28 Şubat döneminde çalıştığı tersanenin ordu tarafından devralınması sonrası sakallı olduğu gerekçesiyle işten çıkarılan Şükrü Kartal, yaşadıklarını anlattı.
Kılık kıyafet yönetmeliğine uymadığı gerekçesiyle işten çıkarıldığını belirten Kartal, "28 Şubat'a bakıldığında 12 Eylül'den değişik olan tek şey insanların vicdanen öldürülmesi için kurgulanmış bir tezgâh olmasıdır." dedi.
Kartal, "28 Şubat sadece 1997 tarihinde değil, önü arkası iyice düşünülmüş, ön hazırlıkları iyi yapılmış, irtica yaygarası koparılmış bir süreçti. En son gelinen noktada karşılarında istenilmeyen bir hükümet olunca bunu da bir sıçrama taşı olarak kullandılar. Kendi adlarına bir ajitasyon uygulayarak 'irtica' yaygarasıyla birlikte, basın ve medyayı kullanarak bir karartma hareketi uyguladılar." diye konuştu.
Bulundukları iş ortamında ise çok ciddi bir siyasi kovalama ve sıkıştırmanın olmadığını belirten Kartal, daha sonraki aşamalarda ise değişik versiyonların uygulandığını söyledi.
"Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadım"
Çalıştığı tersanenin ordu tarafından devralınmasından sonra görevli olarak gelenlere çalışma ortamlarında bir değişiklik olup olmayacağını sorduğunu hatırlatan Kartal, "Burada bir değişiklik olacak mı? Neticede burada siyasi partilerde, derneklerde faaliyet gösteren insanlar var. Bunlarla ilgili bir değişiklik yapılacak mı? diye sorduğumda bununla ilgili bir değişiklik olmayacağını, herkesin kendi işine devam edeceğini söylediler. Ben sorumun tam anlaşılamadığını düşündüğüm için tekrar 'Burada sakalı olarak çalışıyorum. Sicil kayıtlarımı da aynı şekilde yaptırdım. Bu durumda benim işe devam etme pozisyonum nasıl olacak?' diye sordum. O an cevap vermemişlerdi ama birkaç gün sonra gerekli açıklamanın tersane devredildiğinde yapılacağını söylediler. Devirden önceki gün duvarlara, herkesin kılık kıyafete uyarak işe gelmeleri gerektiğini, aksi takdirde işbaşı yaptırılmayacağını yazmışlardı. Ben de kendim için bunu bir anlam ifade etmediğini düşündüm. Çünkü benim sicil kaydımın sakalları resimlerle olmuş bir kurumda 11 yıllık emeğimi görmezden gelemezsiniz' demiştim. Netice itibariyle devir yapıldıktan sonra bir pazartesi günü işsiz kalmak neymiş o zaman anladım. Fakat hiçbir zaman ye'se kapılmadım." şeklinde konuştu.
"Madem işte çıkardınız bari tazminatımı verin dedim ama …"
İşten çıkarıldıktan sonra tazminat için tespit tutanağı tutulması istemiyle notere başvuru yaptığını fakat resmi kurumların hiçbir yere gitmemesi konusunda uyarı aldıkları sebebiyle tutanak tutulmadığını belirten Kartal, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Tersanedeyken bin 251 personel vardı. Tersanede bir mescidimiz vardı. Cuma günleri yaklaşık 800-900 kişi birlikte cuma namazı kılabiliyorduk. Sürekli olarak vakit namazlarını kalanların sayısı ise 500'ün üzerindeydi. Bunlardan 156 kişisi sakallı olarak çalışıyordu. Bir kısmı tersaneye girdikten sonra sakal bıraktı. Bir kısmı ise sakalsız resimlerle kayıtlarını yaptırmışlardı. Benimki ise gözden mi kaçmış bilmiyorum ama sakallı olarak kayıtlarımı yaptırmışlardı. Çalışanların içerisinde sicil kayıtları sakallı olarak yapılan tek kişi bendim. İşten çıkarıldıktan sonra, 'madem işten çıkardınız bari tazminatımı verin' diye talepte bulundum. Tazminatım verilmeyince önce noter aracılığıyla bir tespit tutanağı tutmak istedim. Birkaç noterle görüşme yaptıktan sonra Tuzla Bölgesinden bir noter arkadaşı ayarladım. Sabah almaya gittim. Noter arkadaş arabaya binince birisi koşarak gelip noterin kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra noter arkadaş, 'Şükrü Bey, eğer bana müsaade ederseniz ben ineceğim. Sizinle birlikte tespite gelemeyeceğim' dedi. Hatta 'İstanbul'da bu şekilde gelip tespit yapacak bir noter de bulamazsanız. Çünkü bir sıkıştırma söz konusu' dedi. Anladım ki her türlü alt yapı hazırlanmış, resmi kurumlara çağrıldıkları yerlere gitmemesi konusunda uyarılmışlardı."
"Gençliği içerde çürümüş olanları düşündükçe benim haklarımı almış olman bana bir mutluluk vermiyor"
Kartal, "Mesela Pendik İmam Hatip Lisesinde okuyan arkadaşlarımız bazıları hala şu an hapisteler. Diğer üniversite ve imam hatiplerde okuyanlar da hala cezaevlerindeler. 17 yaşındayken cezaevine alınmış bir genç bugün 35-40 yaşlarına gelmiş durumda. İçerde 2-3 üniversite okuyanlar var. Akademik anlamda yetişmiş olan kişiler var. İki referandum yaşadık. Bu referandum içerisinde bir maddecik bunlar için eklenebilirdi. Bir maddenin eklenmesi ve halkın oylamasıyla bu konular aşılabilirdi. En azında insanların mağduriyeti giderilebilirdi. Biz mağduriyet yaşadık ama kısmen de olsa bazı konularda haklarını alan arkadaşlar oldu. Askeri alanda olanların bir kısmı haklarına kavuştu. Sivil bazda olanların da bir kısmı haklarına kavuştu ama gençliği içerde çürümüş olanları düşündükçe benim haklarımı almış olman bana bir mutluluk vermiyor. Aslında acı veriyor. Buna rağmen içerdekilerin morali çok güzel. Birileri hafız olmuş, kimisi çok farklı ilimlere yönelmişler. Dışarda yapamayacakları çalışmaları yapabiliyorlar. Keşke onlar için bir şeyler yapılabilseydi. Bugün duysam ki bu kardeşlerimiz haklarına kavuşmasalar bile özgürlüklerine kavuşacaklar onlar için büyük bir nimet olur." ifadelerini kullandı. (Nizamettin Aşkın, Zeyd Varol- İLKHA)