13 yüzyılda İslam dünyasının başına gelen en büyük bela Moğol belasıdır. Önceki yüzyıllarda Haçlı seferlerini durdurmak için bile bir araya gelemeyen İslam Dünyasının liderliğini Selçuklu yapmış, lakin Selçuklu da Haçlılarla boğuşmasında yorulmuştu. Sonraki dönemde Selahaddin Eyyubi’nin dağınık durumundaki Müslümanları birleştirip Kudüs’ü tekrar feth etmesi de Müslümanların gözünü yeterince açamamıştı. Zira Selahaddin’in düşmana karşı oluşturduğu birlik de onun vefatından sonra sona ermişti. Müslümanlar bir taraftan mezhep kavgaları yaşarken bir taraftan da emirlik kavgaları almış başını gidiyordu.
Müslümanlar o denli birbirine haset besliyordu ki yaklaşan Moğol tehlikesine karşı bile misal Harzemşahlar ile Selçuklular birleşmedi. Hülasa İslam Dünyası birlik olmamakla bir nev’i tehlikeyi davet ediyordu.
Peki Hülagu kimdir
Hülagu Han İlhanlıların kurucusudur. Cengiz Han'ın torunu ve diğer Cengizli Büyük Han'larından Mengü Han ve Kubilay Han'ın da kardeşidir. Hülagü, 1255 yılında ağabeyi Mengü Han tarafından Orta Doğu'da henüz ele geçirilmemiş toprakların fethini tamamlamak üzere görevlendirildi. Görevleri, güneydoğu İran halklarından olan Lurları hâkimiyet altına almak, Haşhaşi tarikatını ortadan kaldırmak, Abbasi Halifeliği'ni yıkmak, Eyyubi ve Suriye topraklarının istilası ve son olarak da Mısır'daki Memlük Devleti'ni yıkmaktı. Mengü Han, Hülagu'ya teslim olanlara iyi davranmasını, karşı koyanları ise tamamen ortadan kaldırmasını emretti. Annesi Sorgotani Beki ve karısı Dokuz Hatun dinine bağlı birer Nesturî Hristiyan’dı tıpkı yakın arkadaşı ve komutanı olan Ketboğa gibi. Moğol İmparatorluğu'nun dinlere karşı alışılmış hoşgörüsüne karşın Hülagu'nun müslümanlara olan düşmanlığında bu üçünün etkisi olduğu iddia edilmektedir.
Alamut kalesi düştü
Mengü Han'ın emriyle her on Moğol erkeğinden ikisi, emrindeki orduya alınan Hülagu, belki de o zamana kadarki en büyük Moğol ordusunun başında sefere çıktı. Lurlar kolayca ele geçirildi. Haşhaşilerden alınması imkânsız Alamut Kalesini normal koşullarda asla ele geçiremeyince Hülagu, bazı bilginlerin de katkısıyla kalenin altı; tüneller açılarak oyuldu ve petrol ile doldurularak kalenin bulunduğu tepe, o zamana kadar görülmemiş gerçek bir bombaya dönüştürülerek belki de Moğolların ele geçirmeyi rüyalarında bile göremeyecekleri bir kaleyi petrol doldurulan tüneller ateşlenerek patlatılmak suretiyle imha edip ele geçirdiler. Bu, o tarihe kadar asla kimsenin aklına bile getiremediği bir yöntemdi. Bu tarihe kadar da pek çok ordu bu kaleyi çok dik ve yalçın kayalar üzerinde kurulduğundan , ayrıca çok müthiş ve sert savunulduğundan ele geçirememişti. Daha sonra Bağdat'a yönelen Moğol ordusu, Abbasi Sultanına yapılan teslim ol çağrısına olumsuz cevap verilmesini, Büyük Han'ın da emrine uygun olarak istila bahanesi olarak kullandı.
Hülagu Han Sultandan teslim olmasını istediğinde, Sultan Mustasım, eğer kendisine saldırırsa Allah'ın gazabına uğrayacağını söyleyerek teslim olmayı reddetti. Birçok kaynak Sultanın saldırıya karşı yeterli önlem almadığını yazıyor, ne ordusunu güçlendirdi, ne de Bağdat'ı çevreleyen surları. Bağdat'a vardığında Hülagu orduyu bölümlere ayırdı. Böylece şehir her taraftan tehdit edilecekti. Abbasi ordusu, batıdan saldıran Moğol kuvvetlerinin bir kısmını geri püskürtmeyi başardı fakat sonraki çarpışmalarda yenildiler. Moğollar Dicle Nehri'ndeki setleri yıkarak Abbasi ordusunu tuzağa düşürdüler, askerlerin neredeyse tamamı kılıçtan geçirildi ya da boğuldu. Daha sonra şehir kuşatıldı ve birkaç gün içinde de şehri çevreleyen surların tamamı Moğol ordusunun kontrolüne girdi. Mustasım anlaşma teklif etti fakat kabul edilmedi. Moğollar 13 Şubat 1258'de şehre girdi ve şehir bir hafta boyunca yağmalandı, halk katledildi.
Bu dönemde aslında İslam dünyasının devletsel bazda sorunları yoktu. Büyük büyük devletlerinin yanısıra emirlikler, atabeylikler almış başını gidiyordu.
Misal; Mâverâünnehr ve Batı Türkistan'da , Harezmşahlar,Musul, Halep ve Şam'da Atabeyleri, Diyarbakır'da Artukoğullar'ı, Azerbaycan ve Erran'da Şeddadoğullar'ı ile Şirvanşahlar, güneyde
ildenizoğullar'ı, İsmâililer, Fars bölgesinde Salgurlular, Anadolu'da, Anadolu Selçuklular devleti bulunuyordu. Bahsi geçen bu siyasi kuruluşların hemen tamamı müslüman olup, Bağdad Abbasi halifeliğine dinî bakımdan bağlı olmalarına rağmen biraraya gelmeleri şöyle dursun aralarında
sonu gelmeyen mücadeleler söz konusudur.
Alamut Kalesindeki Batıniler Selçuklu'yu tazyik ederken Harzemşah Selçuklu gerilimi de Moğolların önünü açan bir başka unsurdu. Kaldı ki Mısır'da güçlü bir Memluk Devleti de vardı. Nitekim Moğol mezalimine sonraki dönemde Memlukler son verecekti.
Şimdi Moğol zulmünün detaylarına bakalım
200 bin Müslüman katledildi
Moğollar'ın Bağdat'ı istilasıyla karşılaştırıldığında Alaric'in Roma istilası oldukça nazik görünür. Kaçmaya çalışanlar yakalanıp öldürüldü. Ölü sayısı hakkında tahminde bulunmak oldukça güç olsa da değişik yaklaşımlar var. Bazıları yaklaşık 90,000 kadar olduğunu savunurken, müslüman tarihçi Abdullah Wassaf birkaç yüz bin veya daha fazla Bağdatlının öldürüldüğünü tahmin ediyor. Hülagu Han, zamanın Fransa kralı IX. Louis'ye mektubunda ordusunun yaklaşık 200,000 kişiyi öldürdüğünü söylemektedir. Yapımı nesiller boyu süren cami, saray ve hastaneler yağmalandı ve yok edildi. Sultan yakalandı ve öldürülmeden önce halkının katledilmesi ve şehrinin talan edilmesi izletildi. Bozkır kültürüne göre asil kan yere akarsa, tüm alem düşmanınız olur. Bu yüzden Sultan keçeye sarılıp atlar tarafından çiğnetilmişti. Bir oğlu hariç tüm oğulları da öldürüldü.
Daha önceki örneklere baktığımızda Moğollar sadece dirençle karşılaştıkları şehirlerde, ele geçirdikten sonra halkıyla birlikte büyük bir yağma ve katliam yapıyorlardı. Eğer şehir savaşmadan teslim alınmışsa halkı bağışlanıyordu, Bağdat kuşatmasında da olduğu gibi kısa süren çarpışmalar sonucunda alınmışsa yağma yapılmakla birlikte bu kadar büyük bir vahşet olmuyordu. Bağdat'ın yağma edilirken sergilenen vahşet Moğol tarihinin de en acımasız olayıydı. Bazı Çin şehirlerinin de Bağdat’la aynı kaderi paylaştığı söylenir fakat bunlar belgelenmemiştir. Bundan yüzyıllar sonra bile Bağdat terk edilmiş, harabe şehir görünümünden kurtulamadı. Tüm bu anlatılanlar Hülagu'nun Moğol hanları arasında niye en korkulan ve en büyük kan dökücülerden olduğunu açıklamaktadır.
Hülagu'nun döktüğü kanlardan Dicle nehrinin günlerce kızıl aktığı, kestiği kellelerden ufak bir tepe meydana geldiği, yaktığı büyük Bağdat Kütüphanesinde binlerce ilmin ortadan kalktığı söylenir. Hülagu'nun düşmanlarını öldürmenin yollarından biri de dersini yüzdürüp tuza bastırmak olduğu yine kayıtlarda vardır.
İbretlik olay
Moğolların İslam alemine yaşattığı acı kare kare İslam kaynaklarında yerini almıştır. Bu kanlı dönem Müslümanları öylesine sindirmiştir ki, şu vaka ne kadar manidardır. Çarşıda bir Moğol askeri kendisine baktığı için bir Müslümanı yanına çağırıp boynunu vuracakken kılıcını yanına almadığını görür. O Müslümana dönerek; "Burda bekle! Kılıcımı alıp geleceğim" der ve gider. Oradakiler o Müslümana kaçıp gitmesi için yalvarırlar. Lakin korkudan dolayı o müslüman kaçmaya bile cesaret edemez. Bunu şimdi oturup "Zaten öldürecek, bari kaçsaydı" gibisinden analiz etmek kolay gelebilir. Ama Moğollar öylesine korku salmışlardı ki, Şeyhul İslam İbni Teymiyye en çok tartışılan fetvalarından birini Moğollar üzerine vermiş; "Moğollar içki içebilirler" demiştir. Karşı çıkanlara ise "Onlar içki içince sızıp bir kenarda uyuyorlar. En azından o sırada Müslüman kanı dökmüyorlar" demiştir.
Moğolların tek cürmü Müslüman öldürmek değildi elbet. İstila ettikleri beldelerde İslam’ın kültür birikimine acımasızca saldırmış, bir çok ilimleri ortadan kaldırmışlardır. Hedefleri sadece bedensel açıdan değil, kültürel ve manevi açıdan da İslam’ı ve İslam Ümmetini yok etmek olmuştur.