Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen 15. Dünya İslam Forumu’nda konuştu.
Avrupa kıtasının din ve mezhep kavgaları üzerinden geçmişte çok acılar yaşadığını hatırlatan Erbaş, şunları söyledi:
Yüzyıl ve otuz yıl savaşları, özellikle otuz yıl savaşları Avrupa’yı harabeye çevirmiştir. Dolayısıyla bugün, dünyanın diğer bölgelerinde din ve mezhep üzerinden çıkarılan kavgalar hususunda en fazla Avrupa duyarlı, hassas ve önleyici davranmalıdır. Çünkü bu topraklar din, mezhep ve etnik yapı üzerinden yapılan savaşlarda çok acılar yaşadı. Sadece 30 yıl savaşında 7 milyon insan öldü. İkinci dünya savaşında 60 milyon insan öldü. Bu acı tecrübenin dünyanın neresinde olursa olsun bir daha yaşanmaması lazım.
"Çağın meselelerinin gerçek sebepleri ve çözümleri müzakere edilmeli"
Erbaş, İslam’dan insanları uzaklaştırmak için özel planlar yapıldığını, terör örgütleri kurdurarak İslamafobiyi destekleyenlerin olduğunu dile getirerek, onlara karşı da duyarlı olunması gerektiğini belirtti.
Dini liderlerin bütün insanları kucaklayacak bir adalet ve merhamet duygusunu kökleştirmek, inançların istismar edilmesini engellemek ve özellikle din üzerinden terör ve anarşi oluşturulmasına engel olmak için ciddi çalışmalar yapmak mecburiyetinde olduğuna işaret eden Erbaş, "Bunun için öncelikle, insani değerler zemininde, önyargısız ve samimiyetle, çağın meseleleri ele alınarak sorunların gerçek sebepleri ve çözümleri müzakere edilmeli, makul ve uygulanabilir çözümler üretilmelidir." ifadelerini kullandı.
Erbaş, bugün dünyanın, savaşlar, yoksulluk, terör eylemleri, ümitsizlik gibi devasa sorunlarla karşı karşıya olduğunu ifade ederek, "İnsanlığın maruz kaldığı sorunları, sosyal, kültürel, manevi hatta siyasi krizleri çözmek noktasında sivil toplum örgütlerine, din liderlerine ve mensuplarına önemli sorumluluklar düşmektedir." dedi.
"Pozitivist anlayış insanın varoluşsal meselelerini izah edemedi"
Bir soruna çözüm üretmek için öncelikle sorunun sebeplerinin doğru anlaşılması ve iyi tahlil edilmesi gerektiğinin altını çizen Erbaş, şöyle devam etti:
Bu bağlamda, özellikle son iki asırlık süreçte dünyada yaşananlar iyi analiz edilmelidir. Zira 18. asırdan itibaren bilgi felsefesinde radikal tercihler yapılmış, varlığın aşkın boyutu adeta reddedilerek metafizik ötelenmiştir. Ancak yaşanan süreçte öne çıkan pozitivist anlayış insanın varoluşsal meselelerini izah edemediği gibi, etik, estetik ve hukukla bütünleşen ortak insanî değerleri de temellendirememiş ve nihayetinde yeryüzünü bireysel ve küresel buhranlara mahkûm etmiştir.
"Güçlü olmayı hak sebebi sayan bir tavır öne çıktı"
Erbaş, gücü bir hak sebebi olarak görmenin çeşitli olumsuzluklara sebep olduğunu belirterek, "Her fırsatta, hak ve adalet söylemi dillendirilmesine karşılık, güçlü olmayı hak sebebi sayan bir tavır öne çıkmış, zayıf coğrafyaların güç merkezleri tarafından işgal edildiği ve iktidar mücadelesi alanına çevrildiği bir politika egemen olmuştur. Bu durum, insanlığın iyiliğe ve geleceğe dair ümitlerini de azaltmaktadır.
Erbaş, azınlıklara karşı ırkçılık ve etnisite üzerinden saldırgan tavırların artması, azınlıkların hareket ve özgürlük alanlarını giderek daralttığını, haklarını kısıtladığını, sosyal ve kültürel kurumları işlevsiz hale getirdiğini vurguladı.
Mabetlerin korunmasının öneminin altını çizen Erbaş, "İslam medeniyetindeki ilke şudur; savaşta bile mabetlere, din adamlarına, masum insanlara asla dokunulmayacaktır. Dolayısıyla hangi dinde olursak olalım diğer dinlerin mabetlerine dokunulmasına engel olmalıyız." ifadelerini kullandı.
"Kimden gelirse gelsin zulmün, haksızlığın ve ötekileştirmenin karşısında durulmalı"
Allah’ın gönderdiği vahyin; kavgayı, ötekileştirmeyi, işgali, haksızlığı asla meşrulaştırmadığını, desteklemediğini ve bütün peygamberlerin insanların, can, inanç, mal, akıl ve nesil dokunulmazlığı için mücadele ettiğini ifade eden Erbaş, "Bugün, bütün din ve düşünce mensuplarına, toplum önderlerine düşen en büyük sorumluluk, ırk, inanç, renk, coğrafya, statü farkı gözetmeksizin yeryüzündeki her insanın temel haklarını savunmak, hak ve adaletin yanında olmak, kimden gelirse gelsin zulmün, haksızlığın ve ötekileştirmenin karşısında durmaktır." şeklinde konuştu.
"İhmal ettiğimiz her mesele, ötelediğimiz her sorun bizim kapımıza da gelecektir"
Dünyayı bütün insanların beraberce yaşadığı büyükçe bir eve benzeten Erbaş, şunları söyledi:
"Bir tarafında yoksulluk, sefalet ve türlü sıkıntıların yaşandığı bir evin diğer yanındaki konfor eşyanın tabiatına aykırıdır ve ilelebet devam edemez. Bir odasını terör ve anarşinin işgal ettiği bir evin diğer odalarının bundan etkilenmemesi mümkün değildir. Bir katında yangın olan bir evin diğer katlarında yaşayanlar buna kayıtsız kalamazlar. Evin bir odasında, milletine ve insanlık değerlerine ihanet edenler, hukuktan ve hesap vermekten kaçmak için evin diğer odalarına sığınamazlar. Dolayısıyla insanlık ailesi olarak birbirimize duyarlı olmak zorundayız. Yoksa ihmal ettiğimiz her mesele, ilgilenmediğimiz, ötelediğimiz her sorun nihayetinde bizim kapımıza da gelecektir. Bunu yaparken dinlerin itikadi ilkeleri üzerinden değil, hepimizi etkileyen sosyal, ekonomik, çevresel sorunlar üzerinden hareket etmeliyiz. Dinlerin itikadi ilkeleri ve kişilerin inanç dünyaları özeldir. Bu noktada "diyalog" değil, şu noktada diyalog olmalı; her birimiz sorumluluk sahibi bireyler olarak dünyamızın hepimizi etkileyen meselelerini konuşabiliriz, hatta konuşmak zorundayız."
"Doğu Türkistan’dan Kudüs’e, Yemen’den Myanmar’a yaşanan acılar nasıl son bulacaktır?"
Dünyadaki mevcut gelirin yüzde biri eşit ve adil şekilde paylaşıldığında yeryüzünde yoksulluğun kalmayacağına dikkati çeken Erbaş, şöyle konuştu:
Öyleyse sorun nerededir ve dünyanın zenginliklerinden herkesin adil bir şekilde pay alması için neler yapılabilir? Bugün, havayı, suyu, toprağı kirleterek topyekün insanlığın geleceğine en büyük zararı veren sektörlerini kimler yönetmektedir? Çevre kirliliğinin önüne nasıl geçeceğiz? Bugün, Doğu Türkistan’dan Kudüs’e, Yemen’den Myanmar’a yaşanan acılar nasıl son bulacaktır? Hukuku, insan haklarını ihlal edenlere, yeryüzünü ifsat edenlere, sömürü, anarşi ve teröre destek olanlara hep beraber nasıl mücadele edebiliriz? Bunları konuşmalıyız.
Rusya Federasyonu Müslümanları Dini İdaresi ve Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin’in ev sahipliğini yaptığı toplantıya, birçok ülkeden din adamı ve araştırmacı katıldı. (İLKHA)