BAE, Suudi, Mısır, Fransa, Rusya, ABD… LİBYA’DA KİRLİ HESAPLAR

Afrika'nın en büyük petrol rezervlerine sahip Libya, devrik Kaddafi yönetimini sonlandıran 17 Şubat devriminden bu yana gün yüzü görmedi. Uzmanlar, ülkenin jeopolitik konumuyla birlikte ciddi petrol kaynaklarının, küresel güçleri harekete geçirdiğini ve kukla bir kişilik olan Hafter üzerinden bölgede kirli hesaplar icra ettiklerini belirtiyor.  

Ekleme: 13.12.2019 07:33:29 / Güncelleme: 13.12.2019 08:41:28 / manşetler
Destek için 

MEHMET TAHİR ÖZSOY / DOĞRUHABER

Libya'da, 17 Şubat 2011'de başlayan ayaklanmaların ardından 42 yıllık Muammer Kaddafi dönemi, NATO'nun askeri müdahalesi ile sona erdi. Ancak dış müdahalelerden kaynaklanan istikrarsızlık ve belirsizliklerle geçen sekiz yıl içerisinde Libya'daki aktörlerin iktidar ve doğal kaynaklar için savaşı hız kesmedi. Fransa, Rusya, ABD, İtalya ve öte yandan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Mısır… her biri kendi ajandası doğrultusunda Libya’da kirli hesaplar yapıyor. Afrika'nın en büyük petrol rezervlerine sahip Libya, devrik Kaddafi yönetimini sonlandıran 17 Şubat devriminden bu yana gün yüzü görmedi. Konuyla ilgili gazetemize açıklamalarda bulunan SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, Libya’da 17 Şubat devriminden sonraki süreci anlattı.

“HAFTER ÜLKENİN KONTROLÜNÜ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞIYOR”

Libya’daki ikiye bölünmüşlüğü ve darbeci general Hafter’in ülkenin kontrolünü ele geçirme çabalarına da değinen Acun, şunları kaydetti: “2011 devriminden sonra özellikle devrimci güçler ülkede istikrar sağlanmaya başlandığı bir dönemde, ne yazık ki karşı devrimi destekleyen güçler başta Mısır, ardından körfez ülkeleri, Fransa ve israil’in desteğiyle general Hafter ülkenin kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. Daha önce Trablus’ta bir aktör olarak kendini gösterdi. İktidarı ele geçiremeyince doğuya Tobruk bölgesine çekildi. Burada az önce ifade ettiğim güçlerin askeri ve siyasi desteğiyle doğu kabilelerini birleştirmeyi başararak Trablus’a yöneldi ve burayı ele geçirme çabası içerisine girdi. Ancak tabi devrimci güçlerin karşı durması ve belki Türkiye’nin Trablus’da ki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH)  askeri ve siyasi destek vermesi bu hesapları bozdu. Ülkenin general Hafter tarafından kontrol edilmesini engelledi.”

“LİBYA’DAKİ SİYASİ DENGELER KÜRESEL BİR MÜCADELEYE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA”

Libya’da ki iç siyasi dengelerin sadece yerel aktörlerin mücadelesinin ötesinde bir küresel mücadeleye dönüştüğünü belirten Acun, “Şuanda ülkede iki tane temel güç var. Birincisi Trablus ve Misrata gibi bölgeleri elinde tutan 2011 devrimini gerçekleştirmiş bir devrimci güç var. Ama bunun karşısında ise Tobruk merkezli başta Mısır, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın desteklediği general Hafter’e milis güçler var. Bu çatışmalar son dönemlerde iyice yoğunlaşmış durumda. Ve Libya’da ki iç siyasi dengeler sadece yerel aktörlerin mücadelesinin ötesinde bir küresel mücadeleye dönüşmüş durumda. Suriye’dekine benzer bir şekilde mücadele var. Burada Libya’nın jeopolitik konumu özellikle ciddi petrol kaynakları konusundaki zenginlik birçok gücün burada etkili olma çabasını beraberinde getiriyor.” ifadelerini kullandı.

“FRANSA’NIN ASKERİ AÇIDAN YETERSİZ OLDUĞU GÖRÜLDÜ”

Darbeci Hafter’in Libya devrimini başarısız kılmak bir çok ülke tarafından desteklendiğini dile getiren Acun, “Körfez ülkeleri açısından da Libya’da bir devrimin başarılı olmasını kendilerinin bekasını tehdit ettiği inancına sahipler. Dolayısıyla Mısır’dakine benzer şekilde Libya’da da bu devrimci güçleri tam elimine edebilmek adına ülkelerin faaliyet içerisinde olduğunu, general Hafter’e askeri olarak desteklediğini gördük. Ancak özellikle bu yılın başlarında general Hafter Trablus’u ele geçirmek için çok yoğun askeri hamleler içerisini girdi. Türkiye’nin müdahalesiyle başarısız oldu. Bu anlamda Fransa gibi ülkelerinde askeri açıdan yetersiz olduğu görüldü. Burada bir boşluk vardı ve bu boşluğu Rusya’nın doldurmaya başladığını sonradan general Hafter’le Rusya arasında etkileşimin olduğunu, Rusya’ya bağlı özel paralı askerlerin Wagner gibi şirketlerin ve buna mensup paralı askerlerin sahada etkili bir şekilde Hafter’in yanında devrimci güçlere karşı mücadele ettiğini, yeniden büyük bir saldırı başlatma hazırlığı içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda, Türkiye’de Libya’ya önem veren ve Libya’daki istikrarı savunan bir ülke olarak, bunu engelleyici adımlar atmaya çalışıyor diye düşünüyorum.” şeklinde konuştu.

“TÜRKİYE, BM’NİN DE DESTEKLEDİĞİ BU HÜKÜMETE, ASKERİ DESTEK VEREBİLİR”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Libya isterse asker göndeririz’ açıklamasına da değinen can Acun, “Türkiye aslında daha önceden Trablus’un ele geçirilmesini yaptığı askeri hamlelerle önledi. Hem hava gücünü hem kara gücü noktasında UMH’ne belli bir destek verdi. Ama doğrudan kendi askerini bölgeye göndermedi. Ancak şuanda yapılan yeni anlaşmalar bağlamında Türkiye eğer talep edilirse meşru şekilde BM’nin de desteklediği, meşru gördüğü bu hükümete askeri destek verebilir. General Hafter ve ona bağlı milislerin Trablus’u ele geçirmesini engelleyebilir. Bu anlamda Libya’nın kendi içerisinde de çeşitli tartışmalar var. Muhtemelen yakın bir dönemde Türkiye'den böyle bir askeri destek talebinde bulunabilirler. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi böyle bir talep geldiği takdirde Türkiye Libya’da askeri olarak konuşlanacaktır. Ve böylece devrimci güçleri ve meşru hükümeti bu isyancılara karşı darbe gerçekleştirmeye çalışan, Trablus’u ele geçirmeye çalışan güçlere karşı koruyacaktır.” ifadelerini kullandı.

“LİBYA KAYBEDİLME LÜKSÜ OLMAYAN BİR MÜTTEFİK”

Libya’nın Türkiye için önemine vurgu yapan Acun, son olarak şöyle konuştu: “Libya Türkiye açısından çok önemli. Jeopolitik açıdan, en son gördüğümüz deniz yetki alanı anlaşmasında olduğu gibi… Türkiye açısından önemli bir müttefik. Kaybedilme lüksü olmayan bir müttefik. Bu bölgedeki unsurları, kendi müttefiklerini Türkiye koruma iradesine sahip. Gerektiği zamanda da asker göndererek bunu sağlayacaktır diye düşünüyorum.”