Cumhura göre akşam namazının vakti gökteki şafak/kızıllık kayboluncaya kadardır. Bununla ilgili Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'dan şöyle bir hadis rivayet edilmektedir:
“Akşam namazının vakti şafak kayboluncaya kadardır.” (Müslim)
Şafii mezhebinin akşam namazının vaktiyle ilgili görüşü diğer mezheplerce kabul görmemiştir. Zira hadisi şeriflerde açıkça ‘şafak kayboluncaya kadar' ibaresi geçmektedir. Bu da bir farz namazını bütün erkânı ve şartlarıyla eda edecek kadar vakitten fazladır. İmam Nevevî (Allah kendisinden razı olsun), Şafii mezhebinin bu konudaki yaygın görüşüne muhalif bir görüş belirterek Müslim'in şerhinde şunları aktarır:
Mezhebimizin yaygın olan görüşüne göre akşam namazının vakti abdest alıp giyinme, ezan okuma, kamet getirme, farzı ve sünneti kılacak kadardır. Bir kimse bunu aşacak kadar bir vakit sonra namazını kılarsa günahkâr olur, namazı da kaza sayılır. ‘Şafağın kaybolması' bizde zayıf bir görüştür. Fakat mezhebimizin muhakkikleri, akşam namazını yatsı namazının giriş vakti sayılan şafağın kaybolmasına kadar ki vakit içerisinde eda edilebileceği görüşüne gitmiştir ki sahih olan görüş de budur.
Şafii mezhebinin önemli müçtehitlerinden biri sayılan İmam Nevevî bu konuda Şafii ulemasından farklı düşünmektedir.
Güneşin batışıyla birlikte yatsı namazına kadar olan vakit içerisinde gökyüzündeki kızıllık yani güneşin kalıntıları hala devam eder. Sahih hadislerde de geçtiği üzere akşam namazının vakti kızıllığın tamamen kaybolup yerini ay ve yıldızların aydınlığına/beyazlığına bırakmasıyla son bulur. Eğer ay ve yıldızlar belirgin değilse kızıllık yerini tamamen karanlığa bırakır. Bunun için de saat ve dakika tayin etmek oldukça zordur. Çünkü mevsimlerin değişmesiyle birlikte bu kızıllık ülkeden ülkeye bazen geç bazen de daha erken kaybolabiliyor.
Akşam namazının vaktiyle ilgili Şafii ve Maliki mezhebinin gittiği görüş ihtiyat açısından dikkate alınması gereken bir görüştür. Rivayet edildiğine göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) şöyle buyurdu:
Cibril (aleyhisselam) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı, ikinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, her şeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı. Sonra Cibril (aleyhisselam) bana yönelip: "Ey Muhammed! Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhisselam) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. (Nesâi)
Hadisten de anlaşıldığı üzere akşam namazının vakti diğer namazların vakti gibi geniş değildir. Güneş battıktan sonra hiç beklemeden eda edilmesi gerekir. Ancak sahih olan görüşe göre bir kimse kızıllık kaybolmadan önce akşam namazını kılarsa namazı geçerlidir, kaza değil vaktinde eda sayılır.
Metropol kentlerde gökyüzündeki kızıllığı göremeyenler takvimleri esas alarak akşam namazının vaktini belirleyebilirler.