Hindistan'ın Babri mescid kararı tarihi gerçeklerle örtüşmüyor

Hindistan'da belli bir kesim tarafından öne sürülen Babri mescidinin bulunduğu alanda daha önce bir Hindu tapınağının mevcut olduğu ve bunun yıkılarak yerine mescidin inşa edildiği yönündeki iddialar tarihi kayıtlarla örtüşmüyor.

Ekleme: 26.11.2019 19:34:26 / Güncelleme: 26.11.2019 19:34:26 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için 

İstanbul
Hindistan hükümetinin birkaç ay önce Keşmir ve Assam bölgeleriyle ilgili aldığı tartışmalı siyasi kararların sosyo-kültürel yaşamdaki etkileri hâlâ tazeliğini korurken kasım ayının başında bu bölgede bir diğer önemli gelişme daha yaşandı. Hindular ile Müslümanlar arasında zaman zaman gerilimlere neden olan “Ram mandır-Babri mescid” tartışmaları, yani Ayodhya meselesi, yeniden gündeme geldi.

Hindistan’da önde gelen Müslüman heyetlerden olan AIMPLB ve Cemaat-i Ulema-i Hind gibi kuruluşlar, mahkemenin verdiği kararın eşitlik ilkesine, delillere ve mantığa dayanmadığı görüşündeler. Onlar yaptıkları açıklamalarda Müslümanların sunduğu kanıtların pek çoğunun mahkeme tarafından kabul edildiğini ancak aksi yönde bir karar çıktığını dile getirdiler.

Uttar Pradeş eyaleti sınırları içinde yer alan önceki ismiyle Faizabad şimdiki adıyla Ayodhya, hem Hindular hem de Müslümanlar için dini ve tarihi değere sahip önemli bir merkez. Burada bulunan Babri mescidinin Babürlü Devleti’nin kurucusu Babür Şah tarafından on altıncı asrın başında yaptırıldığı biliniyor. Buna mukabil bazı fanatik Hindular, bu mescidin daha önceden orada bulunan bir Hindu mabedinin üzerine inşa edildiğini ısrarla savunuyor. Bu hassas mevzuyu kaşıyanlar, Ayodhya meselesini bahane ederek Müslümanlar ile Hindular arasındaki gerilimi tırmandırmaya çalışıyor. Bunun en somut ve acı tecrübesi 1992 yılında yaşandı. Aşırı milliyetçi Hindular Babri mescidini tahrip etti ve akabinde cereyan eden olaylarda çoğunluğu Müslüman olan iki binden fazla kişi hayatını kaybetti.

Hindistan Yüksek Mahkemesi kasım ayının başında bu "öncelik/aslilik" tartışmasında nihai kararını verdi. Babri mescidinin bulunduğu alanı, mabet inşası için Hindulara devretme yönünde karar aldı; Müslümanlara da cami inşa etmeleri için "alternatif" bir arazi verileceğini açıkladı. Mahkemenin verdiği karar kadar bu meselesinin gündeme geliş şekli ve zamanı da oldukça düşündürücü. Konuyla ilgili yaşanan son gelişmelere dair bazı tespitlerden önce siyasi/iktisadi kazanç peşinde olanlar tarafından öteden beri "temcit pilavı" gibi ısıtılıp gündeme taşınan iddiaların ne derece gerçekçi olduğunun anlaşılması adına ana kaynaklara dayalı olarak bazı verilen tekrar hatırlatılmasında fayda var.

Tarihi kayıtlar ne diyor?
Hindular nezdinde Ayodhya, önemli kutsal mekânlardan biri. Zira inanca göre Tanrı Vişnu’nun bir avatarı (bedenleşmesi) kabul edilen Rama bu topraklarda doğmuştur. Hem kral hem de tanrısal vasfı bulunan Rama, kötülüklerle mücadele etmiş ve Hindulara pek çok konuda yol göstermiştir. Onun pratik hayattaki bu örnekliği, Hindular nezdinde önemli bir yer edinmesini sağlamıştır. Rama’nın bütün bu yönleri Ramayana adlı müstakil bir destanda etraflıca işlenmiştir. Bu destanda Rama şahsında sunulan ideal insan portresi, günümüze değin Hindular için örnek alınması gereken bir model olmuştur. Buna mukabil belli bir kesim tarafından öne sürülen Ayodhya’daki Babri mescidinin bulunduğu alanda daha önceden Rama’ya adanmış bir tapınağın mevcut olduğu ve bunun yıkılarak yerine mescidin inşa edildiği yönünki iddialar tarihi kayıtlarla örtüşmemektedir. Nitekim o dönemde gerek Müslümanlar gerekse Hindular tarafından kaleme alınmış eserlerde böyle bir hadiseden söz edilmemektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse;

1. Babürname: Babür Şah'ın hatıratı olan bu eserde söz konusu iddiaları destekleyecek/doğrulayacak en ufak bir imada dahi bulunulmamıştır. Aksine Babür Şah’ın dini ve etnik kimliği ne olursa olsun Türk, Afgan, Arap, Acem, Hindu gibi tebaası olan herkesi kucaklayan söylemlerine yer verilmiştir. Kendi zaaflarını dahi izhar etmekten geri durmayan Babür’ün bu meseleye dair bir atıfta bulunmamış olması ileri sürülen iddiaların tarihsel gerçeklikle örtüşmediğini göstermektedir.

2. Ekbername: Ebu’l Fazl Allami tarafından on altıncı asrın sonunda kaleme alınan ve Ekber Şah’ın dini ve siyasi icraatlarının anlatıldığı bu eserde Ayodhya’dan söz edilir. Buranın Ram Canmabhumi (Rama’nın doğum yeri) olarak anıldığından bahsedilir. Fakat burada Hindu mabedinin yıkılıp yerine mescit inşa edildiği yönünde bir kayıt yer almaz.

3. Ramacaritamanasa: “Rama’nın Tanrısal Eylemleri” anlamına gelen bu eser, Ramayana destanı esas alınarak yerel dilde (Avadhi) kaleme alınmıştır. Babür Şah’tan yaklaşık kırk yıl sonra Tulsidas adında bir Hindu önder tarafından derlenmiştir. Ayodhya bölgesine yakın bir yerde, Rama hayranlığının zirvede olduğu bir zaman ve mekânda kaleme alınan bu eserde dahi söz konusu iddiaları destekleyecek bir anlatı yer almamıştır. Bu iddiaların tarihi gerçekliği söz konusu olsaydı hayatının merkezine Rama’yı yerleştiren Tulsidas gibi bir güçlü figür kuvvetle muhtemel bunu göz ardı etmezdi.

Neticede Ayodhya meselesinin "suni" bir propaganda aracı olarak üretildiği anlaşılmaktadır. Nitekim pek çok kimsenin ortak kanaatine göre böyle bir iddia İngilizlerin Hindistan’da iktidarı ele geçirmesiyle eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yaklaşık iki asırlık bir mazisi bulunmaktadır. Orta Çağ Hint tarihine ışık tutan kaynaklarda Müslümanların iktidarda oldukları dönemlerde bireylerin dini tercih ve değerlerine saygı gösterildiğini ve herkesin dini vecibesini özgürce yerine getirdiğini teyit eden malumat yer almaktadır. Yerel dilde kaleme alınan kimi eserlerdeki verilerden anlaşılmaktadır ki Hindular da Müslümanların kutsalına saygı göstermişlerdir. Mescitlerin dharmasthana (kutsal ve korunmaya değer yer) olarak betimlenmiş olması, böyle bir algının mevcut olduğunu teyit etmektedir. Hinduizm’de dinî ritüellerin icra edildiği mekânlar dharmasthana olarak adlandırılmış ve buraların temiz tutulup maddi ve manevi tahribata karşı korunması gerektiğine inanılmıştır. Buralara zarar verenlerin büyük günah işleyeceğine inanılmıştır. Kendi tarihi geçmişlerinde ve atalarının yaşam şeklinde böylesine bir anlayış mevcutken iç ve dış etkilerden hareketle radikal söylem ve eylemler geliştiren bir kısım Hinduların öz değerlerine ne kadar da yabancılaştıkları anlaşılmaktadır.

Karar sonrası yaşanan gelişmeler
Hindistan’da önde gelen Müslüman heyetlerden olan AIMPLB ve Cemaat-i Ulema-i Hind gibi kuruluşlar, mahkemenin verdiği kararın eşitlik ilkesine, delillere ve mantığa dayanmadığı görüşündeler. Onlar yaptıkları açıklamalarda Müslümanların sunduğu kanıtların pek çoğunun mahkeme tarafından kabul edildiğini ancak aksi yönde bir karar çıktığını dile getirdiler. Alternatif arazi teklifinin kabul edilmemesi gerektiğini belirterek mahkemenin kararına itiraz dilekçesi vereceklerini açıkladılar. Bu itirazın çok fazla karşılık bulamayacağını öngörseler de bu şekilde tavır alanlar en azından yasaların verdiği hakları sonuna kadar kullanma yönünde bir irade ortaya koymaya çalışıyorlar.

Hindular cihetinde ise bu kararı doğru bulanlar olduğu kadar taraflı ve yanlış görenler de var. Örneğin Hint siyasetinde etkili bir isim olan Yashwant Sinha bu kararın hatalı olduğunu belirtmekle birlikte çıkan karara saygı duyulması gerektiği yönünde açıklamalarda bulundu. Hindistan hükümeti ise yüksek mahkemenin bu kararının bir zafer veya kayıp olarak görülmemesi gerektiğini; aksine yeni bir Hindistan inşası için iyi bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşünü savunuyor. Başbakan Modi’nin açıklamalarında “ülke sevgisi” manasında “Bharat bhakti”’ye vurgusu yapması da bunun somut bir göstergesi. Ayodhya'da sükûnet ortamının tesisi herkesin ortak temennisi. Fakat ehli vicdan herkesin de belirttiği üzere alınan bu karar, Hindistan’da yaşayan bütün kesimleri tam olarak tatmin etmediği gibi tarihi ve kültürel geçmişle de örtüşmemektedir.

[Doç. Dr. Cemil Kutlutürk Ankara Üniversitesi öğretim üyesidir]

Kaynak: AA