Mısır Zindanlarında 63 bin mazlum, Yavaş ölüm

Mısır’da 2013 yılında meşru bir şekilde seçilen Cumhurbaşkanı Şehit Muhammed Mursi’ye kanlı bir darbe yapan darbeci Sisi, İhvan-ı Müslimin ve diğer İslami kimliğe sahip şahsiyetlerin birçoğunu cezaevlerine koydu. Şu an Mısır cezaevlerinde 63 binden fazla siyasi mahkûmun bulunduğunu söyleyen ve Gazetemize özel demeç veren Mısır zindanlarındaki insan hakkı ihlallerini yakından takip eden İmdat Vakfı genel Müdürü Dr. Eşref Tevfik, “Mısır hükümetinin tutuklulara karşı uzun süredir uyguladığı taktik ve stratejisi yavaş öldürme stratejisidir.” dedi.

Ekleme: 07.03.2020 08:34:01 / Güncelleme: 07.03.2020 10:43:16 / manşetler
Destek için 

DIŞ HABERLER SERVİSİ

2013 yılında meşru bir şekilde başa gelen Cumhurbaşkanı Şehit Muhammed Mursi’ye kanlı bir darbe yapan darbeci Sisi, darbe karşıtı bütün Müslümanları ve kendisi gibi düşünmeyen bütün siyasileri cezaevlerine koydu. Gazetemize özel demeç veren Mısır zindanlarındaki insan hakkı ihlallerini yakından takip eden İmdat Vakfı genel Müdürü Dr. Eşref Tevfik önemli değerlendirmelerde bulundu. Mısır zindanlarında 63 binden fazla siyasi mahkûmun bulunduğunu söyleyen Tevfik, “Mısır hükümetinin tutuklulara karşı uzun süredir uyguladığı taktik ve stratejisi yavaş öldürme stratejisidir.” ifadelerini kullandı.

MISIR CEZAEVLERİNDE TIBBİ İHMALLER HAD SAFHADA

Mısır zindanlarındaki siyasi tutuklu sayısının 63 binden fazla olduğunu ve bu mahkûmlara yavaş öldürme stratejisi uygulandığını söyleyen Tevfik, “Bu strateji bazen mahkûmların ölümlerine sebebiyet verecek insanlık dışı yerlerde uzun süre kalmalarıyla bazen tıbbi imkânlardan ve hastane tedavisinden mahrum bırakılmaları veya içerisinde yetkili bir doktorun, imkânların ve gerekli ilginin bulunmadığı hastanelerde tedavi görmeleri yollarıyla uygulanmaktadır. Ayrıca hastalanan mahkûmların hepsi tedavi edilmemekte, her hafta her koğuştan sadece bir kişi seçilip bu imkânlar dâhilinde muayene edilmektedir. Muayene esnasında tüm hastalara ortak ilaçlar verilmekte ve eğer dışarıdan farklı bir ilaç veya tahlil, röntgen ve diğer tıbbi imkânlara ihtiyaç duyan hastalar var ise kendilerine bu imkânlar tanınmamaktadır.” dedi.

Tevfik, sadece 2020 yılının başından bu yana kasten yapılan tıbbi ihmalkârlıklar nedeniyle 6 kişinin zindanlarda şehit olduğunu belirtti.

CEZAEVİ ORTAMI BİLE TEK BAŞINA ÖLDÜRÜCÜ NİTELİKTEDİR

Mahkûmların yaşadığı cezaevi ortamının tek başına öldürücü nitelikte olduğunu söyleyen Tevfik, “Örneğin 1991 yılında İslami cemaat liderlerine işkence edip öldürmek için inşa edilmiş olan Akrep cezaevi bunlardan biridir. Bu cezaevi kanun, yasa ve uluslararası sözleşmelere muhalif bir şekilde tek kişilik hücrelerden oluşan bir yapıya sahiptir. Bu cezaevinde mahkûm çok dar olan bir odanın içine tek başına konulur. Burada kalasların üzerinde yatıp kalkar. Mahkûm, iki tarafı da koridorlardan oluşan bu tek kişilik hücrelerde hiçbir şekilde güneşi görmemektedir. Ayrıca hem cezaevi kurallarına hem de kanunlara aykırı biçimde pencerelerin koridorlara açılmasından dolayı mahkûm ihtiyaç duyduğu temiz havayı da teneffüs edememektedir.” diye konuştu.

Cezaevlerinin tek katlı olması sebebiyle hücrelerin, Mısır’ın kurak yaz aylarında güneşin ısısını emerek adeta bir fırına dönüştüğünü söyleyen Tevfik sözlerini şöyle sürdürdü: “Böylelikle hücredeki mahkûmun gece boyunca tüm vücudundan ter akmaktadır. Aynı şekilde mahkûmlar kış aylarında da bir insanın tahammül edemeyeceği derecedeki dondurucu soğuk ile mücadele etmekteler. Hücrenin tavanı, tabanı ve tüm duvarları kurşun rengi ile boyandığı için mahkûm kendi odasının sonu dışında hiçbir şeyi görememektedir. Bu zalimane yöntemden kaynaklı mahkûmlar bir süre sonra görme yetilerini kaybetmeye başlamaktalar. Aynı şekilde tutukluluk süresi boyunca güneşi sadece görüşme veya ziyarete çıktığı anda gördüğü için güneşi görür görmez uzun süredir direk bakmadığı için güneş aniden gözlerine vurunca gözleri kapanmakta ve tutukluluğu müddetince bu durum birçok defa tekrarlandığı takdirde gözler buna tahammül edemeyip bozulmaktadır.”

Hücrelerin çok dar olması ile beraber tuvaletlerin de bu hücrelerde ortada olduğunu belirten Tevfik, “Bu tuvaletler ile kapı arasında herhangi bir duvar olmadığı için kapı açıldığı takdirde direk tuvaletler görülmekte ve mahkûm burada tuvaletin tüm kötü kokuları ile iç içe yaşamaktalar.” İfadelerini kullandı.

Tevfik, “Bunun haricinde mahkûm yürüyüşe de çıkarılmaz. En iyi durumda normalde günlük bir saat olacak şekilde çatısı kalın sac ile kapatılmış ve güneş görmeyen bir avluda volta atılır. Ancak günümüzde şimdiki mahkûmlar bu haklarından bile mahrum bırakılmaktalar. Bundan kaynaklı hem eklemleri sertleşmekte hem de aynı yerde yatıp kalktıkları ve yemeğini yedikleri için çok sayıda cilt hastalıkları oluşmaktadır.” dedi.

“ŞİKÂYETÇİ OLANLAR DİSİPLİN HÜCRESİNE ATILIYOR”

Tüm bu zor şartlara karşılık mahkûm tıbbi muayene, yürüyüş hakkı veya ziyaretçiler ile görüşme gibi talepleri ileterek şikâyetçi olursa bunlara karşılık disiplin hücresi adı verilen bir odaya atıldığını belirten Tevfik, şunları söyledi:

“Tek kişilik olan bu hücreler hızlı ölüm için tasarlanmış. Örneğin bu hücrelerde tuvalet yapılmadığı için her mahkûma ihtiyacını gidermesi için bir kap verilir. Günde bir defa şiddetli dayak ve hakaretler eşliğinde tuvalete götürülür. Burada kendi kabını boşaltması ve temizlemesi istenir ardından aynı şekilde dayak ve hakaretlerle tekrar hücresine getirilir. Bu hücrelere hiçbir şekilde aydınlık ve ışık girmemekte ve burada geçirdiği süre boyunca zifiri karanlıklar içerisinde yaşamaktadır. Normal şartlarda en fazla 15 gün kalınması gereken bu hücrelerde mahkûmlar bazen aylar bazen de yıllar boyunca kalmaktadır. Çoğu mahkûm disiplin hücresi olarak isimlendirilen bu ölüm hücrelerinin zor şartlarında ya hayati tehlikelere sebebiyet veren ağır hastalıklara yakalanmakta ya da daha fazla dayanamayıp şehit olmaktadır.”

“SİYASİ TUTUKLULAR CEZAEVİNDEN ÖNCE UZUN SÜRE GÖZALTI HÜCRELERİNDE BEKLETİLİRLER”

Mısırda bir siyasi tutuklunun cezaevine girene kadar birçok aşamadan geçtiğini belirten Tevfik sözlerine şöyle devam etti: “Öncelikle yakalanıp gözleri bağlanır ve elleri arkadan veya önden kelepçelendikten sonra emniyete götürülür. Kasıtlı bir şekilde istenilen süreye kadar burada gizli bir şekilde tutulur. Tutuklunun eğer şansı varsa yakalandıktan sonra belli bir suç ile suçlanır ve gerekli tahkikatlar yapıldıktan sonra direk cezaevine nakledilir. Ancak çoğunlukla tutuklular emniyete getirilip emniyet mezbahası olarak isimlendirilen yere getirilir. İçeri girip tüm eşyaları alındıktan sonra çok şiddetli bir şekilde dövülür. Burada sadece avret mahalli kapalı olacak şekilde tüm elbiseleri çıkartılır. İçeride kaldığı süre zarfında gözündeki bez ve ellerinde kelepçeler hiçbir şekilde çıkarılmaz. Her tutukluya bir numara verilip bu numara ile isimlendirilir ve kendi ismi unutturulur.”

“TUTUKLUYA ZORLA SÖYLEMEDİĞİ VE YAPMADIĞI ŞEYLERİN YAZILI OLDUĞU BİR KÂĞIDA İMZA ATTIRILIR”

Daha sonra tahkikatın başlatıldığını ve genellikle tutukluya söylemediği ve yapmadığı şeylerin yazılı olduğu bir kâğıda zorla imza attırıldığını belirten Tevfik, “Ardındın dosyasıyla beraber savcılığa nakledilir. Savcılık da emniyet güçleri ile anlaşmalı olduğu için burada tutukluluğuna hükmedilir ve cezaevine gönderilir. Elleri kelepçeli ve gözleri bağlı bir şekilde cezaevine getirilen tutuklu, cezaevinde karşılama ekibi olarak isimlendirilen bir gurup tarafından tekrar elbiseleri çıkarılarak çok şiddetli bir şekilde darp edilir ve onurunu kırmak için kendisine bir bayan ismi verilir ve o şekilde çağırılır.” dedi.

Tevfik şöyle devam etti: “Bu karşılamadan sonra tutuklu eğer Akrep cezaevi gibi bir yere götürülmüş ise tek hücreli bir odaya eğer Ebu Za’bel veya İstikbal Tura cezaevleri gibi bir yere nakledilmiş ise toplu koğuşa konulur. Bu toplu koğuşlar çok küçük olmalarına rağmen içerisindeki mahkûm sayısı çok fazla olmaktadır. Hatta bazı koğuşlarda yatabilecekleri kadar yeterli alan bile olmadığı için mahkûmlardan bazıları yatarken diğerleri ayakta veya oturarak beklerler ve birkaç saat sonra uyuyan kişi uyandırılarak yerine diğer bekleyen mahkûm yatar. Bu durum hem gece hem de gündüz devamlı olarak devam eder. Mahkûmlar bu dar alanda hem yemek yiyor hem ihtiyaçlarını gideriyor hem de ibadetlerini yapıyorlar.

“KIŞ AYLARINDA İÇERİYE BATTANİYE VE KALIN KIŞLIK ELBİSE ALMALARINA MÜSAADE EDİLMEZ”

Genel itibariyle mahkûmların kantinden herhangi bir şey almalarına müsaade edilmez. Müsaade edilirse bile kantindeki yiyecek ve giysilerin fiyatları hayal edilemeyecek kadar fahiş fiyatlara satılmaktadır. Kış aylarında da içeriye battaniye ve kalın kışlık elbise koymalarına müsaade edilmez. Çünkü cezaevlerinin uyguladığı strateji, mahkûmların sıcak soğuk tüm hallerde insanlık dışı bir hayat yaşamalarını sağlamaktır. Koğuşlarda gerçekleştirilen teftişler esnasında da tüm mahkûmlar dayaktan geçirilir. Bunun haricinde mahkûmlara verilen yemekler de kesinlikle bir insanın doyamayacağı ve sadece hayatta kalabilecekleri miktarda verilir. En iyi durumlarda mahkûmlara 3 parça ekmeğin yanında ya küçük bir parça peynir ya ful ya da bir insanın yiyemeyeceği kadar kötü yapılmış mercimek verilir.”

 “Çoğunlukla mahkûmlara ziyaretçileri ile görüşme izni verilmez. Ancak görüşmelerine izin verilse mahkûmun tarafında bir tel, ziyaretçi tarafında da bir tel olmak üzere iki telin arkasında görüştürülürler. Ancak cezaevi Akrep Cezaevi gibi bir yer ise cam arkasından görüştürülürler.” ifadelerini kullanan Tevfik, birkaç dakika süren ziyaretler için gelen ziyaretçilerin saatler önce cezaevi önlerine geldiklerini ancak keyfi bir şekilde burada bekleyen herkesin değil bazılarının görüşmeye alındığını belirtti.

1288 KİŞİ İÇİN İDAM KARARI İSTENİYOR

İmdat Vakfı genel Müdürü Dr. Eşref Tevfik son olarak şunları söyledi: “Mısır’da 3 Temmuz 2013’de gerçekleştirilen askeri darbeden bu yana idam edilen siyasi mahkûmların sayısı 50 kişidir. Ancak bunlar dışında nihai kararı bekleyen ve kararın ne zaman uygulanacağı tam belli olmayan mahkûm sayısı ise 76’dır. Bunların dışında nihai karar için başka delillere ihtiyaç duyulan 1288 kişi için ise idam kararı isteniyor.”