DOĞRUHABER / HASAN IŞIK / HABER-YORUM
Öncelikle sizlere bugün Anadolu Ajansı'na düşen bu güzel haberi sunmak istiyorum hiç dokunmadan:
"Hatay'ın Arsuz ilçesine bağlı Akçalı Mahallesi'nde bir binanın ikinci katındaki evinin balkonunu yıkayan Münire Gökpınar, zamanla balkon duvarında, bir çiçeğin, topraktan beslenmeden filizlendiğini fark etti.
Her balkonu yıkadığında büyüyen çiçeğin tomurcuk verip açtığını gören Gökpınar, bu durumu çevresindekilerle paylaştı.
Herkesin bu duruma hayretle baktığını anlatan Gökpınar, çiçeğin toprak olmadan nasıl açtığını anlayamadıklarını belirtti.
Gökpınar, isminin "Linda" olduğunu öğrendikleri çiçeğe gözü gibi baktığını kaydetti.
Ev sahiplerinden Gökhan Gökpınar da balkonda bulunan masanın altında çıkan çiçeği annesiyle fark ettiklerini anlattı.
Ailesinin çiçeklere düşkün olduğunu aktaran Gökpınar, "Linda olduğunu öğrendiğimiz bu çiçek duvar ve seramiğin arasından toprağın olmadığı yerden çok güzel çıkmış. Bende ilk gördüğümde hayretler içerisinde kaldım. Sordum, kimse de aslında çok fazla bilmiyor bu çiçeğin adını" dedi.
Gökpınar, "Allah'ın verdiği can, çok ilginç bir durum. Can veren Allah nerede ve nasıl can vereceğini kendisi biliyor. Çok müthiş bir şey bu, ben de çok etkilendim. Kalıcı olacak mı, olmayacak mı bilmiyoruz. Tozlanma yoluyla çıktığını düşünüyoruz. Deniz kumu da kullanılmadı duvarda. Toprak adına hiçbir şey yok. Allah'ın hikmeti, ne diyelim." ifadelerini kullandı.
"Cam güzeli" adıyla da bilinen çiçek, görenleri hayran bırakıyor.
Evet haberimiz ve haberin çekilen fotoğrafları noktasına virgülüne dokunmadan böyleydi...
Bu haberi okuyunca sizlerin de hemen hatırınıza Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin "Sözler" diye meşhur kitabının ilk sözü gelmiştir herhalde...
Üstad bu kitabında besmele için:
"Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübârek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı hâliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikayeciğe bak, dinle!" ifadelerini kullanıyor.
Devamında ise şu hikmetlere yer veriyor Üstad:
"Öyle de, her şey Cenâb-ı Hakk'ın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar.
Demek, her bir ağaç, "Bismillâh" der. Hazîne-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Herbir bostan, "Bismillâh" der. Matbaha-i Kudret'ten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.
Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar, "Bismillâh" der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk namına en lâtîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.
Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, "Bismillâh" der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; herşey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i harârete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki:
"En güvendiğin salâbet ve harâret dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi, ( 'Asânı taşa vur!' dedik) emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-i İbrâhim (a.s) gibi, ateş saçan harârete karşı, ( Ey ateş! Serin ve selâmetli ol!) ayetini okuyorlar."
Mâdem herşey mânen "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah'ın nîmetlerini getirip bizlere veriyorlar.
Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz.
Allah nâmına vermeliyiz.
Allah nâmına almalıyız.
Öyle ise Allah nâmına vermeyen gâfil insanlardan almamalıyız."
Evet Üstad böyle diyor (Allah kendisine rahmet etsin)...
.....
Yukarıdaki haber ise bugün ajansa düştü; ama tarih boyunca buna benzer binlerce olaya şahit olmuştur insanlar, hatta bizler de benzeri şeyleri görmüşüzdür.
Fakat bizler böylesi ibretlik olaylarda, şu ayet-i kerimede Şanı Yüce Rabbimizin buyurduğu gibi olmamalıyız:
"Göklerde ve yerde nice ayetler, işaretler var ki, onlar [üzerinde düşünmeden] sırtlarını çevirerek yanlarından geçip giderler!" (Yusuf Suresi, 105. ayet)
Sırtımızı çevirip dönüp gitmemeliyiz. Bu ufacık gibi görünen şeyler birer ayettir. Birer işarettir, birer uyarıdır...
Evet, şu nazenin çiçek nasıl sert betona rağmen "Bismillah" deyip cihad (mücadele) ediyor, kök salıyor, çaba ve gayretini sonuna kadar sürdürüyor ve Allah'ın rahmetinden hiç ümidini kesmiyorsa bundan ibret almalıyız.
Gerçekte de "hayat, iman ve cihad" tan başka nedir ki?
İnandığımız yüce değerleri yaşama noktasında aynı o çiçek gibi, beton kadar sert ortamlarda ve şartlarda bulunabiliriz...
Hastalıklar, ölümler, ayrılıklar, yenilgiler, evlendirilmesi gereken gençlerimiz, kayıp giden nesillerimiz, toplumun cehaleti, yöneticilerin adaletsizlikleri, çevremizi kuşatan cahili yaşam, haramlar, günahlar, bitmesi gereken bir okul, ödenmesi gereken faturalar, kiralar, borçlar, nefsimizin azgın arzuları, küfrün galibiyeti ve zulümleri, gevşemiş umudunu kaybetmiş dostlar, tartışmalar, fitneler, cedeller, iftiralar.... hasılı say ki say!
Evet, tüm bunlara rağmen, tüm bu "betonumsu şartlara" rağmen Yüce Allah'ın rahmetinden ümidimizi kesmemeli şu narin "linda çiçeği" nin cehd ve gayretine bakıp utanmalıyız...
***(Parantez içinde belirteyim ki Mehmet Yavuz'da bu linda çiçeği gibiydi... Yüce Allah onu Peygamberimiz (SAV)'e komşu eylesin, bizleri de onları seven ve yolunda gidenlerden eylesin inşaallah)***
Utanmalıyız... Göklerin ve yerin Rabbi'nden utanmalıyız.
Utanmalı ve "tevbe" ile ayağa kalkmalıyız.
Herşeye rağmen "Bismillah" deyip, Yüce Allah'ın rızasını kazanabilmenin cihadında(mücadelesinde) olmalıyız.
Sonuçta bizler "başarı" dan sorumlu değiliz, "mücadele"den sorumluyuz. İslam'ı yaşama ve yaşatabilme mücadelesinden...
Ve unutmayalım ki Rabbimizin buyurduğu gibi:
Kim cihad ederse ancak kendi için cihad etmiş olur. Çünkü Allah'ın alemlerden hiç bir şeye ihtiyacı yoktur." (Ankebut Suresi, 6. ayet)
Yani tüm bu çabalarımız aslında kendi eteğimizi cehennem ateşinden kurtarmak içindir.
Yoksa ne İslam'ın hiç kimseye ihtiyacı var, "haşa" ne de Yüce Allah'ın...
Sözü uzattık, bu hamur çok su götürür...
Son olarak Rasulullah (SAV)'in şu müberek hadisi ve Üstad'ın sözü ile "Allah'a emanet olunuz" diyorum:
"Allahü Teâlâ'nın mümin kuluna olan merhameti, şefkati, acıması; bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür." [Buhari]