28 Şubat post modern darbenin yıl dönümü münasebetiyle Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Yerleşkesi İktisadi İlimler Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen “28 Şubat ve Müslümanca duruş” temalı program, Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Programın açılış konuşmasını yapan Bitlis Eren Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Demirtaş, 28 Şubat’ın yakın tarihimize damga vuran kara bir leke olduğuna dikkat çekti.
Asıl duruşun böyle zor zamanlarda gösterilmesi gerektiğine vurgu yapan Demirtaş, “Müslümanca duruş zor zamanlarda olur. Kolay zamanlarda herkesin bir duruşu vardır kendisince. Önemli olan böylesi bir dönemde gerçek manada bir duruş sergileyip, sergileyememektir. Çünkü 28 Şubat, kişisel görüşüme göre Türkiye tarihinin en önemli darbesiydi. Çünkü en tahripkâr olanıydı. Özellikle etkilediği çok geniş toplum kesimleri vardı. Bunların başında öğrenciler gelmekteydi. Bizler üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştığımız dönemlerde bütün acımasızıyla bu süreci yaşadık. Ama asıl mağdur olanlar öğrencilerimizdi. Fakat öğrencilerimiz muazzam bir duruş sergilediler. Hiç teslim olmadılar. İkna odalarında ikna olmadılar. Başlarını açmadılar. Okullarından olma pahasına, öğretim hayatları sona erme pahasına duruşlarından hiçbir şekilde taviz vermediler ve gerçek manada başarılı oldular.” dedi.
“İnsanlara namazımızı değil, adaletimizi sunmak zorundayız”
Programda bir konuşma yapan İlahiyatçı Yazar Abdülaziz Kıranşal ise insanlara namazımızı değil, adaletimizi sunmak zorunda olduğumuzu, Müslümanca duruşumuzu muhafaza etmemiz gerektiğini söyledi.
Kıranşal, “Biz değerlerimiz için varız, değerlerimiz için yaşarız. Evet namaz bizimdir, başörtüsü bizimdir, sakal bizimdir. Ama bunlar Alemlerin Rabbi olan Allah’a sunacağımız yönüdür. Bugün Müslümanlar olarak insanlara adaletimizi sunmak zorundayız. Hak, hukuk konusunu sunmak zorundayız. Kul hakkı bilincimizi sunmak zorundayız. Bugün Müslümanlara; 'Namaz kılıyor musun?' demekten ziyade 'Karnın aç mı? Bir şeye ihtiyacın var mı? Bir derdin, bir problemin var mı?' demek zorundayız. Çünkü insanlar namazımızı görerek bizi sevmez, Müslümanlığı sevmez. Neyi severler? Bizim ahlakımızı, duruşumuzu, kafamızı kesseler de kimse bize rüşvet yediremez, boynumuzu vursalar da kimse bize torpil yaptıramaz, iltimas geçtiremez, haksızlık yaptıramaz, Müslümanlık budur kardeşlerim.” dedi.
“Müslümanlık savunulması gereken bir ideoloji değil, yaşanılması gereken bir dindir”
Kıranşal, şunları söyledi:
“Biz bugün bu dini yaşamıyorsak; biz hocalar, dini kürsüde anlatılan bir makale haline çevirmişsek; akademisyenler, üniversitelerde çalışılan bir tez haline getirmişse; siyasetçiler, birbirinin kafasına kurşun gibi sıktıkları bir malzeme haline getirmişse biz bu dini kime sunabileceğiz? Bugün biz topluma İslam’ı ve Müslümanlığımızı sunarken, neyle sunacağız? Kimi kurtardığımızı söyleyebileceğiz? 'Sizi faizden kurtaracağız.' diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Bugün Müslümanlar, muhafazakârlar, evimizi, arabamızı faiz ile alıyoruz, düğünümüzü faiz ile yapıyoruz, çocuğu faiz ile okutuyoruz, bursu faiz ile veriyoruz. Bayramda, bayram kredisi, kurbanda kurban kredisi, hacda hac kredisi veriyoruz. Hacısıyla, hocasıyla faizin dibine kadar batmışız. Şimdi biz bu topluma 'Aile hayatınızı düzeltebiliriz.' diyebilir miyiz? Hayır. Bir çoğumuzun ailesinde ciddi sıkıntılar var. Özellikle İslami camiada büyük problemler yaşıyoruz. Hiçbir şey olmazsa da çocuğumuza söz geçiremiyoruz. Dün tesettürlü, sakallı olarak gördüğümüz, örnek aldığımız ailelerin çocukları bugün deizmden bahsediyor bunun farkında mıyız? Biz bu dini kendimiz bir yaşayalım. İnsanlar bizim hayatımıza, ahlakımıza, duruşumuza baksınlar ve örnek alsınlar.”
“İstanbul Sözleşmesi, cinsiyet eşitliği gibi ahlaksızlıklara da direnmek zorundayız”
28 Şubat’ta tanklara direnildiği gibi bugün İstanbul sözleşmesi, cinsiyet eşitliği gibi ahlaksızlıklara da direnmek zorunda olunduğunu vurgulayan Kıranşal, aksi takdirde 28 Şubat’ın direnişininin yarım bırakılmış olacağını ifade etti.
Sözlerinin devamında Kıranşal, “Dünya sevgisinin kalplerimizi işgal etmesine direnmek zorundayız. Midelerimizin haram lokmalar tarafından, kul hakkı tarafından işgal edilmesine direnmek zorundayız. Ceplerimizin faiz ile işgal edilmesine direnmek zorundayız. Eğer bu direnişi yapamazsak, 28 Şubat’taki direnişi bizzat biz yarıda bırakmış olacağız. 28 Şubat’ta direndik. Ama bu direnişi nereye getirdik ki İstanbul Sözleşmesi diye batılı ve emperyalist kanunu bize dayatıyorlar. Cinsiyet eşitliği diye bir kanunu bize dayatıyorlar. ‘Sigortalı anneler işe, çocuklar kreşe’ diye bir projeyi bize dayatıyorlar. Bunun karşısında bir duruş sergilememiz gerekmiyor mu? Eğer bugün Müslüman hanımefendiler Batılılardan daha çok feminizme sahip çıkıyorsa pozitif ayrımcılıkla, yanlış aile politikalarıyla, yanlış nafaka yasalarıyla bugün aileler perişan edilmişse insanlar, 'Niye bu yaşta evlendin?' diye hapishanelere doldurulmuşsa biz 28 Şubat’ta tankların karşısında durduğumuz gibi bunların da karşısında durup, doğruyu söylemek zorundayız. Çanakkale’de 250 bin şehit vermiş bir milletin evlatlarıyız. Yedi düvele karşı mücadele ettiğimizi söylüyoruz. Ama o yedi düvel içerde bize bütün kanunlarını, kültürünü, diziler ve filmler aracılığıyla dayatıyor. Biz buna da karşı durmak zorundayız. Bugün yayınlanan yüz dizi varsa 99’u boşanmayı, aldatmayı, evliliğin yıkılmasını propaganda ediyor.” diye konuştu.
Son olarak Kıranşal, bugün en büyük tehlikenin başörtünün bir makyaj malzemesine, sakalın bir aksesuara, imam hatiplerin bir bürokratik malzemeye dönüşmesi tehlikesi olduğu vurgusunda bulundu. (İLKHA)