Emin Olanın Emaneti

Hamdolsun o Allah’a ki; asırların yok edemediği ve hiçbir zaman edemeyeceği bir şahsiyeti, hayatımızın önderi, örneği, rehberi eyledi… Ne müstesna bir Önder ki; alnı ak bir saadet asrını hafızalara nakşetti… Ne kutlu bir Önder ki; Ondan uzaklaşanlar felakete sürüklendi…

Ekleme: 24.10.2019 22:51:49 / Güncelleme: 25.10.2019 08:36:04 / Nisanur Dergisi
Destek için 

Söz konusu şahsiyet elbette Allah’ın Rasulü (AS)’dür. Daha risalet davasını omuzlamadan “Emin” sıfatıyla kazanan taraftı O. Henüz gencecik bir delikanlıyken Arap yarımadasının dört bir yanına çıktığı seyahatlerde; ticaret ahlakı, adalet, sadakat, dürüstlük gibi kaybolmuş erdemleri taşıdı… Kendi kavmi de Onun emin oluşunu; taktıkları “Muhammed-ül Emin” lakabıyla onaylamıştı.

Peygamberlik vazifesi gelene kadar bu sıfatıyla ünlenmiş, emanet mercii O olmuş, anlaşmazlıklara çare bulmuş, ticarette gönüller fethetmiş bir şahsiyetti…

Hacer-ül Esved’i yerine koyma hadisesini bilmeyen yoktur. Biz yine hatırlatalım… Onun hakemliğini öğrenenler; “Yaşasın! İşte bu gelen Emin’dir. Onun vereceği hükme razıyız, çünkü O adaletle hükmeder, O güvenilir Muhammed’dir.” demişlerdi…

Tertemiz, şüphesiz olan geçmişinin üstüne tebliğ ettiği davası elbette cevap bulmuştu. Onun asla yalan söylemeyeceğini müşrikler dahi iyi biliyor fakat otoriter gücün sarsılmaması, gelir kaynaklarının tehlikeye düşmemesi ve bir takım siyasi sebeplere dayalı olarak iman etmediler… Buna rağmen, emanetlerini Ona teslim etmekten imtina etmiyorlardı…

Allah Rasulü için bu denli mühim olan bu vasfının yansımaları müşriklerle olduğu gibi, ehli kitapla, sahabelerle, ailesiyle, eşleriyle de ilişkisine sirayet etmişti. Emin olan kişinin davası da emindir. Bu yüzden akın ettiler bu kutlu davaya…

Günümüze dönecek olursak… Son zamanlarda gündemin seyrini değiştiren kadın cinayetleri ve bunu fırsat bilip İslam’ın kadına bakışını hunharca ve cehaletle eleştiren bir takım odaklara sormak istiyorum… Acaba Efedimiz’in bu sıfatını örnek alan bir erkeğin, Allah’ın ona emanet ettiği eşinin canına kıyması ve bu kadar canavarlaşması mümkün müdür?

Sorun İslami değerlerin kendisinde değil, bu değerleri adımlarına yol, yoluna rehber, dizlerine güç, ruhuna ışık, kalbine merhem etmemesidir.

Bir de “emanet” vasfını beğenmeyip başka yerlere çekenler var. Bunlar eşitlik safsatası altında kadını erkekten ayrı görmüyor. Kadının kendisi kendi fıtratını görmezden gelirken her ne hikmetse hem iş hem de aile hayatında ayrıcalık da talep ediyor.

Veda Haccı sırasında Enceşe isimli sahabi, bazı ezgiler okumuş, develeri iyice hızlandırmıştı. Kervandaki kadınları rahatsız edecek derecede develerin hızla gittiğini gören Peygamber Efendimiz (SAV) Enceşe’ye seslendi:

“Ey Enceşe dikkat et, ağır ol! Pırlantalara, kristal parçalarına dikkat et, onları rahatsız etme!”

Yeryüzünün En Emin’i, bu naif sözüyle kadınların değerini ifade ederken; bu odaklar eşitlik zulmünü kadının fıtratına reva görüp, emanetine hıyanet etmekte bir beis görmüyorlar… Halbuki kadına ve erkeğe, yapısına layık davranış adilcedir. Ve sorunların çözümü için tek seçenektir.

Efendimizin aile hayatını incelediğimizde, eşleriyle olan sevgisi, muhabbeti, özel alakası, sırlarının ve onurlarının muhafazası, nazik yaklaşımı, değerli olduklarını hissettirmesi vs. gibi müthiş bir eş portresi görürüz.

Günümüz erkeklerinin emin vasfına bürünmesi, kadına şiddetin önüne geçecek en önemli yoldur.

Emanet kavramının İslam’daki konumu o kadar mühim ki; ben bir kadın olarak böyle bir sıfata haiz olmayı kendime şeref olarak addederim. Hele beni Yaratan’ın emanetiysem…

Öyle ki; emanete hıyanet etmeyi “münafıklık” alameti olarak biliriz.

Öyle ki; yine bir hadiste belirtildiği gibi “Emanet zayi olduğunda, kıyameti bekle”riz.

Veda Hutbesi gibi risaletin tüm mesajlarını özetlediği o müthiş hutbedeki cümlelerini tekrar hatırlayalım:

“Ey İnsanlar!

Kadınların haklarını korumanızı ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.

Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız.

Onların iffet ve namuslarını Allah adına söz vererek helal edindiniz.

Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.”

“Şimdi bu gerçeği göz önünde bulunduran bir erkek, kendisine emanet edilen bu Allah emaneti kadına nasıl bakacaktır? Bu gerçeğin farkında olan bir mümin erkek, Allah’ın emaneti olan kadına sövüp hakaret edebilir mi? Ona el kaldırıp dövebilir mi? Onu kapı dışarı koyabilir mi? Sokak ortasında saçından sürükleyerek onu dövebilir mi? Ona kurşunlar yağdırabilir mi? Onu bıçakla delik-deşik edebilir mi? Onun haklarını gasp ederek mehir ve miras haklarından onu men edebilir mi?”(Sorularla İslamiyet)

Hacer Sara Arslan | Nisanur Dergisi | Ekim 2019 | 95. Sayı

Etiketler: