Hak Arayışı ve Açlık Grevleri

Son iki yazımın konusunu oluşturan cezaevlerinde başlatılan açlık grevleriyle ilgili, yeni bir yazı daha kaleme almayı düşünmüyordum aslında…

Ekleme: 12.11.2012 09:03:00 / Güncelleme: 12.11.2012 09:03:00 / Siyaset Gemisi / Batman Haberleri
Destek için 

Muhammet Şerif / Haber – Yorum

Zira takip edebildiğimiz kadarıyla, açlık grevleriyle ilgili değişik kişi ve kesimlerden birçok yazı kaleme alındı; açlık grevleri devam ettiği için de, konuyla ilgili yazılar halen kaleme alınmaktadır. Fakat kaleme alınan yazıların çoğu “taraflı” olduğu için, sorunun çözümüne/açlık grevlerinin sona ermesine katkı sağlamıyor maalesef…

Tabi yazılan yazılar kadar siyasilerin söyledikleri de, açlık greviyle başlayan sorunu çözümsüzleştiriyor. Çok net ifade edebilirim ki, bizatihi Başbakan Erdoğan tarafından yapılan “Ölüm orucunda yalnız bir kişi var. Bunlar şov yapıyor” ve BDP’li milletvekillerinin açlık grevine başlamaları sonrasında “Bu açlık grevleriydi, ölüm oruçlarıydı bunlar şantajdır, blöftür, şovdur. Şimdi de milletvekilleri yapıyormuş. Ne yapıyorlarsa yapsınlar” açıklamaları, açlık grevindekileri ve açlık grevinde bulunanların dışarıdaki destekçilerini inada sürükledi.

Diğer taraftan BDP cenahı da, açlık grevleriyle başlayan süreci fırsata çevirme derdine düşmüş. Tabi, BDP’liler her ne kadar bunu kabul etmeseler de yapılan açıklamalar, verilen demeçler bu görüntüyü net bir biçimde ortaya çıkarıyor. Bunun aksini düşünenler, bi zahmet Selehattin Demirtaş, Gülten Kışanak ve Osman Baydemir’in açlık grevlerinin devam etmesiyle ilgili yaptıkları açıklamalara baksınlar. Zira bu insanların nasıl da, siyasi çıkar elde etmeyi açlık grevindeki mahkûmlara ve açlık grevlerinden alınacak sonuca endekslediklerini görecekler.

Gelelim konumuza…
Günümüzde haksızlığa uğrayan, mağdur edilen, temel hakları ellerinden alınan insanlar ya da topluluklar, mutlaka bir “hak arayış” yoluna başvururlar. Bu hak arayış bazen hukuk sistemlerinin belirlediği ilkeler doğrultusunda gerçekleşir, bazen de İslam şeriatının belirlediği kanunlar doğrultunda hak arama yoluna başvurulur.

Günümüz hukuk sistemlerinde insanların hakkını araması; idari makam, yasama organı ve yargı makamı olmak üzere üç şekilde gerçekleşir. Yani, günümüz hukuk sisteminin kaidelerince hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, bu makamlara müracaat etme hakkına ve özgürlüğüne sahiptir.

İslam şeriatında da, “hak arama hürriyeti” vardır. Ki günümüz hukuk sistemleri İslam şeriatının kanunlarından faydalanmışlardır. Zira İslam şeriatı, hak ve hukuka, eşitlik ve adalete çok büyük ehemmiyet göstermiştir. “İslam’da hak arama hürriyeti” konuları fıkıh kitaplarında bulunmaktadır. İslam şeriatı, hak arayanı ve hakkı ihlal edeni dinledikten sonra verilecek hükmü geciktirmez.

Bir de, “günümüz hukuk sistemleri”nde ve “İslam şeriatı kanunları”nda belirlenen hak arama yöntemlerine başvurmadan, hakkını daha farklı yollarla aramak isteyenler de bulunmaktadır. Bunlar her çeşit yola başvurmaktan; kırmaktan, yıkmaktan, yakmaktan, kaçırmaktan çekinmezler. İşin en acı tarafı da, bunu yaparlarken “haklar”ı ve “halklar”ı için yaptıklarını ifade ederler. Tabi bu söylediklerine sadece kendilerini inandırır; kendileri dışında hiç kimseyi inandıramazlar.

Hak Arama Hürriyeti, Halka Zarar Vermeyle Elde Edilmez

Evet, hak arama hürriyeti maalesef halka zarar vermeyle elde edilmiyor. Malum zihniyet yıllardır bu yolu/yöntemi kullanıyor. Kürt halkının haklarını bahane ederek molotoflarla saldırıyor. Halkın İslamî gelişmelerden ve İslamî ilimlerden geri kalması için Doğu ve Güneydoğudaki Kur’an kurslarına saldırıyor. İmam hatip yurtlarını ve öğrencilerini diri diri yakmaktan çekinmiyor. Eğitim kurumlarına, okullara, dershanelere dadanıyor. Öğretmen ve doktorları kaçırıyor. Esnafı tehdit ederek zorla kepenk kapattırıyor…

Allah aşkına! Böyle bir hak arama yöntemi var mı? Halka saldırarak, maddi ve manevi zararlar verdirerek hak aranır mı? Saldırılar, kaçırmalar, tehditler, yakma ve yıkmalar artırılarak haksızlıklar giderilir mi? Ve bu yapılanlar hak arama hürriyetiyle açıklanabilir mi? Söyleyin Allah aşkına! Nerede görülmüş böyle bir hak arama yöntemi ve nerede görülmüş böyle bir temsiliyet?

İnanınız malum zihniyetin bu yanlış yöntemleri ve “poşu ile kapatılan yüzlerle yaptıkları provokatif saldırıları” halk tarafından bilinmiyor değil! Halk, bu yapılanların hepsini görüyor ve yanına bir bir kaydediyor. Elbette ki, yeri ve zamanı geldiğinde malum zihniyetin yanlış hak arayışının verdiği zararların ve halka karşı yaptıkları saldırıların/eylemlerin hesabıyla beraber; özellikle, belediyelerdeki yolsuzlukların ve belediyelerin öncülüğünde yapılan “gençlik şölenleri/buluşmaları etkinlikleri”nin yaşattığı ahlaki çöküntünün hesabını mutlaka soracaktır.

İşte o zaman her şey daha net ortaya çıkacaktır. Malum zihniyet ve bilhassa siyasi temsilcileri, neye uğradıklarına ve nasıl bir sonuç ile karşılaştıklarına çok şaşıracaklardır. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak; yıllardır işgal ettikleri koltukları/makamları “asıl sahipler”ine teslim etmek zorunda kalacaklardır biiznillah.