1966 yılında babası Molla Ahmet Barlak, Van’ın Özalp Yünkuşak köyünde fahri imam iken oğlu Gıyaseddin dünyaya geldi. Çocukluğunu Yünkuşak köyünde geçiren Gıyaseddin’in ailesi 1974 yılında asıl memleketi olan Batman’ın Gercüş ilçesine yerleşti. Gıyaseddin, eğitim öğretim hayatına Gercüş’te başladı. Saçı, kirpikleri ve vücudu bembeyaz olduğundan gözleri iyi görmeyen Gıyaseddin, buna rağmen okumaktan hiçbir zaman geri durmadı. Gıyaseddin’in vücudu güneşte kaldığında hep yanıyordu. Bundan dolayı pek güneşte durmuyor ve güneşli havalarda dışarıya çıkamıyordu. Gıyaseddin, okuldaki başarısı ve güzel ahlakı nedeni ile okul öğrencileri arasında sevilip sayılan biri oldu. Okulundaki başarısı ile birlikte İslami öğrenime kendini adayan Gıyaseddin, okul çıkışında Kur’an-ı Kerim dersini alabilmek için caminin yolunu tutardı.
Zeki ve akıllı olan Gıyaseddin isteseydi doktorluk, öğretmenlik gibi daha cazip meslekleri kazanabilecekken temiz ve imanlı bir nesil yetiştirme derdinde olup, imam olmayı tercih etti. Bu nedenle düz liseden imam hatibe geçiş yaptı. 1989–1990 yıllarında Mardin İmam Hatip Lisesini dışarıdan okuyarak bitiren Gıyaseddin, 1993 yılında girdiği imamlık sınavını kazanarak imam oldu.
İnsanlara faydalı olabilmek ve temiz imanlı bir nesil yetiştirebilmenin yolunun Kur’an-ı Kerim ve İslami kitapları okumaktan geçtiğini biliyordu. Bu yüzden ara vermeden ilim öğrenmeye devam etti. Gercüş’te Siirtli Molla Yusuf’dan, Silvan’da Molla Salih’ten, Ergani’de Molla Mustafa’dan, Cizre’de Şeyh Zeki’den ve Sason’da Molla Ali gibi hocalardan dersler alarak okudu.
Ağabeyi Mahmut Barlak, kardeşi hakkında şunları dile getirdi: "Toplam 8 kardeşiz. Kendisi gibi iki erkek kardeşimiz daha beyaz tenlidir. Gıyaseddin aile içerisinde güzel ahlakı, temiz huyu ile sevilen biriydi, arkadaşları arasında da iyi bir örnekti. Beyaz tenli oluşu ile de akraba, komşu ve çevresinde ayriyeten sevilen bir çocuktu. Kardeşler arasında da bir nevi denge unsuru idi, herkesle iyi geçinirdi.
Şehid Gıyaseddin, Müezzin olarak görev yaptığı Tatvan Merkez camisinde güzel ahlakı ile cami cemaatinin sevgisini kazanmış, okuduğu Kur’an-ı Kerim ve ezanlarla büyük takdir almıştı. Kısa bir süre zarfında camide Kur’an dersini verdiği bir sürü talebesi olmuş ve bunlarla çok iyi bir diyalog içerisine girmişti. Onun bu çalışmaları bütün Tatvan'da kısa bir zamanda duyulur olmuştu.
Yakın arkadaşlarından olan bir müslüman, çok sevdiği arkadaşı Molla Gıyaseddin’in şehadete olan özlemini ve İslam’a hizmet aşkını şu ifadelerle anlatıyor: "Molla Gıyaseddin, hasta olduğu bir zamanda ziyaretine gittik, durumu çok ağırdı. Hal hatırını sorduğumuzda ‘Allah’a şükürler olsun iyiyim. Ama yatağımda ölmek istemiyorum. Ben İslam davası için mücadele edip şehit olmak istiyorum’ dedi. Görev yaptığı Tatvan’dan bizim evimize izne gelmişti. İzni bittikten sonra ısrarla birkaç gün daha kalmasını istedik. Fakat kendisi; ‘Asla olmaz ben Kur’an-ı Kerim okuyan yüzlerce talebenin vebalini taşıyorum. Sonra bunun cevabını nasıl veririm’ diyerek aynı gün Tatvan’a gitti. Molla Gıyaseddin, beyaz saçlı ve beyaz tenli olduğu için iyi göremiyordu. Bundan dolayı bazı hizmetlerden geri kalınca üzülüyordu. Oysa kendisi arkadaşlarının yaptığı hizmetin daha fazlasını yapmak isterdi. Kesinlikle gözünün az görmesini kendine mazeret yapmaz, elinden gelenin fazlasını yapardı."
Yine bir arkadaşı onun şu yönünü anlatıyor; "Molla Gıyaseddin, huy olarak boş durmayı sevmezdi. Bu yüzden Gerçüş’te Öğretmen Kitap Kırtasiyede çalışmaya başladı. Gençler ile diyalogu iyi olduğundan çok seviliyordu. Tek amacı gençlere İslami terbiyeyi aşılamaktı. Bu yüzden gençlere kitap hediye eder, değişik yerlere gezmeye götürür, saatlerce İslamı anlatırdı. Amacı İslami bir nesil yetiştirmekti"
Bir öğrencisi Molla Gıyaseddin hakkında şunları dile getirdi: "Tatvan’da Merkez Yeni Camii’nde müezzinlik yaptığı ilk günlerde gönülden yanık bir dille okuduğu ezanlar duyanların ilgisini çekiyordu. Mahallelileri bilhassa gençleri kendisine çekti. Gençler onunla tanıştıktan sonra da kuvvetli bir bağ ile kendisine bağlanıyordu. Kısa bir zaman sonra Kur’an dersleri vermeye başladı. Derse gelenlerle ayrı ayrı ilgileniyor ve çok özenle ders veriyordu. Tatvan’da dağınık durumda olan İslami faaliyetleri toparladı. Her kesimden insanlar etrafında toplanıyordu. Onun bu hizmetlerini hazmedemeyenler çevresinde bir araya gelen gençlerin ailelerini uyarıyor ve gençleri aleni takip ederek gözdağı vermek istiyorlardı."
Babası Ahmet Barlak, "Oğlum, bir yıllık nişanlı idi, kimseye zararı dokunmamıştı. Tek amacı yetişen yeni neslin İslam’dan haberdar büyümesi idi. Ömrünü İslam’a adamış bir peygamber sevdalısı idi. Biz onu Ramazan Bayramından hemen sonra amcasının kızı ile evlendirecektik; ama kısmet olmadı. Allah onun hakkını zalimlerin yanına bırakmasın" dedi ve oğlunu anlatmaya devam etti; "Oğlum 1993 yılında Tatvan Merkez Camiine müezzin olarak atandı. Bir yıla yakın süre orada görev yaptı. Camiye gelenlere İslam’ı anlatıp Kur’an öğretiyordu. Yüz on öğrencisi vardı. Oğlumun kimseye bir zararı dokunmadı, kimsenin namusuna göz dikmedi, kimsenin malını çalmadı, tek gayesi İslam’dı. Allah’a şükürler olsun, İslam için çalışıp mücadele etmenin bir mükafatı olacak ki, oğlum 1994 yılı Ramazan ayında Perşembe akşamı teravih namazından sonra eve giderken karanlık odaklarca kurulan pusuda şehid edildi, daha 28 yaşında idi"
Şehid Gıyaseddin Barlak'ın şehadeti, aynı zamanda derin devlet adıyla yuvalanmış habislerin karanlıklarda çevirdiği işlerin deşifre olmasında da manidardır. Zira Şehid Gıyaseddin'i şehid eden Murat Kurtboğan BBC Türkçe dahil bir takım medyada çıkan itiraflarında Molla Gıyaseddin'i nasıl şehid ettiğini silahı ve emri kimlerden aldığını anlatmıştır. Ama ne yazık ki, bu itiraflar karşısında harekete geçilmemiş ve gerektiği gibi bu cinayetin üzerine gidilmemiştir. Zira, Polis-İtirafçı çetesinin itirafçı kanadından olan Murat Kurtboğan, polislerle yaptıkları karanlık işleri teker teker açıklamaktaydı. Anlatımların en ilginci de polis marifetiyle işlenen cinayetler serisi ve bu serinin ilk halkasını oluşturan Molla Gıyaseddin cinayetiydi. Murat Kurtboğan adlı katil, itiraflarında gördüğü işkencelerden dolayı polisle çalışmayı kabul ediyor. Murat Kurtboğan'ın işlediği siyasi bir suç, polisin yardımıyla adli suçmuş gibi gösteriliyor. Böylelikle daha az ceza alan Murat Kurtboğan, cezaevinde olmasına rağmen sık sık hastane bahanesiyle emniyete getirilerek gözaltına alınanları teşhis ediyor hatta kendi beyanıyla işkence bile yapıyor. Bu dönemde itirafçı Murat Kurtboğan ile A. D. adlı bir Komiser muhatap olmaktadır. Bu komiserin tayini çıkınca yerine Hakan adında bir polis gelerek Murat Kurtboğanla irtibatı sağlar. Bu arada Murat Kurtboğan'ın sevki Bitlis Cezaevine çıkar. Bitlis Cezaevine gittikten sonra Hakan adlı bir polis cezaevine kadın sokarak Murat'ın zina yapmasını sağlar. Ve beraberce ortalığı nasıl karıştırabilecekleri üzerine plan yaparlar. Murat Kurtboğan, Tatvan'da Molla Gıyaseddin Barlak'ı tanıdığını, onu öldürmeleri halinde ortalığın karışabileceği tavsiyesini verir.
Kurtboğan anlatımlarına devamla şöyle demektedir; “15 Şubat 1994 günü polis Hakan, itirafçı Nurettin, yanlarında bir kadınla beraber ziyaretime geldiler. Getirdikleri kadınla beraber oldum. 23 Şubat 1994'te yine polis Hakan, polis Ahmet ve itirafçı Nurettin cezaevine gelerek seni eğlenceye götüreceğiz dediler. Dışarı çıkardılar, nasıl bir eğlence olacak diye sorduğumda Molla Gıyaseddin'e yönelik benim önerilerim doğrultusunda eylem yapacağımızı anladım. Polis Hakan bana ve Nurettin'e 9 mm çapında birer Astra marka tabanca verdi. Polis aracıyla Tatvan merkeze gittik. Komiser Yrd. Hakan eylemin yapılış şekliyle ilgili PKK itirafçısı Nurettin'e gerekli talimatları verdi. Molla Gıyaseddin'in olduğu sokağa gittik. Molla Gıyaseddin karşıdan gelince silahımı çıkardım, iki el ateş ettim, sendeledi. Nurettin de en az dört el ateş etti. Sokakta bazı kapılar açıldı, ancak kimse bizi fark etmedi. Bizi bekleyen polis aracına bindik ve uzaklaştık. Tatvan çıkışında eylemin detaylarını polislere anlattık. Komiser Hakan beni durgun vaziyette görünce nedenini sordu. Ben de uzun zamandır elime silah almamıştım, ondan dolayı biraz heyecanlandığımı söyledim. Kendisi bana moral vermeye çalıştı, sonra beni tebrik etti ve Bitlis cezaevine teslim etti.”
Cezaevine gelişte kendisini karşılayan ikinci müdür M. Ç. dışarıya çıkarıldığından kimsenin haberinin olmaması gerektiğini, koğuştakilere de mutfakta yapılan aylık temizlik işini yaptığını, ondan dolayı fazla kaldığını söylemesini, hatta gardiyanların da bundan haberdar olmamaları gerektiğini tenbih ettiğini belirtmiştir.
Derin Devletin kirli işlerine sadece bir işaret olan anlatımlar bizzat Murat Kurtboğan adlı itirafçı katilin kendi anlattıkları olup medya yansımakla beraber DGM dosyalarında da bulunmaktadır. Bu kirli işler BBC Türkçe'nin bile dikkatini çekmiş, itirafların ortaya çıktığı dönemde BBC Türkçe haber programlarında bu itirafları gündeme getirmiştir. Derin Devlete hizmet eden ve görevlerine ihanet eden bir takım resmi hüviyetli memurların karıştığı bu karanlık işler hem devlet hem de medyaca görülmemiş, üstüne gidilmemiştir. Sonuç olarak Molla Gıyaseddin, kanının hesabını tek hesabı olan Allah huzurunda soracak, katillerinin yanına kalmayacaktır.
Allah Şehadetini Kabul Etsin...