'Abbas, israil’in bir valisi gibi'

Gazeteci yazar Ahmet Varol ile Gazze, Filistin ve İslam dünyasını konuştuk. İki bölüm halinde vereceğimiz bu kapsamlı röportajın bugünkü kısmında Varol, Gazze’de büyük bir insani kriz yaşandığını Abbas yönetiminin de buna çanak tutarak israil’in bir valisi gibi davrandığını belirtti.

Ekleme: 08.04.2019 14:05:33 / Güncelleme: 08.04.2019 15:01:55 / Röportaj / İstanbul Haberleri
Destek için 

MEHMET TAHİR ÖZSOY / DOĞRUHABER

İşgalci israil işgal ve ilhakını gün be gün ilerletiyor. İşgal rejiminin sözde başbakanı Benyamin Netanyahu son olarak seçimden başarılı çıkması halinde Batı Şeria’da Yahudi yerleşimlerinin olduğu yerleri de ilhak edeceğini ileri sürdü. Kudüs başkent ilan edildi. Suriye toprağı olan Golan Tepeleri ilhak edildi. Her ne kadar bu kararlar meşru sayılmasa da işgal rejiminin bu cüreti göstermesi Müslümanların gereken tepkiyi göstermemesinden kaynaklanıyor. Gazze’de 2006’dan beri devam eden ölümcül bir abluka var. Dünyanın gözleri önünde büyük bir insani kriz yaşanıyor. Gazeteci yazar Ahmet Varol ile Gazze, Filistin ve İslam dünyasını konuştuk. Gazetemize verdiği kapsamlı röportajda önemli açıklamalarda bulunan Varol ile yaptığımız röportajı iki bölüm halinde vereceğiz. Bugün vereceğimiz bölümde Gazze’de ki insani kriz, Abbas yönetimi ve icraatları, HAMAS ve körfez ülkelerinin israille ‘normalleşme’ çabaları yer alıyor.

“GAZZE’YE İLAÇ VE TIBBİ MALZEME GİRİŞİ ENGELLENİYOR”

Gazze’de büyük bir kriz yaşanıyor. Bu krizin temelinde hangi nedenler var?

Gazze’de 2006’dan beri devam eden abluka var. 13 yıla yaklaştı devam ediyor ve bundan dolayı ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. Hem ekonomik hem sağlık alanında sıkıntılar mevcut. İnsanlar hastalarını Gazze’nin içerisinde tedavi etmekte zorlanıyorlar. Çünkü ilaç ve tıbbi malzemeler sokulmuyor. Bu ablukanın Gazze’de ki direnişe karşı uygulandığı iddia ediliyor. Ama insanların her şeyleri engelleniyor. Sadece silah girmesi engelleniyorsa, israil’in mantığı açısından bunu izah edebilirsiniz. Ama böyle bir durum yok. israil orada bir savaş veriyorsa, kendisinin her bakımdan silah alma yetkisi varsa; karşısında da haklı ve meşru bir savaş var. Onunda silah alma hakkı ve yetkisinin olması lazım. Bunu bir kenara koyalım. Çünkü mesele sadece silah değil. Her şey. Enerji mesela. Dışarıdan enerji alınması son derece kısıtlı düzeyde. İçeride enerji üretilmesi için termik santraller var. Bu termik santrallerin çoğu şuanda çalışmıyor.

Bu sebeple evlerde günün sadece üçte birinde elektrik alınabiliyor. Günün üçte ikisinde elektrik yok. İşyerlerinde genellikle jeneratörler var. Ancak jeneratörler içinde yakıt gerekiyor. Dışarıdan yakıt almak gerekiyor ama o da engelleniyor. Ondan dolayı bazen jeneratörler çalışmıyor. Hastaneler enerji sıkıntısından dolayı hizmet vermekte zorluk çekiyor. Çünkü hastanelerin 24 saat elektrik alması gerekiyor. Bir de ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı var. Sağlık hizmeti verecek çok sayıda doktor olduğu halde, ilaç ve tıbbi malzemeler engellendiği için ameliyat yapamıyorlar. Buradaki hastaların Gazze dışına çıkmalarına da müsaade edilmiyor. İki yönden dışarı çıkma izni veriliyor. Biri ‘israil’ olarak nitelendirilen 1948’de işgal edilmiş bölge dediğimiz bölgeye geçip de orada israil hastanelerinde tedavi görmeleri ya da oradan başka ülkelere gitmeleri. Bir diğer kapı da Mısır’a açılan Refah sınır kapısı. Buraya açılan kapıyı da Mısır engelliyor. Yani abluka sadece israil tarafından uygulanmıyor. Bütün dünya tarafından uygulanıyor. Mısır da bunların içerisinde. Ondan dolayı ciddi bir sıkıntı var.

“DIŞARIDAN GAZZE’YE CİDDİ ANLAMDA YARDIM YAPILMIYOR”

Ekonomik sıkıntılar gibi ciddi sıkıntılar var. Savaşların geriye bıraktığı problemler var. Bilindiği üzere israil bu abluka döneminde Gazze’ye birkaç kez saldırı düzenledi. 2008’de, 2012’de ve 2014’de üç ayrı savaş gerçekleştirdi. Bu savaşlarda büyük yıkımlar gerçekleşti. Bu yıkımların ortadan kaldırılması, o yıkılan evlerin, işyerlerinin yeniden inşa edilmesi için çeşitli çalışmalar var. Ama şimdi dışarıdan da ciddi anlamda yardım yapılmıyor. Ve bu yardımlar da büyük ölçüde israil tarafından engelleniyor. Yardımların sokulması için tek ticari kapı Kerem Ebu Salim kapısı. Yani o kapıyı kullanmaları gerekiyor. O da israil kontrolünde. Refah sınır kapısından ticari malzemeler sokulmuyor. Orası sadece yolcu geçişi için kullanılabiliyor. Yolcular sadece yanlarında valiz götürebiliyorlar. Para yardımlarının sokulması konusunda da yine israil bankalarının kullanılması gerekiyor. Ama bu da engelleniyor.

“GAZZE HALKI HAMAS’A DESTEK VERİYOR”

Gazze’nin insani krize mahkûm edilmesiyle halkın HAMAS’tan vazgeçmesi mi hedefleniyor?

Aslında Mahmut Abbas’ın amacı gerçekleşmiş olsa HAMAS Gazze’den tamamen silinmiş olurdu. Ama bu olmadı. Böyle bir şey olmadığına göre demek ki Gazze halkı HAMAS’a destek veriyor. Bilakis HAMAS’ın öncülüğünde başlatılan Filistin’de ki bütün direniş gruplarının ortaklaşa düzenlemiş olduğu Büyük Dönüş Yürüyüşü eylemleri HAMAS’ın öncülüğünde başlatılmış bir eylemdir. 30 Mart’tan beri devam eden bu eyleme bu kadar büyük destek verilmesi ve ablukanın hafifletilmesi konusunda israil’in taahhüt ettiği şeyleri yerine getirmemesi üzerine gece eylemlerinin tekrar başlaması… Bunlar gösteriyor ki; Gazze’de HAMAS’ın gücü zayıflamamıştır. Ama Abbas aynen israil’in dikte ettiği şartların yerine getirilmesi için çalışıyor. Yani Abbas aslında Gazze’ye uygulanan ablukanın bir başka boyutunu oluşturuyor. Yani en başta mesela Gazze’de ki memurların maaşlarını kesti. Bunların içerisinde Fetih mensubu memurlar da var. Yani sadece Hamas mensubu olanlar değil. Maksat ne orada ekonomik sıkıntı artsın. İnsanlar iyice boğazları sıkılmış hale gelsinler ve tamamen teslim olsunlar.

“ABBAS YÖNETİMİ UZLAŞI ANLAŞMASINA UYMADI”

Filistin’de ‘Uzlaşı’ sağlansaydı bu kriz büyük oranda aşılabilirdi. Neden sağlanamadı?

HAMAS aslında bir uzlaşma gerçekleştirmek istedi. Bunun için çok girişimlerde bulundu. Ama Abbas yönetimi uzlaşma için Kahire’de yapılan anlaşmada gündeme getirmediği halde, bu anlaşmanın uygulanması aşamasında Gazze’de ki bütün direniş guruplarının silahlarını teslim etmesinin şart koştu. Bu ise Gazze’nin tamamen müdafaasız bir şekilde, israil’in eline teslim edilmesi demektir. Bu kabul edilmediğinden dolayı Abbas yönetimi uzlaşma anlaşmasını uygulamadı. Normalde bir uzlaşma hükümeti kuruldu. Fakat o hükümet Gazze’yle ilgilenmedi. Yapması gerekenleri yapmadı. Dolayısıyla yine Gazze’yle HAMAS’ın oluşturmuş olduğu hükümet ilgileniyor. Şuan Gazze’de ayrı bakanlıklar var. Bu bakanlıklar Ramallah hükümetine bağlı ama bu hükümet bu bakanlıklarla ilgilenmiyor. Yani ‘siz bizim değilsiniz’ diyor. Ve dolayısıyla bunları şuanda yine HAMAS yönetiyor.

 “ABBAS, İSRAİL’İN BİR VALİSİ GİBİDİR”

Abbas yönetiminin icraatları Filistinlilerden çok işgal rejiminin lehine. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Abbas yönetimiyle uzlaşma konusunda HAMAS birçok girişimde bulundu. Kahire’de ki anlaşmada silahların teslim edilmesi şartı olmamasına rağmen uygulama aşamasında bu şart öne sürülünce uzlaşma anlaşması uygulanamadı. Yani Abbas yönetiminin fonksiyonu bu. Aynen israil’in yaptırmak istediğini Filistinlilere yaptırmaya çalışıyor. Mesela Abbas yönetiminin yerine diyelim ki Netanyahu bir siyonist komutanı vali tayin etmiş olsaydı aynı şeyleri isteyecekti. Farklı bir şey istemeyecekti. Dolayısıyla şuanda Abbas normalde Filistin yönetimi olarak kendini tanımlıyor olsa da gerçekte israil’in bir valisi gibidir. Başka bir özelliği yok. Şuanda israil adına çalışıyor. Zaten ‘Güvenlik İşbirliği Anlaşması’ da israil adına yapılmış bir anlaşmadır. Bu anlaşma adına sürekli Filistinlileri yakalayıp israil’e teslim ediyor. 

“ABBAS YÖNETİMİ ‘YÜZYILIN ANLAŞMASI’NA KARŞI DEĞİL”

Abbas yönetiminin görünürde ABD’nin ‘Yüzyılın Anlaşması’na karşı çıkmasının nedeni nedir?

Fetih örgütü normalde bu ‘Yüzyılın Anlaşması’na karşı gibi görünüyor. Ama Filistin halkı bütün olarak karşı çıktığı için böyle bir tavır sergiliyor. Eğer ki bu anlaşmanın uygulanması konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilirse Abbas yönetimi engel olmaz. Kabul eder. Ama şuanda bu anlaşmaya Filistin halkı karşı çıkıyor. Filistin halkı kabul etmediği için bu anlaşmanın uygulanması zor görünüyor.

“ABLUKA KALDIRILIRSA BÜYÜK DÖNÜŞ YÜRÜYÜŞ’Ü SONA ERER”

Büyük Dönüş Yürüyüşleriyle ne hedefleniyor?

Bu Büyük Dönüş Yürüyüşü eylemlerinin durdurulması konusunda HAMAS’ın ileri sürdüğü şart ablukanın tamamen ortadan kaldırılması. Eğer abluka tamamen kaldırılırsa bu eylemler duracak. Bu konuda Mısır’ın aracılığı oluyor. HAMAS’ın hiçbir zaman israil’le doğrudan görüşmesi olmadı. Bütün görüşmelerde Mısır aracılık etti. Eğer ki israil bu ablukayı tamamen kaldırırsa Büyük Dönüş Yürüyüşü eylemleri de durdurulacak. Ama israil şuana kadar bunu kabul etmedi. 

“FİLİSTİN ORDUSU KURULMADAN HAMAS SİLAHLARINI TESLİM ETMEZ”

Uzlaşı için HAMAS’ın silahlarını teslim etmesi isteniyor. Bu daha çok israil’in işine gelmez mi? HAMAS bu konuda ne düşünüyor?

Bütün silahların teslim edilmesi ne demek? Yani şuanda Gazze direnişi israil karşısında silahlı mücadelesiyle kendini ispat ediyor. Eğer ki şuanda siyonist rejimi tehdit eden silahlar ve bu mücadele olmasa Gazze ikinci kez işgal edilecek. 2005’de israil Gazze’den tamamen çekilmek zorunda kaldı. Eğer ki Gazze’de bu direniş, silah, tehdit gücü olmasa siyonist işgal yönetimi Gazze’ye yeniden girecek. Ve yeniden burayı işgal edecek. Dolayısıyla bu Gazze için bir çıkış yolu olmayacak. Gazze halkı ve direnişi diyor ki; biz silahlarımızı teslim etmeyiz. Bizim silahlarımızı teslim edebilmemiz için Filistin’de bir ordu oluşturulması gerekir. Yani bu silahlı direnişe alternatif olacak bir ordu. O zaman bizim mücahitlerimiz gider o ordunun içerisinde askerlik yaparlar. Veya o ordu Filistin halkının savunma görevini yerine getirir. O zaman teslim ederiz. Yoksa bu şartlarda Filistin’in hiçbir savunma gücünün olmadığı ortamda, biz silahlarımızı teslim etmeyiz. Onun için bu konuda Abbas yönetimiyle anlaşma sağlanamadı.

“KÖRFEZ ÜLKELERİ TRUMP’IN TALİMATIYLA HAREKET EDİYOR”

Körfez ülkelerinin işgal rejimiyle normalleşme ihanetini nasıl görüyorsunuz?

Bu sadece körfez ülkelerinde değil Arap dünyasında genel bir durum son dönemde. israil’le ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda bir siyasi değişim var şuanda. Bunda en önemli etki Amerika’nın talimatı olduğu. Bilindiği üzere Amerikan Başkanı Trump Suudi Arabistan’a ziyarette bulunduğu zaman orada yaptığı konuşmada, ‘bu ilişkileri artık perdenin önüne taşıyalım’ demişti. Bu her şeyden önce şuna delalet ediyordu; israil ile perde arkasında bir ilişkinin olduğuna delalet ediyordu. Buna itiraz eden olmadı. Kabullendiler. İlişkilerin normalleştirilmesi konusunda bazı adımlar atıldı. Normalde Umman’la israil arasında diplomatik ilişki yok. Fakat israil başbakanı Netanyahu Umman’a ziyarette bulundu. Sonra yıllardan beridir israil’le diplomatik ilişkileri olmayan Çad diplomatik ilişkilerini başlattı. Sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ne israil’li bakanların ziyaretleri oldu. Suudi Arabistan’ın israil’le dolaylı hava irtibatını başlatması, bunu bir sonraki aşamada doğrudan seferlere dönüştüreceği şeklinde tahminler var.

Suudi Arabistan Veliaht Prensinin siyaseti bu. İsrail ile doğrudan diplomatik ilişkilerin başlatılması için zemin hazırlanması yönünde. Suudi Arabistan bu konuda önemli girişimlerde bulunmuş durumda. Bunların hepsinin arka planında Amerika ile olan ilişkileri var. Zaten Arap ülkelerinden bazılarının israil ile diplomatik ilişkileri vardı. Ürdün’ün israil ile anlaşması var. Mısır’ın anlaşması var. Bunların diplomatik ilişkisi var. Yani bunları BAE’nin de Suudi Arabistan’ı Umman’ı, Bahreyn’i vesaireyi eklemeye çalışıyorlar. Bu konuda önemli ilerlemeler de kaydettikleri söylenebilir.   

- Devamı yarın…