AKDENİZ’DE KİRLİ İTTİFAK

ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, işgalci israil, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi… Farklı ajandaları olan bu ülkeler, Doğu Akdeniz’deki doğalgazdan Türkiye’ye en küçük bir pay bile vermemek için kirli bir ittifak kurdu. Bu ittifakı gazetemize değerlendiren Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Babacan, Akdeniz’de üstü kapalı bir alan mücadelesi yaşandığını belirterek, Türkiye’nin de bu mücadelenin önemli aktörlerinden biri haline gelmesinin, Rusya veya ABD gibi rakip ülkeleri yan yana getirdiğini söyledi.

Ekleme: 23.05.2019 08:50:50 / Güncelleme: 23.05.2019 09:28:26 / manşetler
Destek için 

Dış Haberler Servisi

Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinden hak talep etmesi, bazı küresel güçleri kızdırdı. Kendisine verilen alanın dışına çıkan ve Doğu Akdeniz’de etkin bir aktör olma yolunda adım atan Türkiye’ye karşı, kirli bir ittifak kuruldu. İttifakın içinde, farklı uluslararası meselelerde birbirlerine rakip olan ülkeler de var.

“AKDENİZ’DE ÜSTÜ KAPALI BİR ALAN MÜCADELESİ YAŞANIYOR”

Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Babacan, Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri gazetemize değerlendirdi. Akdeniz’de birçok kaşıt ülkenin doğalgaz arama çalışmalarında ittifak halinde faaliyetler sürdürdüğünü belirten Babacan, Türkiye aleyhinde gelişen bu sondaj faaliyetlerine Türkiye’nin de kararlılıkla karşı durduğunu ifade etti.

Akdeniz’de yaşanan gelişmelerin görünmez, üstü kapalı bir alan mücadelesi olduğunu vurgulayan Babacan, “Türkiye’nin bir süredir bir yandan savunma sanayi ile ilgili attığı adımlar bir yandan da dışarıda yeni bir alan oluşturmaya bir dinamik geliştirme noktasında ki açılım politikaları Akdeniz havzasında doğrudan doğruya Türkiye’yi ilgili kılıyordu. Dolayısıyla Türkiye’nin de bu konuda daha fiili bir adım atması özellikle yeni sistemden sonra bu süreç biraz daha hızlandı. Yeni sistemden sonra hızlanması öngörülüyordu zaten. Yani cumhurbaşkanlıkla, tek elden bu işin yürütülmesi bununla ilgili kurulların bu meseleye odaklanması Türkiye’nin Akdeniz’e dair yeni bir enerji politikasını gündeme getiriyor. Enerji politikası da uzun zamandan beri nasıl daha millileştirilebilir hem de nasıl çeşitlenebilir, derinleştirilebilir ve zenginleştirilebileceğini tartışıyorlardı. Dolayısıyla bu aslında Türkiye açısından beklenen bir durum. Türkiye’nin dışındaki odaklar açısından da çok şaşırtıcı bir durum yok. Çünkü hem Kıbrıs’ın hem ABD’nin bölgeyle alakalı böylesi bir özgün ve icracı bir faaliyete çok da sessiz kalmayacağı öngörülüyordu. Birçok kişi tarafından dillendiriliyordu. Türkiye’nin kendi içerisindeki organları da bunları pekala konuşuyorlardı. Dolayısıyla şuan yaşadığımız şey aslında görünmez, üstü kapalı bir alan mücadelesi. Bir güç tahkimatı mücadelesi.” şeklinde konuştu.

“KIBRIS, TÜRKİYE’YE ABD TARAFINDAN YAPILAN BASKILARIN BİR AYAĞINDA”

Türkiye’nin yaptığı yerlileşme hamlelerine de değinen Babacan, “Türkiye’nin uzun zamandan beri yeni sistem perspektifiyle birlikte geliştirmiş olduğu, içerideki millileşme, savunma sanayinin millileşmesi ve teknolojik ar-ge yatırımlarına yönelme, dışarıda da bu enerji çeşitlenmesinin zenginleşmesinin yeni açılımları. Bu ikili ayağı Türkiye icra etmeye devam edecek.” Dedi.

Akdeniz’de üstü örtülü bir alan mücadelesinin olduğunu hatırlatan Babacan, “Bu alan mücadelesini yakinen takip ediyoruz. Ama net olarak şunu söyleyebiliriz: Kıbrıs, 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’ye ABD tarafından yapılan bütün baskıların bir ayağında.” İfadelerini kullandı.

“BURADA, KİRLİ BİR İTTİFAK SÖZ KONUSUDUR”

Türkiye’nin Akdeniz’e açılmasını istemeyen kesimlere de değinen Babacan, “Yakın zaman öncesinde maalesef çok vahim dramatik hadiseler yaşadığımız Suriye meselesinde işin politik tarafında ve jeostratejik tarafında Akdeniz’in yine merkezi konumlanmaya sahip bir yer olduğunu görüyoruz. Keza buradaki hem Rusya’nın Suriye meselesine bu kadar hakim bir partner ve aktör olarak durma çabası, buna karşı NATO bloğu içerisinde özellikle Fransa’nın Afrika ile kurulan bağlantıda, ABD’nin de Akdeniz’de ki üslerine ‘sahip çıkması’ (bunu olumsuz anlamda söylüyorum, yani bir anlamda işgal üzerinden sahip çıkması) perspektifinin devamı. Dolayısıyla burada, kirli bir ittifak söz konusudur. Başka politikalarda çıkarları çatıştığı için birbirlerine karşı olan Rusya, Fransa ve ABD gibi aktörler, bu konuda aynı safta yer alıyorlar. Özellikle 70’li yıllardan itibaren defacto olarak orada bulunan Türkiye’nin oradaki alan hakimiyeti mücadelesinin önemli aktörlerinden biri haline gelmesi, her ne kadar güncel politikalarla Rusya veya ABD ile ilgili farklı konumlanmalara sahip olsalar da bu ittifakı tabiri caizse birleştiren bir dinamiğe dönüştü. Biz şuan bunu yaşıyoruz.” şeklinde konuştu.


Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Babacan

“AKTÖRLER BİRBİRLERİNİ KARARLILIK ANLAMINDA TEST EDİYOR”

Mevcut gelişmelerin bir gerginliğe dönüşme olasılığını sorduğumuz Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Babacan, son olarak şöyle konuştu: “Diplomasinin işleyişi böyledir aslında. Güçler evvela birbirlerini tartarlar. Ve bu tartmanın farklı yolları vardır. Şuan öyle görünüyor ki, ilk safhasını geçmek üzereyiz. İkinci safhasında bir tehdit safhasına gidiliyor. Tehdit illa ki bize yakın zamanda sıcak bir çatışma getireceği anlamı taşımaz. Ama güçlerin tartılması, tabiri caizse kartların biraz daha açık oynanması ve bu açık oynanan kartlar içerisinde aktörlerin birbirlerini kararlılık itibariyle test etmeleri anlamına geliyor. Ben birinci fazdan yavaş yavaş ikinci faza geçildiği kanaatindeyim. Ama sıcak çatışmaya kadar gider mi? Ben güçler bloğunun bunu çok da fazla büyük şeylere dönüştürmeden çözebileceği veya bir şekilde bir orta formüle dönüşüp bir diplomatik çaba içerisinde bunun değerlendirilmesinin daha yakın ihtimal olduğu kanaatindeyim. Bir sıcak çatışma ihtimali kimsenin çıkarlarına gelmez. Dolayısıyla bunu sadece belki bir alan kapma ve bir alan tahkimatı mücadelesinin psikolojik ve aynı zamanda askeri güçle ilgili uzantısı olarak görmek lazım. Nihayetinde bu psikolojik ve askeri güç üzerinden aktörlerin birbirlerine verdikleri mesajlar hangi alanı hangi aktörün ne kadar tahkim edeceğiyle sonuçlanacak. Türkiye bu konuda biraz kararlı. Zaten kararlı duracağının sinyallerini veriyor. Türkiye hamlesini yapar. Karşı taraf da buna karşı bu satrançta yeni bir hamle yapar. Biraz böyle gider diye düşünüyorum.”

FRANSA’DAN KIBRIS’A DENİZ ÜSSÜ

Küresel güçlerin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz konusunda kirli ittifakına bir yenisi daha eklendi. Kıbrıs Rum yönetimi ve Fransa arasında varılan anlaşmaya göre, Fransızlar bölgede bir deniz üssü kuracak ve Rum doğalgazını, Türkiye’den gelecek olası askeri müdahalelere karşı koyacak.

Rum Savunma Bakanı Savvas Angelidis ile Fransa Savunma Bakanı Florence Parly arasında imzalanan anlaşmanın maddeleri medyaya sızdırıldı.

9 maddelik anlaşmaya göre; Fransa donanması, Akdeniz’de Rumların doğalgaz çalışmalarının güvenliğini sağlayacak ve karşılığında Rumlar, Fransa donanmasının bütün ihtiyaçlarını karşılayacak. Fransa’nın bölgedeki daimi varlığı Rumlarca garanti altına alınacak. Rum Yönetimi'nin operasyonel altyapısı, bölgede faaliyet gösteren Fransız Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılacak. Fransa donanması ayrıca, Türkiye'nin Rum doğalgaz sahasında faaliyet gösteren Fransız petrol şirketi Total'e yönelik olası müdahalelerini göğüsleyecek.

Anlaşmanın 6 ay içinde hayata geçirilmesi planlanıyor.

RUMLARDAN SONDAJ AÇIKLAMASI

Kathimerini gazetesinin haberine göre Lakkotropis, Türkiye'nin Kıbrıs yakınlarında başladığı hidrokarbon arama ve sondaj çalışmaları sürerken, düzenlediği yıllık plan sunumunda açıklamalarda bulundu.

Kıbrıs açıklarındaki faaliyetlerine devam edeceklerini belirten Lakkotropis, "Gelecek 24 ay içinde 8 sondajın yapılması planlanıyor. Bunların 6'sı araştırma 2'si ise teyit amacıyla gerçekleştirilecek." ifadelerini kullandı.

Lakkotropis, sondajların bu yılsonunda veya gelecek yılın ilk döneminde başlayacağını ileri sürerek, sözde MEB kapsamındaki 7'nci parselde de lisanslama çalışmalarında son aşamaya geldiklerini belirtti.

TÜRKİYE'DEN KIBRIS AÇIKLARINDA SONDAJ

Rum kesiminin, Türkiye’nin hak talep ettiği bölgelerde uluslararası şirketlere arama faaliyetlerinde bulundurması, Türkiye ve KKTC'nin tepkisine yol açıyor.

Rum yönetimi, ada çevresinde tek taraflı olarak ilan ettiği 13 parseli uluslararası şirketlere ihale ederek lisanslandırıyor.

Adada eşit bir paylaşım tezine rağmen enerji şirketlerinin bölgedeki çalışmaları üzerine Türkiye, deniz yetki alanlarıyla çakışan bölgelerde arama ve üretim çalışmalarına izin vermeyeceğini belirtiyor.

Öte yandan Türkiye, Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisi ve Fatih sondaj gemisi ile Kıbrıs Adası yakınlarında hidrokarbon arama çalışmalarına başladı.

İlk olarak Yazılı Seyir Uyarı Sistemi (Navtex) ile Fatih'in Ada'nın batısında çalışmalara başlayacağı 3 Mayıs'ta ilan edildi. 3 Eylül'e kadar bölgede kalacağı duyurulan Fatih, Kıbrıs Adası'nın yaklaşık 60 kilometre batısındaki noktada çalışmalarını sürdürüyor.

Navtex sistemine göre, Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin de adanın güneyinde Mısır deniz sahasına yakın bir bölgede 31 Temmuz'a kadar çalışacağı açıklandı.

KİRLİ İTTİFAKTAN SONDAJ ÇALIŞMALARINA TEPKİ

Fatih'in sondaj çalışmalarına başladığı bölgenin Rum kesiminin tek taraflı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede kaldığı iddia ediliyor, ancak bu nokta Türkiye'nin deniz yetki sahaları içinde bulunuyor ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı da bu sahalarda çalışmalarını yürütüyor.

GKRY ve Yunanistan'ın yanı sıra, Avrupa Birliği (AB), ABD, işgalci israil ve Mısır, sondaj faaliyetlerini durdurması için Türkiye'ye çağrıda bulunan taraflar arasında bulunuyor.

Dışişleri Bakanlığı ise art arda yaptığı açıklamalarda, Türkiye'nin sondaj ve sismik gemilerinin, kendi kıta sahanlığında olduğunu sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam edileceğini belirtiyor.