DOĞRUHABER - Mesut Tunce
Halk arasında yaygın olan, ancak yanlış olduğunu bildiğimiz bilgi şöyledir: “Hadis-i şerifler, sahabe tarafından yazıya dökülmedi. Yazıya dökülme işi çok sonraları muhaddisler tarafından yapıldı."
Bu yanlış bilginin doğrusu şudur: İslam alemi içerisinde de bazı çevrelerce kabul görmüş olan bu düşünce gerçeği yansıtmamasının yanı sıra kasıtlı olarak yayılan çirkin bir iftiradır. Hadisler sahabe efendilerimiz tarafından yazılmış ve kitap haline getirilmiştir. Hz Ali, İbn-i Abbas, Abdullah bin Mesut, Ebu Hureyre gibi sahabiler, siyer konusunda kendi kitaplarını yazmışlar ve bu kitapları kaynak eser gibi kullanarak kendi öğrencilerine buradan dersler vermişlerdir.
Abdullah b. Amr'ın es-Sahîfetü's-Sâdıka'sı, Hz. Ali'nin ve Amr b. Hazm'ın (v. 53/673) sahifeleri Hz. Peygamber'in sağlığında yazıldığı bilinen hadis metinleridir.
Hz. Ali'nin, daha Peygamber (sav) hayattayken yazdığı ilmihal benzeri bir nüshayı kılıcının kabzasına sardığı ve her ihtiyaç duyduğunda bu nüshaya müracaat ettiği bilinmektedir.
Hz. Peygamber'in eşi Ümmü Seleme'nin anlattığına göre, Rasûlullah bir deri parçası isteyerek ön ve arka yüzü doluncaya kadar Ali b. Ebî Talib'e hadis yazdırdı.
İbn-i Abbas'ın kitaplarının bir deve yükü olduğu rivayet edilmektedir.
Ne var ki bahsi geçen ashabın tümü kendi kitaplarını kendileriyle beraber mezara götürmüşlerdir. Bunun birçok nedeni vardır elbet. Nedenlerden bazıları bizim için meçhul ise de, akledebildiğimiz kadarıyla bir iki sebep sayabiliriz.
1-) O dönemde kitapların sonraki nesillere aktarılması ile ilgili sorunlar yaşanmaktaydı. Bir kitap el değiştirdikten sonra içerisine eklemeler yapılabilmekteydi. Tehlikeyi gören duyarlı sahabiler, kendi kitapları kötü ellere düşmeden önce onları yaktırmışlardır.
Mesela Hz. Abdullah Bin Mesud efendimiz, ölmeden hemen önce kitabının yakılmasını emretmiş, kitabın yanlış ellere düşmesine mani olmuştur. Sonraki zamanlarda; kitapların sonraki nesillere intikaliyle ilgili belli başlı kurallar geliştirilmiş, ve bu durum garanti altına alındıktan sonra, hadisler bir araya getirilerek mecmu halde kitaplaştırılmıştır.
Ki bu kitaplar sahabeden sadece 3 nesil sonra görülmeye başlanmıştır.
Aradaki üç nesilde de her sahabe kendisine çok sayıda öğrenci yetiştirmiş, kendi kitabına yazdığı hadisleri o öğrencilere ezberletip kalıcı hale getirdikten sonra söz konusu kitabı yaktırmıştır. Hatta Ebu Hureyre (ra) kendi kitabını yakmamış, en sevdiği öğrencisine hediye etmiştir. O kitabının bazı bölümleri günümüze kadar ulaşmıştır.
2-) O dönemki Arap dili, yazım alanında yeterli olgunluğa ulaşamamıştı. Birinin yazdığı bir yazı, bir başkası tarafından yanlış mana verilerek okunabiliyordu. Zira yazım kuralları yeterince gelişmemiş ve noktalamalar henüz icad edilmemişti.
Kendi yazdığı bir hadis-i şerifin başkası tarafından yanlış okunduğunu fark eden sahabe efendilerimiz de kendilerinden sonra bu kitaplar ihtilafa neden olmasın diye, daha kesin ve net bir sonuç veren ezberletme yöntemini kullanmaya karar vermişlerdir. Ki bu yolla nesilden nesile aktarılan hadisler (Allah’a şükürler olsun ki) günümüze kadar tahrife uğramadan ulaşabilmiştir.
Görüldüğü gibi sahabe efendilerimiz hadis-i şerifleri sonraki nesillere aktarmada her hangi bir ihmalde bulunmamışlardır. Bizim “Hadislerin yazılmasının gerekliliği” ile ilgili düşündüğümüz her şeyi onlarda düşünmüşlerdi. Ancak kendi dönemleri için en uygun olan ezberletme yöntemini tercih etmişlerdi.
Hadis-i Şerifler ve Efendimiz (SAV)'in hayatı, İslam ümmetinin Kur'an-ı Kerim'den sonra en değerli hazinesidir. Bu hazineye sahip çıkmak akıl ve basiret sahibi her Müslümanın görevidir.
Bu konuda zihin bulandırmaya çalışan zevata uymamalı, İslami ilimlerin en önemli ikinci kaynağı olan sünnetin hayatımızdan çıkarılması yönündeki saldırılara sabır ve dirayetle direnmeliyiz.