Türkiye Dizileri Dünyayı Fethediyormuş(!)

 Bir iddiası olan her ülkenin iki GÜÇ kaynağına ihtiyacı vardır. Bunların ilki “hard power” denilen silahlı güç kapasitesidir. En az onun kadar etkili olan bir diğeri de “soft power” denilen yumuşak güçtür.

Ekleme: 18.09.2019 10:31:01 / Güncelleme: 18.09.2019 12:32:04 / Güncel
Destek için 

FARUK KUZU – HABER YORUM

         Emperyal hedefleri olan ABD, İngiltere gibi ülkeler uzun yıllardır “Kültürel hegemonya” oluşturabilmek için tarih başta olmak üzere tüm kültür ve sanatı Batı Medeniyeti lehine şekillendiriyorlar.

        1950’lerden sonra TV’nin gücü kendini iyice hissettirince ağırlık sinema filmi ve dizilere verilmeye başlandı. Hollywood başlı başına bir film endüstrisi olmuş, büyük hedefler için çok etkili bir silaha dönüşmüştü.

        ABD, küresel emperyalizmini bu endüstri sayesinde meşrulaştırmaya çalışmış ve kısmen de başarılı olmuştur. Tabii mesele sadece zulümlerine kılıf uydurma veya işgallerini meşrulaştırma meselesi değildi. ABD’deki sistemi kuran ve idare eden akıl, film ve dizilerle tüm dünyaya “Amerikan rüyası!” denilen şaşalı, haz ve hıza dayanan eğlence-zevk içerikli sahte bir dünya resmi çiziyordu. Ne yazık ki yapılan profesyonel çalışmalar neticesinde dünyanın neredeyse tümü bu rüyaya meftun oldu!

ABD hâlihazırda bu konudaki liderliğini kimseye kaptırmamış. İkinci kim dersiniz? İlginç ama Türkiye!

        Bu sadece Türkiye’nin iddiası değil. İngiliz gazetesi The Guardian'da "Türk dizileri dünyayı nasıl ele geçirdi?" başlıklı bir makale yayınlandı. The Runaways ve New Kings of the World gibi kitapların yazarı Fatima Bhutto tarafından kaleme alınan makalede Türk dizilerinin nasıl hızla büyüdüğü ve diplomatik krizlerde nasıl bir koz haline dönüştüğü anlatıldı. Yazıda Türkiye dizilerinin rekabetteki yerlerine atıfta bulunuldu:

“Böyle bir dizinin uluslararası başarısı, Bollywood'dan K-pop'a kadar yeni kitle kültürü biçimlerinin, 21. yüzyılda, Amerikan pop kültürünün egemenliğine meydan okuduğunun bir işareti.” denildi.

        The Guardian gibi birçok yayın kuruluşunun dikkatini çeken bu yükselişin sebeplerini araştırmak gerek. Sıradan vatandaş için bu durum gurur verici bir gelişme olarak kabul edilse de ülkenin temel dinamiğini oluşturan Muhafazakar kesim için aynı şey söylenemez. Çünkü bahsi geçen dizilerin hiçbirinde Muhafazakar kesim kendini görememekte, kendini anlatamamaktadır.

        Buna da kendince açıklama getiren gazete şu yorumu yapmış:

“Her şeyi kapsayan dizi hikayelerini, bana genç bir senaryo yazarı ve yapımcısı olan Eset anlattı:
100 saatten fazla dizi izledikten sonra içerisinde başörtüsü kullanan bir karakteri gördüğüm ilk dizi Söz'dü.

Modern Türkiye'nin babası olan Mustafa Kemal (daha sonra Atatürk adını alıyor), "bütün dinlerin denizin dibinde olmasını" dilediğini belirtmişti. İslam'ı devlet dini olarak anayasadan çıkardı. “İlerleme ve medeniyetten nefret” simgesi olarak nitelendirdiği fesi yasakladı. 1980'lerde, üniversiteler de dahil olmak üzere tüm kamu kurumlarındaki kadınların, başlarını örtmeleri yasaklandı.

İstanbul sokaklarında beş dakika, başörtülü kadınlarla çok sayıda buluşma sunuyor, ancak onlar ekranda görünmüyorlar.

Eset, “denediler” diyor “ama muhafazakar insanlar bile muhafazakar kadınları televizyonda görmek istemiyor. Öpüşmelerini, babalarına karşı durmalarını, kaçmalarını, drama olarak düşünülebilecek herhangi bir şeyi yapmalarını..."(time türk)

         Bu durum biraz garip değil mi? Nitekim %99’unun Müslüman olduğuyla iftihar edilen bir ülkede bir hikaye anlatılacaksa bu hikayede Müslümanlar bir şekilde yer almalıydılar. Oysa dünya çapında şöhret olan dizilerin hiçbirinde İslami yaşam tarzına atıfta bulunan bir pasaj bulmak mümkün değil.

 

        Dizilerin içeriğine bakıldığında “Aşk, kadın ve erkek izleyici için açık saçık görsellik, ensest ilişkiye varan aile içi ahlaksızlıklar, namus cinayetleri (adı altında toplumsal olayları farklı gösterme çabaları), istismar, tecavüz ve toplumsal çürümeyi anlatan gayr-ı ahlaki örneklere” rastlanır. Ama Müslümanların ne yaşam felsefeleri ne giyim kuşamları ne de güzel ahlaklarının esamesi okunmaz!

       Yaklaşık 150 Türkiye dizisi 100’den fazla ülkede gösterime girmiş. İkinci bir soru beyni kemiriyor: Acaba bu diziler sadece ticari amaçlarla mı yapılıyor yoksa Türkiye’nin yumuşak gücü olarak mı hazırlanıyorlar? Anlaşılan o ki yumuşak güç niyetiyle Devlet her türlü kolaylığı sağlıyor. Bu da anlaşılır bir şey! Anlamakta güçlük çektiğim “ Mezkur içerikli dizilerin Latin Amerika’ya servis edilmesi tamam da Müslüman ülkelere, oranın gençlerine yapılan sunumun özel bir gayesi var mı? Hesapta Türkiye İslam Dünyası’nın model ülkesi olacak, Ümmetin vahdeti ve kurtuluş reçetesi Türkiye’den sunulacak!

      Yoksa “Beklenen Reçete” her türlü gayr-ı İslamiliği güzel örnek diye sunan diziler mi?

Ayrıca Türkiye dizilerinin Dünyayı ele geçirdiği falan yok. Sadece kendi toplumunu ve Türkiye’yi model alan İslam Coğrafyasını ele geçiriyor, olumsuz anlamda etkiliyor, diğer ülkelerin yaşam tarzlarında fazla bir değişiklik yapması söz konusu değil.