Erdoğan gündeme dair detaylı açıklamalarda bulundu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz, S-400'leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz. Barışı ve kendi milli güvenliğimizi garanti altına almaya çalışıyoruz. Savunma sanayimizi geliştirmeye yönelik diğer tüm atılımlarımızın da amacı budur." dedi.

Ekleme: 14.07.2019 18:42:48 / Güncelleme: 14.07.2019 18:42:48 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için 

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ortaya çıkan tablonun, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemi tedarikinin tamamen kendi toprakları içinde ve bölgesinde barışı koruma amaçlı olduğunu gösterdiğini belirterek, "Biz, S-400'leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz. Barışı ve kendi milli güvenliğimizi garanti altına almaya çalışıyoruz. Savunma sanayimizi geliştirmeye yönelik diğer tüm atılımlarımızın da amacı budur." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazete ve televizyon kanallarının genel yayın yönetmenleri, bazı yazar ve akademisyenlerle Vahdettin Köşkü'nde bir araya geldi.

S-400 tanıtım filminin gösterilmesinin ardından konuşan Erdoğan, basın mensuplarına, Türkiye'nin milli güvenliği ve egemenlik hakları bakımından önemli bir tartışma olan S-400 tedariki konusunda gösterdikleri onurlu duruş için şükranlarını sundu.

Türkiye'nin uzunca bir zamandır, milli bir meselesi üzerinde, her kesimden insanıyla, kurumuyla, kuruluşuyla böylesine güçlü bir birlikteliği ortaya koyamadığını dile getiren Erdoğan, "Ülkemizin, S-400 alımı ve bu çerçevede süren tartışmalar bize, milletimizin sağduyusu ve irfanı ile bunların sesi olduğuna inandığım medya duyarlılığının tüm gücüyle ayakta olduğunu göstermiştir. İnşallah 82 milyon olarak hepimizin ortak geleceğini ilgilendiren diğer tüm hususlarda da benzer bir kenetlenme ortaya koyacağımıza inanıyorum." dedi.

"Türkiye'nin milli güvenlik hassasiyetleri tamamen olgulara dayalı"
Türkiye'nin milli güvenlik hassasiyetlerinin, herhangi bir vehme veya örtülü başka bir amaca değil, tamamen olgulara dayalı olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Coğrafyamız, binlerce yıldır hep bir cazibe merkezi olmuştur. Ecdadımızın bu topraklara girişi de öyle kolay gerçekleşmemiştir. Bir yerde var olmak ile orayı yönetmek farklı şeylerdir. Biz bu coğrafyayı yönetmek üzere geldiğimizden beri kesintisiz bir mücadele içindeyiz. Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden bu toprakları vatan kılma çabamıza yönelik tehditler daima olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Tabii bu tehditlerin niteliği, döneme, şartlara, ittifak ilişkilerine göre farklılık göstermektedir.

Osmanlı asırlarca kimi zaman batıdan, kimi zaman doğudan, kimi zaman güneyden, kimi zaman da kuzeyden gelen tehditlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Yıkılışı da her dört istikametten gelen saldırılar ve bunlara karşı vermek zorunda kaldığı çetin mücadele sonunda olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan gibi küçük bir devlete değil, onu üzerimize gönderen geri plandaki dönemin devasa güçlerine karşı kazandığımız zaferle kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde de sınamalarımız hiç bitmemiştir. Batı ittifakı ile kurduğumuz siyasi ve askeri paktlara rağmen, en büyük tehditleri yine onlardan gördüğümüz bir gerçektir. Bu siyasidir, bu ekonomiktir, bu kültüreldir, her anlamda... Soğuk Savaş döneminde uzunca bir süre Sovyetler Birliği'ne karşı ileri garnizonluk yapmış olmamız dahi, bizi bu tehditlerden korumaya yetmemiştir. Yunanistan ve daha sonra Güney Kıbrıs Rum Kesimi, başımızda Demokles'in Kılıcı gibi hep sallandırılmıştır." 

"Türkiye izlediği tutarlı ve ahlaki politikadan taviz vermemiştir"
Erdoğan, Türkiye'nin son dönemde Arap coğrafyasında yaşanan trajik gelişmelerin bir parçası yapılmaya çalışıldığının da inkar edilemez bir gerçek olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin, Cumhuriyet döneminde binlerce yıllık devlet tecrübesi, kadim medeniyet geleneği, güçlü tarih ve kültür birikimi sayesinde zaman zaman küçük yaralar almış olsa da bu tuzakların hiç birine düşmeden günümüze kadar geldiğini aktaran Erdoğan, "Son yıllarda dünyada ve bölgemizde yeni yapılanmaların sancıları yaşanıyor. Ülkemiz bu yeni ve gerçekten kritik sınamalar karşısında izlediği tutarlı ve ahlaki politikadan taviz vermemiştir. 8. yılına girdiğimiz Suriye meselesinde, Mısır'daki, Libya'daki, Katar'daki pek çok Afrika ülkesindeki gelişmelerde hatta en son Venezuela hadisesinde hep bu tutarlı ve ahlaki çizgide hareket etti." değerlendirmesini yaptı.

Suriye başta olmak üzere bölgedeki çatışmalar ve krizlerden kaçan 4,5 milyona yakın insanın Türkiye'de sükunetle barındırılıyor olmasının dahi başlı başına bir başarı olduğunu dile getiren Erdoğan, "Aslında Türkiye'ye tamamen kendi fedakarlığı ile yürüttüğü bu sığınmacı politikası sebebiyle Nobel Barış Ödülü verilmesi gerekir. Biz bu gayretleri, herhangi bir karşılık beklediğimiz için değil sadece insanlığımız ve kültürümüz gereği ortaya koyduk, aynı şekilde devam edeceğiz. Bu 4,5 milyon, 5 milyonu buluyor. Dünyada bunun bir başka örneği yok. 'Nobel' dediğiniz zaman 'adalet' diyorlar. Türkiye'den başka bunu dünyada yapan bir başka ülke var mı? Yok. Peki niçin bu konu ele alınmıyor veya niçin değerlendirmeye tabi tutulmuyor. Bu gayretleri herhangi bir karşılık beklediğimiz için değil sadece kültürümüzün de gereği bu adımları atıyoruz." ifadelerini kullandı. 

"Türkiye takdir edilmek yerine cezalandırılmaya çalışılıyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bölgesini istikrara ve güvenliğe kavuşturma çabaları sebebiyle takdir edilmek yerine cezalandırılmaya çalışıldığını belirterek, şunları kaydetti:

"Mesela, Suriye krizinin çözümü için G20 Antalya Zirvesi'nde tüm liderlere bir teklifim oldu. Dedim ki 'Gelin, Suriye sınırlarımız boyunca, bir güvenli bölge oluşturalım.' Bu bölgeyi teröristlerden tamamen arındırarak ülkemize ve diğer yerlere sığınan Suriyelilerin hayatlarını sürdürebilecekleri bir yer haline getirmeyi G20 liderlerine teklif ettim. Hatta bu amaçla güvenli bölgede Suriye halkının hayat biçimine uygun yeni yerleşim alanlarının inşa edilmesi, ekonomik kalkınmaya yönelik adımlar atılması gibi detayları da gündeme getirdim. Prensipte herkes bu işe olumlu baktığını söyledi ama maalesef istisnasız hiç bir Batılı lider, bu doğrultuda somut herhangi bir adım atmaya yanaşmadı. Bu arada Suriye topraklarından Türkiye'ye yönelik terör tehdidi giderek tırmandı. Sınır şehirlerimize sürekli bombalar, mermiler, roketler düşmeye başladı. Vatandaşlarımızdan ve güvenlik görevlilerimizden hayatlarını kaybedenler, yaralananlar oldu. Büyükşehirlerimizde patlayan bombalar huzurumuzu kaçırdı."

NATO'ya en büyük desteği veren ülkelerden olan Türkiye'nin bu tehdit karşısında güvenliği için arayışlara girdiğini belirten Erdoğan, kimi NATO üyesi ülkelerin Türkiye'ye geçici olarak hava savunma sistemleri gönderdiğini hatırlattı.

"İdlib konusunda Rusya ile anlayış birliğini koruyoruz"
Türkiye'nin, savunma sistemlerini satın almak için ABD'ye başvurduğunu belirten Erdoğan, "Dönemin başkanı Sayın Obama başta olmak üzere Amerikalı yetkililerle bu meseleyi defalarca konuştuk. Talebimizi ifade ettik. Hatta epeyce de ısrarcı olduk. Maalesef, kongrenin izin vermediği gerekçesiyle bize o zaman Patriotlar satılmadı. O günden bu güne zaman zaman bu ısrarlarımız devam etti ama yine satılmadı." diye konuştu. 

Türkiye'ye geçici olarak konuşlandırılan hava sistemlerinin bir kısımının sökülüp geri gönderildiğini dile getiren Erdoğan, "Uzun ve çetrefilli görüşmeler neticesinde Rusya ile S-400 alım satım konusunda mutabık kaldık. Tabii bu mutabakatımızın içerisinde kredi sözleşmesinden tutun ortak üretime varıncaya kadar her türlü müzakerede ele alınması gereken başlıklar, alt başlıklar içerisinde yer aldı." ifadelerini kullandı.

Bu sürede Suriye krizinin giderek derinleştiğini ve Türkiye için yeni tehditler üreten bir bataklık haline dönüştüğünü belirten Erdoğan, "Sınırlarımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunun batı kanadını Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla önemli ölçüde kırdık. Aslında Sayın Obama, döneminde bir Zeytinlik Operasyonu konumuz önümüzdeydi. Fakat ne kadar konuştuysak masada kaldı. Bu adımı, o dönemde atamadık. Rejimin daha önce Halep, Hama, Dera gibi yerlerde yaptığı katliamların, İdlib Bölgesinde de tekrarlanmasının önüne geçmek için Rusya ve İran ile üçlü bir mekanizma oluşturduk. Sahada Rusya ile yoğun işbirliği halinde İdlib'deki durumu stabil hale getirdik. Her ne kadar rejim sürekli ateşkesi ihlal ediyor olsa da İdlib'in güvenliğini sağlama konusunda Rusya ile anlayış birliğini koruyoruz." değerlendirmesini yaptı. 

"Fırat'ın doğusunda terör koridorunun ucunu da kapatmış olacağız"
Recep Tayyip Erdoğan, bölgedeki gözlem noktalarına rejim saldırılarının devam etmesi halinde karşılık vermek yerine, birtakım çözümler üretmenin gerektiğini taraflara açıkça ifade ettiklerini vurgulayarak, Kuzey Irak'taki duruma değindi.

Kuzey Irak'ta 1984 yılında Türkiye'ye yönelik terör saldırılarını kaynağından kesmek için başlatılan operasyonların devam ettiğini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:

"Bunlar da işte biliyorsunuz, Pençe ve Pençe-2 Harekatları şu anda başarıyla devam ediyor. Bu sürecin sonunda artık Kandil diye bir tehdit kaynağı kalmayacağına da inanıyorum. Kandil'e alternatif Sincar'ı inşa etmeye çalıştılar. Orası da şu anda temizlenmiş durumda. Ve bunu da başaramadılar. Temennimiz o dur ki başaramayacaklar. Böylece Fırat'ın doğusunda kökleştirmeye çalıştıkları terör koridorunun doğu ucunu da kapatmış olacağız."

Doğu Akdeniz'deki gelişmeler...
Son dönemde, Türkiye'nin güvenlik hassasiyetini tetikleyen bir diğer gelişmenin de Doğu Akdeniz'de yaşandığını belirten Erdoğan, "Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin, Doğu Akdeniz'deki haklarını, hukuklarını, çıkarlarını yok sayan anlayışın bölgeye çöreklenme çabalarına karşın somut adımlar atıyoruz. Halen Fatih ve Yavuz sondaj gemilerimiz, bunun yanında da Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemimiz, bölgede faaliyetlerini tüm tehditlere aldırmadan sürdürüyor. Bu gemilerin güvenliğini sağlamak amacıyla tabii yanlarında Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin unsurları da bulunuyor. İsrail, Mısır, Libya, Cezayir ve Tunus başta olmak üzere, bölge ülkelerindeki tüm gelişmeleri dikkatle takip etmek mecburiyetindeyiz." diye konuştu.

Aynı şekilde Güney Asya'da Afganistan, Pakistan, Hindistan merkezli her gelişmenin Türkiye'nin takip alanı içinde olduğunu ifade eden Erdoğan, "Amerika'nın İran yaptırımları, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Körfez Ülkeleri'ndeki her tasarrufunu da yakından izliyoruz." dedi.

Balkanlar'ı, Doğu Avrupa'yı, Kafkasya'yı, Orta Asya'yı da aynı çerçevenin içinde düşünmek gerektiğini aktaran Erdoğan, "Çünkü buralarda yaşanacak her meselenin ucu, eninde sonunda gelip mutlaka ülkemize dayanacaktır. Bu sebeple en küçük bir boşluğa meydan vermeden, rehavete kapılmadan, altımızın oyulmasına fırsat tanımadan gereken her durumda inisiyatif kullanmakta tarafız." diye konuştu.

"Biz, S-400'leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz"
Özellikle bu fotoğrafın özetin özeti mahiyetinde olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemi tedarikinin tamamen kendi toprakları içinde ve bölgesinde barışı koruma amaçlı olduğunu göstermektedir. Biz, S-400'leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz. Barışı ve kendi milli güvenliğimizi garanti altına almaya çalışıyoruz. Savunma sanayimizi geliştirmeye yönelik diğer tüm atılımlarımızın da amacı budur. Bir şairimizin dediği gibi 'Bu mesel ile bulur cümle düvel fevzü fela, hazır ol cenge eğer ister isen sulhü sela.' Evet bizim tüm hazırlıklarımızın gayesi şu anda barışı korumaktır."

Türkiye için siyasette ve ekonomide, özellikle de savunma sanayinde güçlü olmanın bir tercih değil, bir zorunluluk olduğunu belirten Erdoğan, "Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Şöyle, çeyrek asır önce Bosna Hersek ve Kuveyt, daha yakın tarihte Irak, Suriye, Ukrayna, Yemen, Katar meseleleri, İsrail'in bölgedeki yayılmacılığının yol açtığı sorunlar, güçlü olunmadığında nasıl bir sonuçla karşılaşılacağına işaret ediyor. Üstelik iş sadece bu bölgenin değil. Tüm dünyanın göz bebeği bir coğrafyanın tam kalbinde bulunuyoruz. Kıyıdaki, köşedeki ülkelere yapılanlar şayet siyasi, ekonomik, askeri olarak yeteri kadar güçlü olmazsak, unutmayın, bizim başımıza geleceklerin küçük bir örneğidir. Elbette bu sözlerimle hiç kimseyi itham etmiyorum. Sadece tarihi bir hakikati güncel örneklerle dile getirmeye çalışıyorum." diye konuştu.

Genel yayın yönetmenlerine seslenen Erdoğan, "Sizlerden S-400 meselesini de, diğer milli güvenlik önceliklerimizi de bu anlayışla değerlendirmenizi ve özellikle halkımızı bu noktada bilinçlendirmeye sizlerin de aracı olmanızı, gayret etmenizi istiyorum." dedi.

"S-400 konusunda Amerika'nın temsilcileri gibi gayret edenler var"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:

"Zira siyasette bile şu anda S-400 konusunda maalesef adeta Amerika'nın temsilcileri gibi gayret edenler var. Onları savunanlar var. Bu şekilde parlamentomuzun içerisinde hangi düşünceler nasıl tezahür ediyor, hepsi ortada. Bu keyfi değildir, az önce de söylediğim gibi bir zorunluluktur ve bu zorunluluğun bir gereği olarak devam ediyor. İnşallah yıl sonuna kadar belli bir bölümü ve 2020'nin nisan ayına kadar tamamıyla bu işi bitirmiş olacağız ve çok daha öz güven içerisinde yolumuza da devam edeceğiz. Medya aracılığıyla gelişmeleri takip eden milletimizin ne kadar doğru, sağlıklı, berrak bilgilere ulaşırsa bu tür meselelerdeki kararlarını da o derece sağlıklı vereceğine inanıyorum.

Bir gazetecinin "S-400 ve F-35'in bir ülkede aynı anda savunmaya katılması muazzam bir şey. O hedef için, biz de o stratejiye yönelik kime ne görev düşer onu öğrenebilir miyiz?" sorusuna karşılık Erdoğan, şunları kaydetti:

"S-400 bir hava savunma sistemidir. O ayrı bir konu. Ama F-35'e geldiğimiz zaman o bir taarruz silahıdır. Fakat biz tabii buradaki 9 ortak ülkeden bir tanesiyiz. Hatta hatta biz burada, ortak olmanın ötesinde üretimine katılan ülkeyiz. Fakat bütün bunlara rağmen, bu yapılan hem dostluğa, hem böyle ortaklığa da yakışmıyor. S-400 farklı bir şey F-35 farklı bir şey. Ve biz burada ödeme planında da, ödemelerini en sağlıklı şekilde yapan bir ülkeyiz. 1 milyar 400 milyon dolar şu ana kadar biz F-35 ile ilgili ödeme yaptık. Bir diğer taraftan da parçaların üretimine yönelik, bunları da yapıyoruz. Şu anda ben tabii Başkan Sayın Trump'ın altındakilerle aynı düşüncede olduğuna inanmıyorum ve bunu da en son Osaka’da beraber yaptığımız toplantıda tüm dünya basınının önünde kendi arkadaşlarına falan çok açık, net söyledi. Sayın Trump’ın duruşu bu olduğuna göre, bunun dışında da herhangi bir şeyi biz şu ana kadar ilgili birimlerimizle tespit etmiş değiliz. Ve temenni ederim ki F-35 konusunda farklı bir istikamette gelişme olmaz. Şimdi ikide bir bazı yaptırımlardan bahsediliyor. Ben bu konuda da, yani Sayın Trump'tan aldığım izlenimlerden de hareketle söylüyorum. Böyle bir durumun, mesela CAATSA, bunu ikide bir söylüyorlar. Tamam da şimdi CAATSA ile ilgili, bu konuda imzayı Sayın Trump 2017'de attı. Bizim CAATSA ile ilgili şu projemiz bizim onun da öncesine gidiyor. CAATSA'nın kapsamı içinde Türkiye yok, böyle bir şey söz konusu değil. Dolayısıyla daha da ileri gidecek olursak, bunun içinde F35 ile ilgili de herhangi bir şey söz konusu değil. Onun için bu oyunlara gelmeden, biz devletler arası bu ciddiyetten hareketle adımımızı attık, atıyoruz ve buralarda ben herhangi bir sıkıntı doğacağına inanmıyorum. Yolumuza kararlı bir şekilde devam ediyoruz."

"Amerikan yönetimiyle son birkaç gün içinde herhangi bir temas oldu mu? Önümüzde ki günlerde bir heyet gelecek. Fırat'ın doğusu başta olmak üzere o heyetle görüşülecek mi? Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge ile ilgili tezler bir kez daha dile getirilecek mi?" sorusunu Erdoğan, "Şimdi konuyla ilgili olarak savunma bakanımız, Amerikan savunma bakan vekiliyle görüşmeleri oldu. Görüşmenin sonunda da savunma bakanı Türkiye’ye bir heyet, önümüzdeki hafta içerisinde gönderecekler ve muhataplarıyla görüşmeleri burada yapacaklar. Bu arada gerek, Sayın Bolton’la İbrahim Bey, gerekse bu arada gelişmeyle ilgili de Sayın Trump’la da bir görüşme yapmamız söz konusu olabilir. Bunu da yapılan görüşmelerle tespit edeceğiz." diye yanıtladı.

"Çok daha ileri süreci düşünmek durumundayız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "S-400 füzeleriyle beraber 24 batarya geldi bildiğimiz kadarıyla. Bunların füzeleri Rusya'dan mı gelecek? Burada mı üretilecek? Bunların devamlı bir akışı olacak mı? Bunlar aktive edildiğinde sadece Türkiye'nin kontrolünde mi yoksa Ruslar da bunu görecek mi?" sorusu üzerine şunları kaydetti:

"Rusya ile bağlantılı olan konularda bütün hassasiyetlerimizi kendileriyle konuştuk. Bu hassasiyetler içinde bu anlaşmayı yapmış bulunuyoruz. Adımları buna göre atmış bulunuyoruz. Bu süreklilik tabii ki devam edecek. Burada ortak üretim dediğimiz olayın altında ne yatıyor? Bu yatıyor. Sayın Putin ile yaptığım görüşmede de ortak üretim üzerinde hassasiyetle durduk. Hatta hatta belki biz bu sürecin arkasından S-500 olayını da yine Rusya ile yapmak durumu söz konusu. Bunları da görüştük, konuştuk. Bugünü şu anda düşünmüyoruz çok daha ileri süreci düşünmek durumundayız. Zira etrafımızda bizler için tehdit oluşturan bazı ülkeler varsa, bunlara karşı bizler de tedbirimizi almak durumundayız. Bunların hepsi bu tedbirin birer ön ayaklarıdır. Bu adımları da buna göre attık, atmaya da devam ediyoruz."

Soru üzerine Erdoğan, Yavuz ve Barbaros gemilerinin Doğu Akdeniz'de bulunduğunu hatırlatarak, "Burada bütün deniz ve hava kuvvetlerimizle bu adımı atıyoruz. İHA'larımız gerek insansız, gerek silahlı, onlar sürekli bölgede uçuyor, uçmaya hazır konumda. Onun için de çok fazla burada koparılan kıyametler, bizi ilgilendirmiyor. Biz şu anda işimize bakıyoruz. Nedir bu? Bir defa Kuzey Kıbrıs'ta bizim soydaşlarımız var. Güney Kıbrıs'ta Rumlar var. Üç tane garantör ülke var. Türkiye-Yunanistan-İngiltere. Dolayısıyla burada söz sahibi olan birileri varsa, bu üç tane ülkedir. Niye? Garantördür. Biz, garantör ülke olarak Kıbrıs'ta yaşayan Rum ve Türklerin haklarını savunma noktasında söz söyleme hakkına sahibiz. AB bu sürecin içinde yer almış ama maalesef üzerine düşen zorunluluğu yerine getirmiş mi? Hayır, getirmemiştir. BM, maalesef o da yerine getirmemiştir. Bunun da en önemli göstergesi, meşhur Bürgenstock'taki yapılan görüşmelerdir. Bu görüşmelerde verilen sözlerin hiç biri yerine getirilmemiştir." değerlendirmesini yaptı.

Kıbrıs'ta yapılan referandumda, kuzey Bürgenstock'taki görüşmeye yüzde 65 "evet" derken, güneyin yüzde 75 ile "hayır" dediğini hatırlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Hayır dediği halde o AB'ye alınmıştır. Kuzey bu işin dışında bırakılmıştır. Mali noktada verilmesi gereken destekler vardır. Bu verilmesi gereken destekleri ne yazık ki AB şu ana kadar yerine getirmemiştir. Bütün bu gelişmeler karşısında bizim hala burada konuşan, ses çıkaranlara olumlu bakmak diye bir şeyimiz yok. Şimdi çıkmış AB ne diyor? Yaptırım uygulayacakmış. Ne ise senin yaptırımın yap. Kusura bakma. Siz bir defa Kuzey Kıbrıs'taki Türklerin haklarını savunmadınız. Verdiğini sözleri de yerine getirmediniz. Münhasır Ekonomik Bölge noktasında da AB, hala tek taraflı hareket etmeye devam etmektedir. Siz, tek taraflı hareket ederken size 'eyvallah' mı diyeceğiz? ki bu konuşmaların, atılan adımların hiç birisinin uluslararası bağlayıcılığı da yoktur. Biz, şimdi burada KKTC'deki soydaşlarımızla ilgili onların hukukunu nereden hareket ederek koruyoruz? Garantör ülke olma vasfıyla bu adımı atıyoruz. Buradaki duruşumuz da diktir, bu duruşumuzu sonuna kadar da koruyacağız". 

"Kontrolü tamamen bize aittir"
Rusya ile ilgili muhtemel bir sorunda, S-400'ün savunma sisteminin Rusya'ya karşı da kullanılıp kullanılamayacağına ilişkin sorusunu Erdoğan, "Bunun kontrolü tamamen bize aittir. Burada silahlı kuvvetlerimiz kontrolü tamamen elinde tutacaktır. Yazılım konusu, ortak üretimle ilgili süreçtir. Ortak üretimle ilgili süreçte bu adımlar atılacaktır." şeklinde yanıtladı.

Rusya'ya gönderdikleri 100 kişinin bu konudaki eğitimlerini aldığını anlatan Erdoğan, "Onlar eğitimlerini alırken, adeta bir öğretmen edasıyla bu eğitimi aldılar. Çünkü onlar da döndükten sonra burada yetiştirecekler. Bu sayılar yeterli sayılar değil. Bu 100, belki çarpanı 10 olacaktır. Yetiştirecekleri arkadaşlarımızla birlikte geleceğimize daha emin adımlarla yürümüş olacağız." dedi.

"İhanet şebekeleri, bugün olduğu gibi yarın da olacak"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "S-400 hakkında olumsuz yorumlar yapılması, böyle bir güvenlik meselesinin iç siyaset konusu haline getirilmeye çalışılması hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna karşılık, milli ve yerli kavramlarının kendisi için özel olduğunu ifade etti.

Türkiye'de milli duruş ve yerli duruş sergileyenlerin olduğu gibi bu millilikten ve yerlilikten uzak olanların bulunduğunu anlatan Erdoğan, "Bunlar adeta ülke içinde, Gazi'nin geçmişte söylediği gibi ihanet şebekeleri. Bu ihanet şebekeleri, bugün olduğu gibi yarın da olacak. Bunların ismi Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin'dir ama haindir. Şu anda bu terör örgütünün içinde kod isimlerini açtığınız zaman bakıyorsunuz Muhammed de var. İşte en son öldürülen... Hatta arkadaşlarıma dedim ki bu ismi kullanmayın. Bu Peygamberimize hakaret olur. Böyle bir şeyin olmadığı yerde ecdadımız kullanmamış bu ismi. Mehmet'e biz nereden gelmişiz? Muhammed'ten gelmişiz. Hatta bunu ecdat Mehemmed diye yumuşatmış daha sonra da Mehmet'e gelmiştir. Durum böyle olduğuna göre bizim buradaki duruşumuz çok çok önemlidir." diye konuştu.

"Tarihimizin şu anda en önemli anlaşması, S-400 anlaşmasıdır. Çünkü bu bir pazar olma mantığı değildir. Bu aynı zamanda bir ortak olma, üretime beraber geçme sürecidir." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Zaten biz şu 18 yıllık süreç içinde yüzde 20 yerli savunma sanayine sahipken, bugün yüzde 70'e dayandık. Bunu da ne yeterli bulmadık. Şu an 300 kilometre menzilli füzelerimiz var ama istiyoruz ki savunma hattımızı çok daha güçlü hale getirelim. Bu adım bizim savunmadaki en güçlü adımımız olacak. Bununla da kalmayacağız, bu bizim gerek yazılım noktasındaki gücümüzü arttıracağı gibi atacağımız adımlarda da bizim bundan sonraki süreçte, neyi, ne zaman, nasıl atacağız bunun çalışmalarını da gerek savunma sanayi, gerek şu anda savunma teknoloji bakanlığımız müşterek yaptıkları çalışmalarla bu adımları bir an önce atmanın gayreti içindeler. Yoğun çalışmalarımız devam ediyor."

Rusya'nın yanı sıra Fransa ve İtalya ile de bir çok anlaşmaların olduğuna değinen Erdoğan, "Fransa ve İtalya bu görüşmeleri ne zaman yaptık? Hala işi ağırdan alıyorlar. Bunun yanında İngilizler ile savaş uçağı noktasında attığımız adımlar var. Onlar da işi ağırdan alıyorlar. En son May ile G20'de bunları konuştuk. Temenni ederiz ki yeni yönetimle bu işi hızlandırırız. İngiltere'ye diyoruz ki 'bize Rolls Royce ver.' Hem diyor hem satamıyor. Sat işte kardeşim. Ben Atak helikopterlerinde Rolls Royce'u kullanmak istiyorum. Şu ana kadar ürettiklerimiz içinde Rolls Royce'u kullandık ama bir yerlerden izin alıyorlar. Hep bir yere bakarak verdikleri için de netice alamıyoruz. Bizden Atak helikopterlerini isteyen çok müşterimiz var. Çok güçlü bir helikopter oldu. Biz aynı şekilde kendimize yeter hale geleceğiz. İstiyoruz ki dostsak, dostlar bizimle bu noktada fikri mülkiyet hakkı olarak, onun devrini dahi yapabilsinler. Biz yaparız. Niye? Dostuz." ifadelerini kullandı.

"Dik duralım, dikleşmeyelim"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, değerli kalemlerin, bu noktada değerli sözü olanların, gazetedeki köşelerinde veya televizyonlar kanalıyla halkı bilinçlendirme noktasında vereceği desteğin, halkın devletine olan güvenini daha da arttıracağına dikkati çekti.

Bu değerli kalemlerin, son olarak Pençe-1, Pençe-2 harekatlarının Türkiye'nin bölgede güvenli bir tablo çizmesine önemli katkı sağladığını anlatan Erdoğan, "Zaman zaman şehitlerimiz de oluyor ama böyle bir cenge çıktığınız zaman şehit vermemek mümkün değil. Tarih boyunca bu böyle oldu. Bundan sonra da böyle olacak. Temennim o ki dik duralım, dikleşmeyelim. Bizim kimseyle dikleşmeye merakımız yok ama ülkemizin itibarına da gölge düşürmeye niyetimiz yok." dedi.

"Alternatif getirmesi gerekenler onlar"
"G20'de ılımlı mesajlar veren Donald Trump ile ABD yönetimi arasında bir yaklaşım farkı olduğu görülüyor. Yaşanan S-400 sürecinin ardından yine orta yol bulunabilir mi? Bundan sonrası için ABD ile savunma anlaşmalarının kapısını kapatmadan acaba nasıl alternatifler üretilebilir?" sorusuna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Burada aslında bu orta yolun en önemlisi F-35. 9 ülke var, bir tanesi biziz. 1 milyar 400 milyon dolar şu ana kadar ödeme yaptık. Taksitlerimizde hiç aksama yok. Diyoruz ki 'siz illaki bizim S-400 almamamızı istiyorsanız, biz alternatif çalışmak istiyoruz. Verin bize patriotları, sizden de patriot alalım. O da olsun, o da olsun elimizde.' Çünkü elimizde alternatiflerimizin olması lazım ki bu noktada geleceğe emin adımlarla yürüyelim. Bunun karşısında bize daha farklı alternatif getirmiyorlar. Alternatif getirmesi gerekenler onlar. Türkiye malum ABD ve İngiltere'den sonra 100+16 uçakla tedarikte 3. sırada yer alıyor. Şimdi böyle olduğuna göre bizim özellikle F-35'te ortaya koyduğumuz bu plana sadık kaldığımıza göre bizim gösterdiğimiz sadakate karşımızdakilerin de göstermesi gerekir diye düşünüyorum. Özellikle bu CAATSA'yı önümüze sürüyorlar. Başkan Trump'ın CAATSA yaptırımlarından feragat etme ya da erteleme yetkisi var. Tablo böyle olduğuna göre zaten orta yolu bulması gereken sayın Trump'ın kendisidir. Biz beraber dostça oturduğumuz zaman o sözlerinde açık ve net, ben de açık ve netim. Açık açık kendisiyle konuştuk. Biz kapsamlı bir savunma işbirliğini de yapabiliriz. Buna da Trump bugüne kadar hep olumlu baktı, hatta hatta 75 milyar dolarlı ticaret hacminin, son görüşmede hatta 100 ifadesini de kullandı. Biz 75 milyar dolar, 100 milyar dolarlık ticaret hacmini konuştuğumuz dönemde bu tür dedikodularla mı uğraşacağız? Bunlarla niye uğraşalım? Üstelik biz, stratejik ortağız. Stratejik ortaklığımızın da gereğini yapalım."

"Türkiye ile ABD ilişkilerini adeta bozmaya yönelik hesapsız bir tehdittir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin S-400 almasına yönelik ABD'nin tepkilerinden biri olarak da okunabilecek bir adım da Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne uygulanan silah ambargosunu kaldırmayı öngören yasanın, temsilciler meclisinde onaylanması oldu. Senatoda da onaylandı. Bu öneriyi getiren de Türkiye'ye yönelik F-35'lerle ilgili kısıtlama getirilmesi gerektiğini söyleyen senatördü. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünyada giderek artmaya meyilli cepheleşmede Doğu Akdeniz ve S-400 meselesi ile ilgili neler söylemek istersiniz?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:

"Bu zat, Türkiye düşmanı olan bir zattır. Böyle bir zatın, senatoya getirmiş olduğu bu tehdit Türkiye ile ABD ilişkilerini adeta bozmaya yönelik hesapsız bir tehdittir. Ben inanıyorum ki Sayın Trump bu oyuna gelmeyecektir. Bu oyunu da bozması gereken Sayın Trump'ın buradaki taktikleri olacaktır. Bozması gerekir diye düşünüyorum. Bir senatörün bu noktadaki yaklaşımları Türkiye-ABD ilişkilerini asla bozmamalı. Güney Kıbrıs ile ilgili konuda ise maalesef yine bir Cumhuriyetçi olması hasebiyle gündeme getiriyorum Sayın Bush döneminde, o zaman Bush'un, Colin Powell'a bir talimatı vardır. Bizim tam Kıbrıs'taki olayları gündemde tuttuğumuz bir zamandı. O zaman da bu problem çözülemedi. Çünkü AB'de bize yine büyük oyun oynandı. Kıbrıs'ta yine büyük oyunlar oynandı. Şu anda benzer taktikler, benzer oyunlar oynanmaya çalışılıyor. Neresinden gidersek gidelim burada bütün mesele bizim duruşumuzdur. Bu duruşumuz sayesinde Allah'ın izni ile bunları aşarız."

Bölgede yeni gelişmelerin yaşandığına ve bu yeni gelişmenin Yunanistan'daki seçimler olduğuna değinen Erdoğan, "Miçotakis yönetiminin nasıl bir durum ortaya koyacağı, nasıl bir gelişme Yunanistan'da olacağı... Yaptığımız görüşmeye baktığımızda birbirimize karşı güzel ifadeler kullandık. Temennim odur ki kendileri de bu ifadelerine sadık, sahip olmak suretiyle adımlar atarsa, Yunanistan-Türkiye arasındaki ilişkileri süratle daha iyi bir konuma taşırız. Bu konuda görevlendirmeler yaptık. Bu görevlendirmelerle birlikte karşılıklı olarak görüşmeler yapılacak. Yeni dönemde Yunanistan bizden ne istiyor? Biz Yunanistan'dan ne istiyoruz? Bunları heyetlerimiz, arkadaşlarımız görüşecekler. Buna göre adımlarımızı atacağız." diye konuştu.

"NATO'nun bundan mutlu olması lazım"
"S-400'ü almamız NATO'nun geleceğini nasıl etkileyecek? AB'nin yaptırımları gündeme gelirse, AB üyesi ülkelerle savunma işbirliklerimiz etkilenir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

"NATO'yu nasıl etkiler noktasında, NATO'yu güçlü etkiler. NATO'nun bundan mutlu olması lazım. NATO'nun en güçlü ayağı 3-5 ülke varsa, bunun bir tanesi Türkiye'dir. Hele hele bu bölgede Türkiye NATO'nun en güçlü ayağıdır. Ödeme planlarına baktığımız zaman ABD'den sonra 2. ve ya 3. sırada ödemelerini en sağlıklı şekilde yapan ülke de Türkiye'dir. Avrupa'nın meşhur zenginleri var ya onların hiç birisi bizim gibi ödeme yapmıyor. Bu tür vecibelerini yerine getiren Türkiye'ye karşı aldığımız bu S-400'ler malzeme noktasında da güvenlik noktasında da savunma sistemleri noktasında da güçlü olmamız kime güç katacaktır? Aynı zamanda NATO'ya güç katacaktır. Şu anda bizim en sıkıntılı anımızda savunma sistemlerini istediğimizde 4 ülke bize patriotlar noktasında destek verdi. Bunlar da ne denli sağlıklı olacak o da ayrı düşündürücü bir konumda. Süreler yakın her an çekilebilir durumdalar. " 

AB üyesi ülkelerin ellerindeki en büyük silahlarının ekonomik yaptırımlar olduğunu ifade eden Erdoğan, "Yeter ki benim milletim notumuzu düşürmesin. Onların not düşürmesi bizi o kadar ilgilendirmiyor. Şu anda bizim enflasyonumuz 15,7'ye düşmüş vaziyette. Bu yıl sonuna kadar hedefimiz tek haneli rakama enflasyonumuzu düşürmek. Tek haneli rakama enflasyonumuzu yıl sonuna kadar düşürdüğümüz anda, faiz oranlarında yıl sonuna kadar belli bir hedefimiz var. Bunu da başaracağız. Ciddi manada bunu düşüreceğiz. Bu düştüğü anda enflasyonun ciddi manada düştüğünü göreceksiniz. Şu andaki hedeflerimizi belirledik. Adımlarımızı buna göre atacağız." diye konuştu.