Hüseyin Kaya / Doğruhaber/Analiz
Gazete habere büyükelçiyi tanıtarak başlıyor:
“Türkiye’yi çok yakından tanıyan bir isim. Ankara’da üçüncü kez görev yapıyor. Hep kritik dönemlerde Ankara’daydı. İlkinde 1979’da genç bir diplomat olarak Türkiye’ye geliyor.
Akıcı şekilde Türkçe konuşuyor. Türkçenin inceliklerine hakim. Türkçe konuşmayı seviyor, Türkçe konuşmaya da özen gösteriyor. Ramazan Bayramı vesilesiyle Zaman’a konuşan Francis Ricciardone mülakat boyunca bazen Türkçe, bazen İngilizce konuştu.”
Zamancıların Francis Ricciardone hayranlığına şaşırmamak gerekir. Türkçe Olimpiyatlarının gayesi dünyaya Türkçe öğretmek değil miydi?
“Ricciardone Kurban Bayramı’nı da hesaba katarak “Bu üçüncü bayramımız Türkiye’de.” diyerek başlıyor anlatmaya. Ramazan’ı Türkiye’de çok istediği bir ay olarak belirten Büyükelçi eski yıllarla şu kıyası yapıyor: “Eskiden hepimiz için belki hayat daha yavaştı. Şimdi daha hareketli... Onun için bugünlerde bence Ramazan daha da özel olabilir.”
Bu adam çok sevimli bir şey! Baksanıza dilimiz kadar kültürümüze de hayran!
“İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon ve eşleriyle birlikte Üsküdar’da iftarda kazandan yemek dağıttı. Büyükelçi bunu şöyle anlatıyor: “Halk arasında iftar yapmak istedim, ailelerimizle beraber. Tesadüfen Washington’dan gelen ziyaretçimiz ve eşi de geldi. Gerçek Türkiye’yi ve Türk halkını onlara göstermek için büyük bir fırsattı.”
Büyükelçi acaba Gazze halkına da iftar yemeği dağıtır mıydı?
“Francis Ricciardone Türk yemeklerini de çok seviyor. En çok sevdiği yemek imambayıldı. Bunun yanında karnıyarık, Adana kebap seviyor.”
İmambayıldı ve karnıyarık seviyormuş.
Bombaları, kimyasal silahları ise bayıltmıyor, feci şekilde öldürüyor. Ama zalim insani şeylerden söz ederek bizleri kendisinin insan olduğuna inandırmaya çalışıyor.
“Hz. Mevlânâ’dan bir alıntı kullanıyor Türkiye’yi anlatırken: “Kandillerimiz farklı ama ışığımız bir.” Büyükelçi şöyle devam ediyor: “Bu bizim cumhuriyetin kuruluş prensibidir. Bir En sevdiğiniz değer hoşgörü. Bu, Peygamberinizden gelen bir değer ve hepimiz aynı değeri paylaşıyoruz. Belki onun için Türkler ve Amerikalılar iyi bir şekilde anlaşıyorlar bence.”
Büyükelçi ne söylediğini ve mesajının nereye gideceğini iyi biliyor.
“Modern bir demokraside kanunlar açık ve şeffaf süreçlerle oluşturulur. Sonra insanlar açık ve şeffaf şekilde yargılanmalı. İnsanlar kesin ve açık suçlamalar üzerine tutuklanır ve soruşturma makul bir sürede gerçekleşirse içeriden veya dışarıdan kimse şikayet edemez. Dava açık olur, deliller sunulur ve hakimler izah edilebilecek kararlar verir.”
Tabii Zaman Gazetesi muhabirleri Guantanamo’yu ve orada işleyen insanlık dışı hukuku sormuyor. Güzel güzel konuşurken Büyükelçinin canını sıkmamak gerekir öyle değil mi?
“Ricciardone rövanş ve intikam duygusuna ısrarla vurgu yaparken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeni anayasayla ilgili konuşmasının evrensel değerlerle dolu olduğunu söylüyor. Gül’ün de “rövanş” ikazı yaptığını kaydeden Sefir, “Skor yapma duygusu gayet insani bir şey. Ama sizin dininizin en iyi uygulamalarına göre, sizin Peygamberinizin, benim ve bizim peygamberlerimizin en iyi şekilde söylediği üzere intikam her zaman lanetli bir şey olarak düşünülür.”
Dedik ya canını sıkmamak gerekir adamın. Yani kalkıp ikiz kulelerden sonra intikam için Irak ve Afganistan’da yüz binlerce insanı öldürdüklerini söylememek gerekir. Hem zaten adam tam bir şeytan. Abdullah Gül sempatisi üzerinden ortak noktayı belirtiyor.
Dedik ya, kritik sorular yok, sıkıştırmak yok!
Bu Amerika’yı şirin göstermeye yönelik bir mühendislik çalışması…
Ya işte “Bir reklam izliyorsunuz” türünden bir şey.
Hangisini alırsanız.