Hak kavramının hem sorumlulukları hem de korunması gereken değerleri ifade ettiğine işaret edilen Cuma hutbesinde, hakka riayet eden insanın; aslında doğrunun, hakikatin yanında yer aldığına ve Allah'ın rızasını kazandığına vurgu yapıldı.
"İnsanın kişilik değerleri, şerefi, namusu ve inancı dokunulmazdır"
Her insanın malını ve meşru kazancını koruma hakkının olduğuna dikkat çekilen hutbede, "Haksız yollarla mal elde eden, ticarete hile karıştırarak müşterisini aldatan ve işçisinin hakkını tam olarak ödemeyip gasp eden kişi, harama el uzatmış demektir. İnsanın kişilik değerleri, şerefi, namusu ve inancı da dokunulmazdır. Bir başkasının değerlerine hakaret etmek, adını karalamak, yalan ve iftira ile itibarını zedelemek en önemli hak ihlalleri arasında yer alır." denildi.
"Hakları korumak, mümin olmanın şiarıdır"
Hak ihlalinin yasal kanunlar çerçevesinde de suç sayıldığı hatırlatılarak, "Dinimize göre de büyük bir vebal ve günahtır. İmanın gereği, hayatın her alanında mutedil, insaflı ve hakkaniyetli davranmaktır. Kendi haklarını koruduğu kadar çevresindekilerin de haklarını korumak, mümin olmanın şiarıdır. Kişisel menfaatleri için diğer insanların, hatta hayvanların ve tabiatın hakkını çiğneyen kimse, kısa vadede kazançlı çıktığını zannetse de aslında ziyanda ve iflastadır." ifadeleri yer aldı.
"Aile bireylerine yönelik hakların gözetilmesi gerekir"
Aile bireylerine yönelik de hakların gözetilmesi gerektiğinin ifade edildiği hutbede, "Hak duyarlılığı, en yakın aile fertlerinden başlamak üzere, her hak sahibine hakkını vermeyi gerektirir. Anne-babamızın haklarına saygı duymak, eşimizin haklarını sevgiyle ve özenle teslim etmek, çocuğumuzun haklarını şefkatle korumak hepimizin sorumluluğudur. Akrabalık ilişkilerinde, bilhassa iş ortaklığı, düğün ve miras paylaşımı gibi konularda zerre miktarı hak geçmemesi için uğraşmak hepimizin görevidir." diye belirtildi.
"Kamu hakkı, kul hakkına göre çok daha ağır sorumluluğu olan bir emanettir"
Hutbenin devamında ise şu ifadelere yer verildi:
"Kul hakkının, toplumun tamamına sirâyet ettiği alan ise kamu hakkıdır. Kamu hakkı, kul hakkına göre çok daha ağır sorumluluğu olan bir emanettir. Bu emanete ihanet etmek, kişiyi hem dünyada hem de ahirette hüsrana sürükler. Nitekim Yüce Rabbimiz, 'Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim emanete, devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı, boynuna asılı olarak gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir.' buyurmuştur. Rahmet elçisi sallallahu aleyhi vesellem ise bu konuda ümmetini şöyle uyarmıştır: 'Kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.' Bir başka hadisinde ise şöyle demiştir: 'Kim bir işte görevlendirilip yaptığı işin karşılığı bir ücret alıyorsa, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir.' Hakkaniyete dayalı ilişkilerin dünyada huzura, ahirette ise kurtuluşa vesile olduğunu unutmayalım. Özel hayatımızda her türlü kul hakkını ihlal etmekten sakınalım. Saçı bitmedik yetimin hakkını düşünerek, kamu görevini ağır bir emanet olarak kabul edelim. Zira ihlal edilen kamu hakkı, zayi edilen vakıf malı, aynı zamanda binlerce kul hakkı demektir. Her hayırlı işin sevabı olduğu gibi, her ihmal ve hatanın da kul ve kamu hakkı doğuracağını bilerek yaşayalım." (Ramazan Zeren, Gıyasettin Tetik-İLKHA)