Hüseyin Sağlam / Haber-Yorum
Bununla beraber bölgenin sosyo-ekonomik gelişmesi için de kayda değer çabalar sarf edildi.
Bununla beraber bölgenin sosyo-ekonomik gelişmesi için de kayda değer çabalar sarf edildi.
Ancak her fırsatta bizzat Başbakan’ın, PKK ya da BDP’ye yüklenirken “Benim Kürt kardeşim artık tüm bunları görmeli, terör örgütü ve uzantılarıyla arasına artık bir mesafe koymalı” sözünü tekrarlaması, bu hükümet zamanında yapılan genel iyileştirmelerin Kürt halkı arasında beklenilen karşılığı bulmadığı gerçeğine işaret etmektedir.
İyi de, Kürt halkı bu kadar nankör müdür ki yapılanları görmüyor; yoksa ters giden başka bir şeyler mi vardır?
Şu anda gündemde olan PKK’li tutsakların sürdürdükleri açlık grevinin hükümet kanadında oluşturduğu etki, aslında bu sorunun cevabına kapı aralıyor.
Bilindiği gibi, açlık grevlerinin gerekçeleri arasında yer alan “Anadilde savunma” talebi, bugüne kadar mahkemelerce hiçe sayılarak “Bilinmeyen, anlaşılmayan dil” olarak kayıtlara geçirilmekte idi. Ancak grevlerle beraber hükümet ilk etapta yasal düzenlemeye gidilerek bu hakkın tanınacağını açıkladı.
Önümüzdeki günlerde anadilde savunma hakkının yasalaşması beklenirken, iade edilecek bu hak, hükümetin Kürt politikasına bir artı olarak mı kayda geçecek; yoksa PKK’nin kazanımı olarak mı değerlendirilecek?
Bu sorunun cevabı elbette bellidir. Daha önce “bilinmeyen, anlaşılmayan dil” tavrının değişmesi, açlık grevleriyle gelecek haklardan birisi olacağına göre kazanç hanesinin adresi de zaten kendini belli etmektedir.
Bu durum, Ak Parti hükümetinin yanlış Kürt politikasının mini bir özeti olarak karşımıza çıkarken, Kürt halkının ezici çoğunluğunun ortak taleplerinin PKK ile pazarlık malzemesine indirgenmesi, giderek PKK’nin elini güçlendirirken hükümetin de hayret ve beklentilerinin boşa çıkmasını yeterince izah etmektedir.
Açlık grevlerinin ne kadarını karşılayacağını şimdiden kestirmek pek mümkün değilse de, anadilde eğitim, Kürtçe isimlerin iadesi ve belki de daha ötesinin giderek Kürt halkının ezici çoğunluğunun ortak taleplerine dönüşmeye başlaması, ancak hükümetin, ortak insani talepleri görmezden gelerek neredeyse tüm talepleri PKK’nin silah bırakmasına endeksleme stratejisi, doğal olarak alınacak/verilecek haklar konusunda PKK’yi etken, hükümeti de edilgen bir pozisyona yöneltmeye devam edecektir.
Başbakan’ın, “Kürt realitesini tanıma” çıkışından sonra Kürtlere dönük verilen hakların neredeyse tamamı, hep PKK’ye endekslenerek verilmiştir. Bu durumda Başbakan’ın “Kürt kardeşlerim artık bu gerçekleri görmeli…” çıkışlarının pratikte bir karşılık bulması mümkün mü?