STK'lardan ortak bildiri: İstanbul Sözleşmesi nas değildir, feshedilebilir

Sivil toplum kuruluşları, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi gerektiğine dair ortak bir bildiri yayınladı.

Ekleme: 22.02.2020 16:29:01 / Güncelleme: 22.02.2020 16:30:01 / Güncel
Destek için 

Sivil toplum kuruluşları, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi gerektiğine dair ortak bir bildiri yayınladı.

Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı, İHH, İnsan ve Medeniyet Hareketi, İstikamet Vakfı, Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Vakfı ile Umran Kültür ve Dayanışma Hareketi tarafından yayınlanan ortak bildiride İstanbul Sözleşmesi sebebiyle duyulan rahatsızlık dile getirildi.

Bildiride "İstanbul Sözleşmesi feshedilmelidir, toplumsal cinsiyet eşitliği projesi iptal edilmelidir." ifadesi yer aldı.

Bildirinin tam metni ise şu şekilde:

"İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve bunları esas alarak TBMM’de grupları bulunan partilerin tam desteği ile kabul edilen 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun tartışıldıkça, bunların uygulamadaki karşılıkları görülüp mahiyet ve hedefleri anlaşıldıkça ciddi bir riskle karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkmıştır.

Bahse konu düzenlemeler yapılırken örf, adet, dini kültür ve medeniyet değerlerimiz yok sayılmış hatta bunlara cephe alınmış, haklı bir tepki olarak şiddet karşıtlığı üzerinden hareket edilerek aile yapısı ile kadın-erkek kimlik ve ilişki biçimlerinin altı oyulmuş, türedi/sapkın kimlikler ve ilişki biçimleri doğallaştırılarak neslin ve ırzın ifsat edilmeye çalışıldığı göz ardı edilmiştir.

Aile son kalemiz, sığınağımız, bizi ayakta tutan ve tutacak olan bir kurumumuz olup bunun ifsat edilmesine rıza göstermeyeceğimizin bilinmesini isteriz. Şiddetin her türlüsüne karşı olan, kadına yönelik şiddeti “Cenneti anaların ayakları altına seren!” bir anlayışa sahip olan dinimizle ilişkilendirmeyi reddeden bir bilinçle vurgularız ki:

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ FESHEDİLMELİ, TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJESİ İPTAL EDİLMELİDİR!

Sözleşme maddeleri incelendiğinde görülecektir ki:

- Sözleşmenin 4. maddesinde yer alan “cinsel yönelim” ve “cinsel kimlik” kavramsallaştırmaları ile her türlü cinsel sapkınlık normalleştirilmeye ve yasal koruma altına alınmaya çalışılmaktadır.

- Sözleşme’nin 36. 46. ve 59. maddelerinde “birlikte yaşanan birey” (partner) kavramsallaştırılması ile “nikâhsız” ve “metres hayatı” şeklindeki birliktelikler hem aile olarak kabul edilmekte hem de zina meşrulaştırılmaktadır.

- Sözleşme, AB tarafından Batılı olmayan ülkelerin kendi kendilerini asimile etme ve sömürgeleştirme aracı olarak kullanılmaktadır. Nitekim Sözleşmenin 12. ve 42. maddelerinde, sözleşmeye taraf olan ülkelerden Batının benimsediği kültürel normlar hariç, diğer milletlerin kabul ettiği, benimsediği, asırların birikimi olarak meydana gelen, zenginleşen kültür, din, örf, adet, gelenek ve törenin “kökünün kazınması” istenmektedir:

“Madde 12–1- Taraflar …kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.”

“Madde 12-5- Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.”

“Madde 42–1- Taraflar bu Sözleşme kapsamında kalan şiddet eylemlerinin gerçekleştirilmesinden sonra başlatılan ceza davalarında kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus”un gerekçe olarak öne sürülmesinin önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”

- Kültür ve Medeniyet kodlarımıza göre aile içerisinde yaşanan huzursuzluklarda kadın ve erkeğin aileleri, hakem heyeti oluşturarak sürece müdahil olmak ve sorunu çözmeye çalışmak zorundadırlar:

“Karı ile kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar…” (4 Nisa 35).

Sözleşme’nin 48. Maddesi ise ailelerin ve tayin edilecek hakemlerin sürece müdahil olmasına karşı olup taraf ülkelerin böyle bir yaklaşımı engelleyecek tedbirleri almasını istemektedir:

“Madde 48 – 1- Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”

- Sözleşmeye göre mağdur, bir kez şikâyette bulunmuş ise şikâyetini geri çekme hakkına sahip değildir. Taraflar şikâyetlerini geri çekse bile açılan dava, bu talepten bağımsız olarak devam ettirilecektir:

“Madde 55 –1- Taraflar, … mağdurun ifadesine veya şikâyetine bağlı olmaksızın ve Mağdurun ifadesini veya şikâyetini geri çekmesi durumunda dahi devam edebilmesini temin edeceklerdir.”

İstanbul Sözleşmesi aile içinde sulhu ve barışı değil çatışmayı ve savaşı isteyen bir mekanizma inşa etmektedir.

- Şiddetle ilgili kullanılan kavramlar, cümleler ve bunların aşırı tekrarlanması sözleşmeyi okuyanları, ailenin bir savaş ortamı olduğu hissiyatına sevk etmektedir. Genellikle bir savaş ortamında “delil veya belge aranmaz” mantığı öne çıkmaktadır. Nitekim, İstanbul Sözleşmesini referans alarak hazırlanan 6284 sayılı yasanın 8/3 nolu maddesinde ve bu yasanın Uygulama Yönetmeliğinin 6/1, 12/1, 30/3 nolu maddelerinde bu “yargısız infaz mantığı” görülebilmektedir.

Sözleşmede ve bunu referans alarak çıkarılan mevzuatta kullanılan dil ve kavramlara yüklenen anlamlar, yapılan vurgular, çizilen çerçeve bir Psikolojik Savaş Mantığının ürünüdür. Özellikle şiddet kavramının tanımı ve kapsam alanında; Fiziksel Şiddet, Ekonomik Şiddet, Psikolojik Şiddet, Sözlü Şiddet ve Cinsel Şiddet olarak ifade edilen şiddet türlerinin tanımlamalarında ciddi belirsizlikler bulunmaktadır. Şiddet kavramında eşik seviye oldukça aşağıya çekildiği için günlük hayatta doğal olarak karşılanan birçok davranış ve söz şiddet kavramının kapsam alanına kolaylıkla sokulabilmektedir ve sokulabilecektir. Ahlâk sistemimizin kullandığı müeyyideler sözlü ve psikolojik boyutludur. İstanbul Sözleşmesi’nde geçen sözlü ve psikolojik şiddet kavramları, ahlâk sistemimizin günlük hayatta uygulanmasına mâni olmaktadır ve de olacaktır.

İstanbul Sözleşmesi zemininde hazırlanan 6284 sayılı kanunda ise hukukun temel mantığına aykırı haksız bir yönelime gidilmiştir. Hukuken iddia sahibinin iddiasını ispatlama mecburiyeti vardır. Suçlayan insan, suçlamaya veya kendisinin haklı olduğuna ilişkin bilgi, belge ve delilleri ortaya koymak zorundadır. Bu hukuk ilkesi, 6284 Sayılı Aileyi Koruma (!) Yasası ve uygulama yönetmeliği için geçerli değildir. Bu yasa ve uygulama yönetmeliğinde şikâyet edip mağdur olduğunu ifade edenlerin, iddiaları ile ilgili hiçbir delil veya belge sunma mecburiyeti bulunmamaktadır. Aile fertleri bu kanuna dayanarak basit bir iddia ile bile evlerinden dışarı atılabilmektedir:

6284 Sayılı Kanun’un 8. maddesinin 3. Fıkrası: “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.” (Bkz: 6284 Sayılı Yasanın Uygulama Yönetmeliği MADDE 6/1,12/1 ve 30/3).

Diziler, filmler, reklamlar, bilgisayar oyunları, kısa videolar, yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden yapılan yayınlarla İstanbul Sözleşmesi’nin altyapısı oluşturulmaktadır. Son kalemiz olan Aile kurumumuz bu topluma yabancı bir değer sistemi adına yıkılmak istenmektedir.

İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi iptal edilmez ve 6284 sayılı Yasa ve diğer mevzuat kendi Kültür ve Medeniyet kodlarımıza göre yeniden düzenlenmezse boşanmalar, şiddet vakaları, kadın-erkek düşmanlığı artacak, genç nüfus azalarak toplumumuz -Avrupa’da olduğu gibiyaşlanacak, gençliğimiz bireyselleşecek ve toplumsal barış büyük bir yara alacaktır.

İstanbul Sözleşmesi’nin 80. maddesi gereğince her ülke, istediği zaman, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle bu sözleşmeyi feshedebilecektir. Biz aşağıda imzası bulunan kurumlar bu sözleşmenin derhal feshedilmesi gerektiğini ifade ederiz. Yine bu sözleşmeye dayalı kanun ve mevzuatın daha insani bir çerçevede, kültür ve medeniyet değerlerimize uygun olacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekliliğini vurgularız.

Bu milletin düşünen ve vicdan sahibi tüm fertlerini,

STK’ları,

RTÜK’ü,

T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını,

T.C. Adalet Bakanlığını,

T.C. Kamu Denetçiliği Kurumunu,

TBMM’yi, göreve çağırıyor

Cumhur başkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul Sözleşmesi Nas Değildir, Feshedilebilir!” sözünü önemsiyor ve bu konuda gösterdiği çabayı destekliyoruz Kamuoyuna saygıyla duyurulur."