Çin mallarına “boykot” çağrısı

Genç İHH Mardin Temsilciliği, “Doğu Türkistan’a Sahip Çık” sloganıyla basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, Çin’in hukuksuz uygulamalarına son verinceye kadar mallarının boykot edilmesi yönünde çağrıda bulunuldu.

Ekleme: 20.12.2019 16:05:05 / Güncelleme: 20.12.2019 16:07:17 / Güncel / Mardin Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

Çin tarafından Doğu Türkistan’da bulunan Müslümanlara yapılan zulüm her geçen gün artarak devam ediyor. Yaşanan zulme tepkiler çığ gibi büyürken, bir tepki de Mardin’den geldi.

Genç İHH Mardin Temsilciliğinin düzenlediği basın açıklamasında, toplama kamplarının kapatılması çağrısında bulunuldu.

Temsilci Hamdullah Aşar, toplama kamplarında ve hapishanelerdeki ihlallerin Nazi Almanya’sı uygulamalarını andırdığını kaydederek, şunları söyledi:

“Sincan Uygur Özerk Bölgesi Komünist Parti Sekreteri olan Chen Chuanguo’nun 2017 Nisan ayından itibaren Doğu Türkistan’daki Uygurları, hapishanelere veya zorunlu Politik Eğitim Kampları’na göndermesi ve beyin yıkamaya yönelik uygulamaları Çin için yüz kızartıcı yeni bir fiil anlamına gelmektedir. Çin’in ‘eğitim kampı’ olarak adlandırdığı toplama kamplarında 1-3 milyon insanın bulunduğu tahmin edilmekte. Doğu Türkistan‘da inşa edilen bu büyük hapishaneler Nazi Almanya‘sı uygulamalarını andırmaktadır. Evlerinden, yurtlarından, eş ve çocuklarından zorla ayrılan insanların sayıları her geçen gün artarken aynı zamanda uygulanan işkence ve zulümler neticesinde yüzlerce insan hayatını kaybetmektedir. Birçok aileye akrabalarının cesedi teslim edilmiş, ancak ölüm nedeni hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Kampların yaşam koşulları çok kötü olup, içerisinde çocukların da bulunduğu tutukluların sayısı, kampların alabileceği insan kapasitesinin kat kat üstündedir. İnsanlar, sırt üstü yatma imkânına bile sahip olmadıkları için, ancak yanlarına dönerek yatmaktadırlar.”

“Toplama kamplarında işlenen hak ihlaller”

Uygulanan yol ve yöntemlere bakıldığında Çin yönetiminin hâlihazırda bütün Uygurları ‘suçlu’ olarak kabul ettiği, din ve geleneklerine bağlı Uygurları ‘terörist’ olarak gördüğünün anlaşıldığını aktaran Aşar, yaşanan hak ihlalleri anlattı.

Aşar, “Kamplardan çıkmayı başaranların ifadelerine göre toplama kamplarında mahkûmları su tanklarına daldırma, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme, bileklerinden asılan tutukluları copla dövme, elektrik verme, değişik, acı verici nesnelerle dövülme, soğukta bekletme, yoğun ve parlak ışıkla körleştirme, uzun süre gergin pozisyonda tutma, uykusuz, aç ve susuz bırakma, günlerce ‘kaplan koltuğu’ denen hareketsiz koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma gibi kötü muameleler yapılmaktadır.” dedi.

“İşkenceler çoğu zaman ölümle sonuçlanıyor”

İşkencelerin fiziksel veya zihinsel bozukluklarla beraber çoğu zaman da ölümle sonuçlandığına dikkat çeken Aşar, “Batılı kaynaklara göre Doğu Türkistan‘da Çin yönetimi tarafından kurulan 16 toplama kampı bulunuyor. Bu her Uygur ailesinden en az bir kişinin söz konusu kamplarda tutuklu olduğu anlamına gelmektedir. Tutuklu olanlar genellikle 20 - 40 yaş arasındaki Uygur erkeklerdir. Bu kamplardaki Uygurlar kendi inançlarını değiştirmeye ve Komünist Parti ideolojisine boyun eğmeye zorlanıyorlar.” diye konuştu.

“Acil cevap bekleyen sorular”

Aşar, acil cevap bekleyen soruları şöyle sıraladı:

“- Çin insan haklarına tamamen aykırı bulunan bu kampları neden açma gereği duymuştur?

- Kamplar nerelere kurulmuştur ve kaç adettir?

- Buralarda ne kadar kişi tutulmaktadır?

- Bu insanlar hangi gerekçelerle tutuklanmışlardır?

- Kampların yaşam koşulları nasıldır?

- Kamplarda tutuklu bulunanlara günlük olarak neler yaptırılmaktadır?

- Kamplarda tutuklu bulunanların sağlık durumları nasıldır?

- Kamplarda hayatını kaybedenlerin sayıları ve ölüm gerekçeleri nedir?

- Kamplarda tutuklu bulunanların sahipsiz kalan çocuklarının, eş ve yakınlarının akıbeti nedir?

- Kamplar uluslararası gözlemcilere neden kapalı bulunmaktadır?”

Uluslararası kamuoyuna çağrılar

Doğu Türkistan’daki Uygurlara yönelik dini baskılar gün gittikçe artığını belirten Aşar, “Baskılar 1970’li yıllardaki ‘Kültür Devrimi’nden sonra en üst noktaya ulaşmıştır.” dedi.

Aşar, “Son çeyrek asırdır siyasi, ekonomik ve askeri açılardan ivme kaydeden Çin, özellikle ekonomik hamlelerle İslam dünyasını siyasi konularda baskılama politikasını uygulamaya koymuştur. Fakat İslam dünyası, Çin ve ABD dışında üçüncü bir yolun olduğunu unutmamalı, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz reel politik kaygılara kurban edilmemelidir.

Çin uluslararası hukuka aykırı olarak Doğu Türkistan’da yapmış olduğu tüm hak ihlali uygulamalarının hesabını uluslararası mahkemelerde vermeli, bunun için İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) uluslararası toplumu, Gambiya-Myanmar örnekliğinde olduğu gibi acil göreve davet etmelidir. Başta İslam ülkeleri olmak üzere hak ve hukuka, insan haklarına riayet eden bütün ülkeler konunun takipçisi olmalıdırlar.

Sivil Toplum Kuruluşlarının Doğu Türkistan’ı ziyaret etmeleri sağlanmalı. Bu ziyaretler doğal ve durum tespiti yapılabilecek ortamlarda gerçekleştirilmelidir. Bölgede iletişim kurulacak kişilerin ziyaret sonrasında başlarına bir şey gelmeyeceği garanti altına alınmalıdır. Tüm dünyadaki vicdan sahipleri, Çin hukuksuz uygulamalarına son verinceye kadar Çin mallarını boykot etmelidir. Çin dünya çapında sadece ekonomik hamleleriyle değil aynı zamanda lobi faaliyetleriyle de dikkat çekmektedir. Çin’in kirli lobi faaliyetlerine dikkat etmek gerekmektedir. Çin’in insanlık dışı hukuksuz uygulamaları tüm dünyada yüksek sesle duyurulmalıdır.”

Basın açıklaması, Doğu Türkistanlı Ahmet Dursun’un okuduğu dua ile sona erdi. (M. Salih Keskin – İLKHA)

Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar