İSTANBUL / AA / MEHMET RAKİPOĞLU / ANALİZ
2 Ekim 2018 tarihinden itibaren gerek uluslararası gerek bölgesel gerekse yerel birçok aktör tarafından hedef tahtasına konulan Suudi Arabistan’ın veliaht prensi, savunma bakanı ve de facto kralı Muhammed bin Selman, zedelenen imajını yenilemek için bir süredir arayış içinde. Suud rejimi tarafından kontrol edilen medya organlarının yayınları ve lobi faaliyetlerine rağmen, özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) medyası ve CIA, veliaht prensi Cemal Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tutuyor.
Kaşıkçı cinayetinden sonra Batılı aktörler, özellikle Yemen’deki insan hakları ihlallerini gündeme getirdi. İnsan hakları, demokrasi, ifade ve basın özgürlüğü gibi kavramları “benimseyen” birçok Batılı aktör, cinayetten sonra iç kamuoyunu rahatlatmak adına Suudi Arabistan’ı cezalandırdı. Suudi Arabistan’ın Kanada ile başlayan krizi Almanya, Danimarka ve Finlandiya ile devam etti. Söz konusu ülkeler Cemal Kaşıkçı cinayetindeki ve Yemen’de yaşanan insani krizdeki rolü sebebiyle Suudi Arabistan’a silah satışını askıya aldıklarını açıklamışlardı.
Her ne kadar birçok ABD’li aktör Suudi Arabistan’ı ve veliaht prensi cinayetten sorumlu tutsa da, Trump ve ekibi Suudi Arabistan ile ilişkilerini kopar(a)madı. Trump ve ekibinin veliaht prensi savunan pozisyonuna rağmen, ABD içinde de birçok aktör, Kaşıkçı cinayeti ve Yemen’deki kriz başta olmak üzere, Ortadoğu’da istikrarsızlığa neden olan ve uluslararası hukuka aykırı birçok olayın arkasında bulunan Suud yönetimini eleştirmişti.
Almanya, Finlandiya, Danimarka ve ABD’nin bir kesiminden yönelen ciddi eleştirilere maruz kalan Muhammed bin Selman, Avrupa Birliği (AB) ve BM gibi önemli örgütler tarafından da köşeye sıkıştırıldı. Örneğin BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard 28 Ocak-3 Şubat tarihleri arasında Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyarete ilişkin yaptığı yazılı açıklamada “Türkiye’deki görevim sırasında toplanan deliller, Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan devletinin yetkilileri tarafından acımasızca ve önceden tasarlanmış bir cinayete kurban gittiğini gösteriyor” dedi. Benzer şekilde AB de Suudi Arabistan’a yönelik sert bir tavır sergiledi; Suudi Arabistan’ı terörün finansmanı ve kara para aklamayla mücadelede başarısız ülkeler listesine ekledi. Afganistan, Amerikan Samoası, Bahamalar, Botsvana, Kuzey Kore, Etiyopya, Gana, Guam, İran, Irak, Libya başta olmak üzere 23 ülkenin yer aldığı listede Suudi Arabistan’ın da yer alması, özellikle Muhammed bin Selman’ın ülkeyi modernleştirme projesine ket vurdu.
Trump’ın aşağılayıcı söylemleri, Kaşıkçı cinayeti ve Yemen’deki insan hakları ihlalleri başta olmak üzere birçok meseleden ötürü köşeye sıkışan ve dünyada imajı zedelenen Muhammed bin Selman, söz konusu durumu geçiştirmek için birçok adım atıyor. Kaşıkçı cinayetinde sessiz kalan, Yemen’deki insan haklarını görmezden gelen ve Trump gibi aşağılayıcı ifadeler kullanmayan Asya ülkeleri, bu anlamda Muhammed bin Selman’ın ilgisini çekiyor.
Pakistan’dan şaşalı karşılama
Muhammed bin Selman’ın 4 gün süren Asya turunun 2 gününü geçirdiği ve ziyarete başladığı ülkenin Pakistan olması, Riyad’ın İslamabad’a verdiği önemi gösterir nitelikte. Benzer şekilde Pakistan da Suudi Arabistan’a ve prense önem veriyor. Suudi prensin İslamabad’da şimdiye kadar hiçbir yabancı ülkeye uygulanmayan bir protokolle gösterişli bir şekilde karşılaması da bunun bir göstergesi. Öte yandan, Pakistan’ın yeni başbakanı İmran Han halkına yaptığı ilk konuşmalarda Suud yanlısı tavır sergilemişti. Örneğin İmran Han’ın partisinden yapılan bir açıklamada, Suudi Arabistan Pakistan’ın en güvenilir ortaklarından biri olarak anılmış ve iki ülke arasındaki ilişkilerin daha iyi konuma getirileceğini iddia edilmişti. Öyle görünüyor ki gerek ekonomik ihtiyaçlar gerekse bölgesel yalnızlaştırılma projesinde ABD ile ilişkilerini onarması açısından, Suudi Arabistan Pakistan için önemli bir aktör.
Kaşıkçı cinayetinde sessiz kalan ve cinayetten sonra Suudi Arabistan’da gerçekleştirilen ve birçok ülke ve lider tarafından boykot edilen yatırım konferansına katılan Pakistan, Suudiler tarafından ödüllendirmişti. Yatırım konferansından sonra 6 milyar dolarlık borç alan İmran Han, ayrıca Suudilerden BAE’nin de Pakistan’ı finansal yönde destekleyeceğine dair teminat almıştı. 7 Ocak’ta Pakistan’a tarihi bir ziyaret gerçekleştiren Abu Dabi veliaht prensi Muhammed bin Zayed al Nahyan önemli anlaşmalar imzalanmıştı. Benzer şekilde Muhammed bin Selman’ın Pakistan ziyaretinde de petrokimya, elektrik üretimi ve madencilik projeleri alanlarında 20 milyar doları aşan yatırım anlaşmaları imzalandı.
Pakistan kamuoyunda Suudi Arabistan, veliaht prens ve Yemen savaşı olumsuz bir imaja sahip. Nitekim Pakistan parlamentosu 4 yıl önce Pakistanlı birliklerin Yemen’de Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonla beraber savaşması önerisini reddetmişti. İki ülke arasındaki askeri işbirliğinde çatlaklar oluşmuştu. Muhammed bin Selman bu imajı yenilemek için Suudi Arabistan’da tutuklu olan 2 bin 107 Pakistanlıyı serbest bıraktı. 2,5 milyon Pakistanlının yaşadığı Suudi Arabistan’da 3 bin Pakistanlı tutuklu bulunuyordu. Suudi Arabistan ekonomik olarak zor durumda olan İslamabad’ı petrol-dolar diplomasisiyle İran’la var olan rekabetinde kendi tarafına çekmek istiyor. Muhammed bin Selman’ın Pakistan’ı yanına çekmesi, İslamabad’ın ekonomik ihtiyaçlarının yanı sıra güvenlik kaygılarıyla da alakalı. Nitekim Pakistan İran tarafından terörü desteklemekle suçlanıyor. Varşova toplantısında İran karşıtı birçok aktör bir araya gelmişken, veliaht prens de İran karşıtlığını Asya’da yayma niyetinde olabilir.
Hindistan umutlu
Pakistan ziyaretinden sonra veliaht prensin ikinci durağı Hindistan’dı. İki ülke arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 28 milyar dolar ve Hindistan Suudi Arabistan’ın 4. büyük ticarî ortağı. Hindistan aynı zamanda Suudi Arabistan’ın 8 stratejik ortağından biri. Ayrıca 2,7 milyon nüfusuyla Hindistanlı işçiler Suudi Arabistan’daki yabancı işçiler arasındaki en kalabalık grubu teşkil ediyor. Hindistan Suudi Arabistan’ın Pakistan ile yakınlaşmasından rahatsız olsa da enerjide yüzde 20 oranında Suudi Arabistan’a bağımlı. Suudi Aramco şirketi Hindistan’daki 44 milyar dolarlık Ratnagiri rafineri projesinin yüzde 50’sine ortak. Ayrıca Hindistan başbakanı Modi, Suudi Arabistan hükümetinin yüzde 70’ine sahip olduğu, dünyanın en büyük petrol yan ürünleri üreten ve işleyen şirketlerinden biri olan SABIC’in yatırımlarından da gayet memnun. Muhammed bin Selman seçimlerin arifesinde gittiği Yeni Delhi’de, Kaşıkçı cinayetinden dolayı medyada ve sokaklarda tepkilere maruz kalsa da, iki ülke arasında yatırım ve güvenlik alanlarında önemli anlaşmalar imzalandı. Terörle ve aşırıcılıkla mücadele iki ülkenin ortak kaygısıyken, Hindistan Suudilere turizm, eğlence sektörü, sağlık, güneş ve rüzgar enerjisi gibi alanlarda teknolojik destek sağlamaya hazır.
Veliaht prens Pakistan ile Hindistan arasındaki çatışmada pozisyon almak yerine, iki tarafı da dengeleme ve kendi yanına çekme niyetinde. Pakistanlı tutuklulara benzer şekilde, Suudi Arabistan’da tutuklu olan 2 bin 224 Hindistanlının 850’sini serbest bırakacağına dair teminat verdi. Ayrıca Hindistan’a 100 milyar doları geçecek yatırım sözü de verdi.
Suudi-Çin ilişkileri derinleşiyor
Muhammed Bin Selman Asya turunu küresel siyasette gittikçe güçlenen ve ABD’nin hegemonyasını sona erdirebilme potansiyeline sahip olan Çin ile sonlandırdı. Suudi Arabistan petrolünün bir numaralı alıcısı olan Çin, krallığın 2030 vizyonu ve yabancı yatırımcıyı ülkeye çekme fikri açısından önemli bir aktör olarak görülüyor. Benzer şekilde, Bir Kuşak Bir Yol projesi açısından Pekin Riyad’ı önemli bir ortak olarak görüyor. 2016’da stratejik işbirliğine dönüşen ilişkiler, Kral Selman’ın 2017’deki ziyareti kapsamında imzalanan 45 anlaşmayla daha da derinleşmişti.
Ekonominin yanı sıra politik meselelerde de iki ülke ortak hareket ediyor. Özellikle Kaşıkçı cinayetinin ardından birçok Batılı yatırımcının krallıkla ticaret konusunda temkinli davranmasından sonra, Çin’in Suudi Arabistan nezdindeki önemi daha da arttı. Benzer şekilde Suudi Arabistan da Çin’in Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine sessiz kalmıştı. Politikanın yanı sıra askeri işbirlikleri de göz ardı edilmeyecek derecede önemli. Her ne kadar diplomatik ilişkiler 1990’larda başlasa da askeri ilişkiler 1980’lere dayanıyor. 1988’de orta ölçekli balistik füzeler Pekin tarafından Riyad’a temin edilmişti. Bu anlamda, Muhammed bin Selman’ın nükleer enerji ve füze projelerinde de Çin önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Pakistan ve Çin’in füze fabrikasyonundaki tarihi tecrübeleri, Suudi Arabistan’ın nükleer enerji ve füze tesisi elde etmesinde büyük paya sahip ve bu anlamda prensin ziyareti manidar. Öte yandan, prensin ziyaretinden önce İranlı üst düzey yetkililerin Çin’de temaslarda bulunmuş olması, Suudi Arabistan-Çin yakınlaşmasının Suudi Arabistan-İran bölgesel rekabetinin Asya’ya bir yansıması olarak okunabilmesine imkan veriyor.
Malezya ve Endonezya
Prensin Asya turunun ilk programında yer almasına ve her ne kadar herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin ertelenmesine rağmen, Malezya ve Endonezya da Suudi Arabistan açısından kritik öneme sahip. Riyad-Jakarta arasındaki ilişkilerin soğuk ve gergin ilerlediği bir dönemde, ilk planlamada prensin Asya turuna Endonezya’yı da dahil etmesi, stratejik çıkarları ortaya koyar nitelikte. Suudi Arabistan’da çalışan Endonezyalı işçilerin kötü muameleye maruz kalması ve Endonezya’ya yönelik geniş çaplı Suudi yatırımlarının hayata geçirilmemesi ilişkileri gerginleştirmişti. Prensin gerçekleşmeyen ziyaretinin, söz konusu gerginlikleri azaltmaya yönelik bir adım olarak planlandığı söylenebilir.
Dış politikada nefes
Suudi Arabistan, veliaht prensinin kontrolünde yaşadığı dış ve iç politik değişimle, birçok müttefikini kaybetti. Katar ambargosu, Fas ile yaşadığı kriz, Cezayir’de cumhurbaşkanı tarafından karşılanmayışı, Kaşıkçı cinayeti ve bölgesel birçok aktörle yaşadığı krizler, Suudi Arabistan’ı bölgede ve uluslararası arenada yalnızlaştırıyor ve ABD’ye daha bağımlı kılıyor. Bu açmazdan kurtulmak, dış politikadaki aktörleri çeşitlendirmek ve işbirliği alanlarını genişletmek isteyen Muhammed bin Selman Asya kozuyla Batı dışındaki ülkelerle stratejik ilişkileri geliştirmek istiyor. Dolayısıyla Muhammed bin Selman zedelenen imajını Asya ülkeleriyle yakınlaşarak tazelemek istiyor. Ayrıca ekonomik olarak gittikçe önemi artan Asya bölgesi prensin 2030 vizyonu açısından da önemli. Prensin Asya kozu aynı zamanda bölgesel güç mücadelesine girdiği İran’ı sınırlandırmayı da hedefliyor.
Kaynak, AA