Siirt Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan Mekân Kültür Coğrafya Topluluğu, Siirt Üniversitesi Mühendislik Fakültesi konferans salonunda, 'Siirt'te tefecilik: Tefeciliğin politik ekonomisi ve mekansallığı' konulu bir konferans düzenlendi.
"Tefeciliğin politik ekonomisi ve mekansallığı" konulu sunumu gerçekleştiren Siirt Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Araştırma Görevlisi Muhammed Öksüz,"Tefeciliği biz tarihsel olarak ele aldık. Roma ve Antik Yunan'da tefecilik faaliyeti nasıl gelişti, hangi etnik ve dinsel grupların neden o faaliyeti yaptığını bu şekilde ortaya koymuş olduk." dedi.
"Yaptığımız araştırmalarda Hinduizm, Budizm, Yahudilik ve İslam'ın, tefeciliğe ve faize nasıl baktığını, nasıl farklılaştığını, zaman içerisinde protez bir anlayışla faizin nasıl meşrulaştırıldığını ortaya koymuş olduk." diyen Öksüz, "İslam'ın tefeciliği yasakladığını biliyoruz. Fakat bazı eski Diyanet İşleri Başkanları ile bazı ilahiyatçılar; tefeciliği ve faizi, en azından bankadan alınan faizi meşru olarak tanımlıyorlar." diye konuştu
"Siirt'te de tefecilik faaliyetlerini ilk olarak Ermenilerin yaptığını bulduk"
Tefeciliğin Siirt'te de çok önemli bir sorun olduğunu, bu durumun hem operasyonlara yansıdığını hem de başka alan araştırmalarında ortaya çıktığına dikkat çeken Öksüz, şunları söyledi:
"İnsanlar bir şekilde tefeciliğe çözüm bulunması ve konuşulması gerektiğini söylüyorlar. Biz bu anlamda da aslında daha önceki tarihsel olarak ortaya koyduğumuz din ve medeniyetlerin bağlamını Siirt'e taşıdık. Siirt'te de tefecilik faaliyetlerini ilk olarak Ermenilerin yaptığını bulduk. Sonrasında Ermenilerin tehcir edilmesiyle beraber Siirt tefeciliği, Arapların yaptığı bir faaliyet oldu. Sonrasında zorla yerinden edilen Kürtlerin tefeciliğe başladığı görüldü. Kürtler içerisinde de 'koçerler' yani göçebe hayvancılıkla uğraşan gruplar tefecilik yapıyor." tespitinde bulundu.
"Tefeciliğin önüne nasıl geçilebilir?"
Öksüz, tarihsel olarak elde edilen bilgilere göre, zorla yerinden edilen grupların; sosyal, ekonomik, eğitim ve kültürel sermayeleri olmadığı için Siirt'teki ekonomik yapının içinde yer edinemediklerini dile getirerek şöyle konuştu:
"Yukarıda saydığımız gruplar; toplumda yer edinemedikleri için, hem aşiret yapılanmalarının olması hem de tarih içerisinde edindikleri sermayelerle yapabilecekleri en iyi faaliyet alanı olarak tefeciliği bulmuşlar. Bu zorla yerlerinden edilmeden önce de bu faaliyeti parçalı olarak ticaret gibi şeylerle yapıyorlardı fakat buradaki önemli sorun; hangi grubun tefeciliği nasıl yaptığını ortaya koyduktan sonra 'çözümü ne olabilir?' konusudur. Çözümü de bütün tefecileri tutuklamakla bulamazsınız. Nitekim bu yöntem etnik ve dinsel gruplara yönelik gerçekleştirilmiştir ve tefecilik ortadan kalkmamıştır." dedi.
video
"Siirt giderek sermayesini ve girişimcilik ruhunu kaybediyor"
Tefeciliğin kalkması için sosyal devlet olma ilkesi gereği kişilerin gelirinin arttırılması gerektiğine dikkat çeken Öksüz, "Kişinin borca ve paraya ihtiyacı olduğu sürece parayı Ahmet veya Mehmet'ten bir başka gruptan alacaktır. Toplumun kendisi boşluk kaldırmıyor. Bir yerde boşluk olduğu zaman mutlaka birisi onu dolduruyor. Bu nedenle sosyal devlet olma gereği kişilerin istihdam edilmeleri ve gelirlerinin artırılması gerekiyor. Zorla yerinden edilen nüfusun yani sermayesi olan Araplar baskıdan dolayı Siirt'i terk etti. Zorla yerinden edilen nüfusun yoksul kesimi Siirt'te kaldı ve diğerleri ise büyük şehirlere göç etti. Dolayısı ile bu göç ve şiddetle beraber Siirt giderek aklını, sermayesini, girişimcilik ruhunu kaybediyor. Burada kalan ise gidemeyen grup oluyor. Yerinde kalmasını sağlayacak istihdam olmadığı sürece bu şekilde devam edecek." ifadelerini kullandı.
"Yöneticilerin Batıya gitme idealleri yerel sorunlara çözüm üretemedi"
Daha önceleri Güneydoğuya atanan vali, kaymakam gibi yerel yöneticilerin çok kısa süre kaldıkları ve Batıya gitme idealleri olduğu için yerel sorunlara çözüm üretmediklerini söyleyen Öksüz, yerel yöneticilerle yaptığı görüşmelerde 'Koçer' olgusunu bilmemelerini çok garipsediğini kaydetti.
Öksüz, "Siirt'te Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana 44 Vali görev aldı ve ortalama görevleri 1,9 yıl sürdü. Kurtalan ise 48 Kaymakam gördü ve ortalama 17 ay görev yaptılar. Şimdi devletin memurları atama sisteminde ilk görev Güneydoğu bölgesi oluyor. Öğretmen, savcı, hâkim, vali, kaymakam ve hekimlerin ilk atamaları Güneydoğu oluyor ve dolayısıyla daha acemiler. Ama profesyonel hale geldikleri zaman da Batı illerine tayinleri gerçekleşiyor veyahut da bir kaymakam önce Doğuda vali oluyor daha sonra Batıda bir yere atanıyor. Dolayısıyla bu kısa sürede bu görevleri yapma ve batıya gitme idealleri olduğu için yerelin sorunlarını derinlemesine incelemiyorlar. Yerel yöneticilerle yaptığım görüşmelerde 'Koçer' olgusunu bilmemesini çok garip buldum. Burada herhangi birine sorarsanız 'Tefeciliği' kimin yaptığını bilir. Aslında tefecilere yönelik yapılan operasyonların da merkeziydi ama 'Koçer'in ne olduğunu bilmiyorlardı." şeklinde konuştu.
"Tefecinin yanında olmak iktidarı kazanmak anlamına da geliyor"
Öksüz, "Tefecilerin seçime de etkileri var. Koçerler üzerinden düşünecek olursak bir aşiret yapılanması var ve bütün kitlelerini bir yöne sevk edebiliyorlar. Bunu yapabildikleri için tefecinin yanında olmak iktidarı kazanmak anlamına da geliyor. Bu sebeple de mücadele etmek biraz zor." dedi.
Öksüz, "Aslında bu sistem 2 binli yıllarda düzeliyor. Çünkü görev sürelerinin uzadığını ve daha fazla görev yaptıklarını görüyoruz. Vali ya da kaymakamın yasal süresi 3-4 yıl ise o süre içerisinde yerel dinamiklerle bu işi inşa edebilir. Bunula birlikte tefecilik olgusu başka politik yönlerle, siyasi partilerle şehrin ekonomisini finanse etmesi veya bir cemaatle ilişkili olmasından dolayı bunların üzerine gidilemiyor." diye konuştu. (Murat Orhan-İLKHA)