Hasan Sabaz / Haber-Yorum
Meksika-ABD sınırında iki göçmene yiyecek, su ve temiz giysiler veren Scott Warren adlı bir Amerikalı, “Yasa dışı göçmenlere yardım ederek kanunları çiğnemek” gerekçesiyle 20 yılla yargılanıyor.
Evet, yanlış okumadınız “İki göçmene yiyecek, su ve temiz giysi” vermiş diye yargılanıyor Scott Warren.
Haberin detayında Avrupa’nın birçok ülkesinde de bundan dolayı yargılananların bulunduğundan söz ediliyor.
“OpenDemocracy adlı internet sitesinde yer alan araştırma, Avrupa genelinde sığınmacılara yiyecek, barınma, ulaşım ve diğer “temel insani yardım” sağladığı için 250 kişinin tutuklandığını duyurmuştu.
Çalışmaya göre 2015'ten bu yana İtalya, Yunanistan, Fransa, İngiltere, İspanya, Almanya ve Danimarka'nın da içerisinde bulunduğu 14 Avrupa ülkesinde tutuklanan, soruşturma geçiren ve hapis veya para cezasıyla tehdit edilen kişiler olduğu tespit edildi.
Geçen yıl ciddi oranda artan vaka sayısı, bir önceki yıla göre iki katına çıktı. Sadece 2018'de 100 olay yaşanırken, bu kişiler resmi belgesi olmayan sığınmacılara yiyecek, ulaşım veya diğer yardımlarda bulunduğu için tutuklandı veya ceza aldı.”
Amerika’nın kurucuları Avrupalılar olduğuna göre böyle “insanlık dışı refleksler” konusunda benzer yerde durmaları da çok garip karşılanmamalı.
Ve bu tutumun da tarihi geçmişinin olduğu bilinmeli.
Yani klasik tabirle “Batı”da her şeyin ölçüsü maddidir. İnsani tepkiler istisnadır. Bu tutuklamalar ve cezalandırmalar da bunun göstergesidir.
Bu arada mültecilere karşı tutum ile köleleştirme dönemindeki tutum arasında ilginç benzerlikler vardır.
Aşağıda sizinle ansiklopedik bir bilgi paylaşıyorum:
“Köle taşıyan gemilere, “Tumberio”, yani “ölü taşıyıcıları” adi takılmıştır. Bu gemilerden biri ile denizi asan bir İtalyan Fransiskeni söyle yazmıştır. “Erkekler güverte altına üst üste yığılmış, ayaklanıp gemideki tüm beyazları öldürürler korkusuyla da zincirlerle bağlanmışlardı. Kadınlar için, ikinci güverte arası ayrılmıştı. Hamile olanlar arka kamarada toplanmıştı. Çocuklar birinci güverte arasında, balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Uyumak istediklerinde, birbirlerinin üstüne düşüyorlardı. Doğal gereksinmelerini gidermek için sintineler vardı, ama çoğu yerini kaybetmek korkusuyla bulunduğu yerde rahatlıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığılmış oldukları için, bulundukları yerde koku ve sıcak dayanılmazdı. Atlantik Okyanusu 35–40 gün arasında aşılmaktadır. Ölüm oranı, havasızlıktan boğulma ve salgın hastalıklar yüzünden çok yüksektir. Bu oran %50’ye ulaşabilir. (…)
İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768’de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000, Portekizler 1.700 köle göndermiştir. Toplam olarak (bir yilda) 97.500 köle, 1787 yılında bu sayı (yılda) 100.000’e ulaşmıştır. Köle ticareti XVIII. yüzyıl boyunca sürekli artar.(…)
Bazı çağdaş tarihçilerin tahminlerine göre bu dönem içinde 12 milyon civarında Afrikalı Yeni Dünya’ya taşındı. Bu insanlık tarihinin en büyük zoraki göçü olarak kabul edilmektedir. Diğer bir kaynağa göreyse bu rakam 25, hatta 40 milyona kadar çıkmaktadır.” (Türk ve Dünya Tarihi ansiklopedisi, 4. Cilt)
Evet, Afrikalıları zorla köle olarak götürdüler, Amerika’nın yerlilerinin neredeyse kökünü kuruttular.
Şimdi göçmenleri kötü yerlere kapatıyorlar, yiyecek vermiyorlar ve onlara yardım edenleri cezalandırıyorlar.
Mültecileri taşıyan gemilerin ve botların batırıldığından, onları boğulmaktan kurtaranların cezalandırıldığından söz ediyor ajanslar.
Kapalı alanlarda havasız bırakılarak öldürülen mülteci çocuklarının dramı yer buluyor medyada.
Londra’da bir Hint kökenlinin belediye başkanı olması, Fransa’da bir Kuzey Afrikalı’nın bakan olması, Amerika’da bir melezin başkan olması hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Dün köleciydiler, bugün mülteci düşmanı ve sömürgeci…