını Hira koyalım...

Ve bizim adını koyduğumuz Hiramız. Ve beynimizin önce kendimizin sonra toplumun halini tartacağı ve amacını vahiyden almış bir akıl terazisi. Yıllara meydan okuyup heybemize yükleyeceğimiz tefekkür. Yalnızlığı rıza-ı ilahiye adamak ve Peygamber metodunu takip etmek. İşte diriliş ve ‘fethin adımları’ halini dillendirecek durum.

Aslında kendimizle birlikte toplumun haline yönelik tefekküre atılacak ilk adım birinci dirilişi oluşturacaktır. Çünkü Hira bir gecedir ve şafağın habercisidir. Gece dirilişin ilk adımıdır. Ve gecenin dirilişi kendini şafağın direnişine bırakmaya mecburdur.

Hira’nın amacı anlaşılmalı. Oradan topluma ansıyacak diriliş, direnişi haykıracaktır. Dirilişi olmayan direnişten meyve elde edilmez... Adını hira koyduğumuz bir yerde tefekkür taşıyan heybemiz bu sefer sorumluluğu taşıyacak gelişiyle... Peygamberimiz(a.s)’e hitap edilen ‘kun feenzir’ tüm müminlerin şiarı olacaktır. O’nun izinden gidecek adımlar, O’nun izinden yürümeli...

İşte o zaman fetihler yaşanacaktır bi’iznillah. İşte o zaman içinde Hiramızın bulunduğu Mekke fethin müjdesi olacaktır.
Medine’nin zemini hazırlandığı gibi Mekke’deki fethin de habercisi olacaktır.

Rabbim Peygamber hayatını doğru okuyup her Müslüman’ın sorumluluk bilinciyle hareket edip fetihler yaşanması umuduyla...

Baki muhabbetle...
 
Esra TOPRAK / doğruhaber