Ashâb-I Kiram’ın (R.A.), Sünnet Anlayışı

Abdurrahman b. Ebî Leylâ (r.a.) anlatıyor: “Abdullah b. Revâha (r.a.), bir gün mescide gelirken, daha Benî Ganm semtinde bulunduğu sırada, mescitte hutbe okumakta olan Allah Resûlü (s.a.v.)’in, “Oturun.” dediğini duydu.

Ekleme: 22.04.2019 11:04:14 / Güncelleme: 22.04.2019 13:38:51 / İlim & İrfan
Destek için 

 Hemen, olduğu yere oturdu. Efendimiz (s.a.v.), hutbesini bitirinceye kadar orada durdu. Resûlullah (s.a.v.) durumu öğrenince Abdullah (r.a.)’a: “Allah (c.c.) senin, kendisine ve Resûlüne itaat şevkini ziyadeleştirsin!” buyurdu. Hazreçoğulları’ndan Muhammed b. Eslem (r.a.) çok ihtiyardı. Evi de Medine’nin bir hayli dışında idi. Medine’ye iner, pazardan alacaklarını alır, ailesinin yanına döner, elbisesini çıkarır, tam istirahate çekilecekken, birden Allah Resûlü (s.a.v.)’in mescidinde namaz kılmadığını hatırlayarak: “Vallahi, Resûlullah (s.a.v.)’in mescidinde iki rekât namaz kılmadım; hâlbuki o bize, “Sizden her kim bu şehre inerse, şu mescitte iki rekât namaz kılmadan ailesinin yanına dönmesin.” buyurmuştu!” der, elbisesini giyerek tekrar Medine’ye döner ve Mescid-i Nebevi’de iki rekât namaz kıldı.”

Hz. Âişe (r.ânhâ) anlatıyor: “Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir hasırı vardı, geceleri onu paravan gibi kullanır, dikey vaziyette koyarak onun arkasına geçer ve namaz kılardı. Gündüzleri de hasırı yayar, üzerine otururdu. Ashâb (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’in yanına gelir, Resûlullah (s.a.v.) ne kadar namaz kılıyorsa, Ashâb (r.a.) da o kadar kılardı. Bu maksatla gelenler çoğalınca, bir gün Allâh Resûlü (s.a.v.) onlara döndü ve: “Ey insanlar, ibadetlerden güç yetirebileceğiniz kadarını yapın. Siz ibadetten usanmadığınız sürece, Allah (c.c.) sevap vermekten usanmaz. Allah (c.c.) katında amellerin en sevimlisi, az da olsa sürekli olanıdır.” buyurdu.”

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: “Sahabiler, bir gün Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in parmağında gümüş bir yüzük görünce birer gümüş yüzük edinip taktılar. Allâh Resûlü (s.a.v.), parmağındaki o yüzüğü atınca sahabiler (r.a.) de attılar.”

(M. Yusuf Kandehlevi)

Etiketler: