"Tek parti döneminde tam bir İslam düşmanlığı yaşandı"

Palevi İlim, Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Mustafa Üngür, tek parti döneminde yapılan İslam düşmanlığına dikkat çekti.

Ekleme: 23.11.2019 14:20:06 / Güncelleme: 23.11.2019 16:00:45 / Güncel / Elazığ Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

Palevi İlim, Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Mustafa Üngür, düzenlediği basın açıklamasında, Hükümete ve Meclise üç maddelik bir talepte bulundu.

Basın açıklamasını yapan Diyarbakır Şube Başkanı Mustafa Üngür, tek parti döneminde yaşanan sıkıntılara dikkat çekti.

Üngür, "Tek parti döneminde tam bir İslam düşmanlığı yaşanmıştır. O zaman diliminde İslam aleyhine çıkarmış oldukları kanunlar günümüzde de uygulanmaktadır. Bizim, Hükümet ve Meclisten 3 talebimiz var." dedi.

"Diyanet kurumu, hükümet ve siyasetçilerin egemenliğinden çıkarılmalıdır"

Üngür 3 maddeden oluşan taleplerini şöyle sıraladı:

"Birincisi; diyanet kurumu, hükümet ve siyasetçilerin egemenliğinden çıkarılmalıdır. Tam bağımsız bir hale getirilmelidir. Diyanet dini temsil ediyor ama dinin sahibi de Allah'tır. Esasen tek parti döneminin amacı dini ortadan kaldırmaktı. Halkın Müslüman olmasından dolayı bunu direkt olarak yapamadılar. Diyaneti kendisine bağlayıp sinsice, peyderpey kaldırmak istediler. Gençlerimizi dinden, imandan, saygı ve sevgiden, kutsal değerlerden soğutup hayâsızlığa, fuhşa ve uyuşturucuya yönelmelerine sebep oldular. Onun için bizler şöyle diyoruz: Diyanet de YÖK gibi bağımsız olsun." ifadelerini kullandı.

"Devletin resmi dini İslam olmalıdır"

Nüfusunun %99'u Müslüman olan ülkenin dininin İslam olması gerektiğini belirten Üngür, "İkinci olarak, devletin dini İslam olmalıdır. Nüfusumuzun %99'u Müslüman olduğu için devletin resmi dini de İslam olmalıdır. Resmi dini olmayan devlet yoktur." şeklinde konuştu.  

 

"Mevcut hükümete düşen görev, Şeyh Said Efendinin haklılığını kabul etmek ve o zamanki hükümet adına özür dilemektir"

Üngür, "Üçüncü bir maddemiz ise 1925 tarihinde Şehid edilen Şeyh Said Efendi ve 46 arkadaşının mezarlarının açığa çıkarılması, türbelerinin yapılması ve aynı zamanda yanına bir caminin inşa edilmesini istiyoruz. Mezarlarının gizlenmesi bir devlet ayıbı ve aynı zamanda bir insanlık suçudur. Şeyh Said Efendi suçsuzdur ve iftiraya uğramıştır. Kendilerine zulüm edilmiştir. Davası, dinin hâkimiyeti olduğu halde idam edilmiştir. Devletin arşivindeki tutanaklar bu ifade ettiklerimizi doğrulamaktadır. Mevcut hükümete düşen görev, Şeyh Said Efendinin haklılığını kabul etmek ve o zamanki hükümet adına özür dilemektir. Adnan Menderes'in idamından sonra kendilerine yapılan iade-i itibarın, Şeyh Said Efendiye de yapılmasını istiyoruz. Tüm Siyasi Partilerden, STK'lardan ve kamuoyundan destek bekliyoruz." dedi.

Şeyh Said Derneği Genel Başkanı ve Emekli Vakıflar Bölge Müdürü Kerem Serhatlı, Şeyh Said Efendi ve 46 arkadaşının mezar yerlerinin gün gibi açıkta olduğunu ve tahsis edilmesi gerektiğini belirtti.

"O güne dair tüm belgeler mevcuttur"

Serhatlı, "Şehid Şeyh Said'e, 1925'te 28 Haziran'da idam kararı veriliyor ve onunla birlikte 46 arkadaşı 29 Haziran'da, şu anki adıyla Dağkapı Meydanı'nda 47 tane darağacı kurularak idam ediliyor. Tabi elimizdeki kitap, devletin resmi belgeleri ile bir araya getirilmiş kitaptır. TBMM tarafından muhafaza edilmiştir ve halen de orada mevcuttur. Toplam idam edilenlerin sayısı 422'dir. Elimizdeki belgelerde Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarının savunmaları, konuşmaları ve onlara karşı sorulan sorular da mevcuttur." dedi.

Yargılamayı yapan Mahkeme Başkanı Mazhar Müfit Kansu'nun konuyu sulandıran ilgisiz sorularının ardından Şeyh Said Efendiye yönelttiği, "Bu isyana neden giriştiniz? Teşvik mi edildiniz yoksa sizlere isyan etmeniz için iham mı geldi?" sorusunu aktaran Serhatlı, Şeyh Said Efendi'nin mahkemeye verdiği cevabı da şöyle özetliyor:

Haşa ilham vaki olmadı. Bizler okuduğumuz kitaplarda gördük ki eğer imam (Devlet başkanı), şeriat makamını icra etmez ise kıyam etmek vaciptir.

Konuşmasının sonunda Serhatlı, "Emekli Vakıflar Bölge Müdürüyüm. 1935'e kadar bütün mezarlıklar vakıflara bağlıydı. Diyanet Kanunu 1935'te çıktı çünkü diyanet de vakıflara bağlı idi. Şer'iye ve Evkaf ve Vekâleti diye bakanlık vardı, hepsi oraya bağlıydı. 1928'de yani idamdan 3 yıl sonra vakıfta görevli olan mühendis, mezarların tamamını harita üzerine çiziyor. Bu haritayı bizzat gördüm. Bu haritanın bir kopyası da Tapu ve Kadastroda mevcuttur." ifadelerini kullandı.  (Mustafa Daştan-İLKHA)

Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar