Mehmet Özcan / Analiz
İslam dünyasında halkların değişim istekleri ve dikta yönetimlerin koltuklarını terk etmek istemeyişi ile devam eden süreçte, Mısır’da dış güç faktörünün yaratmak istediği karmaşa dışında Libya ve Suriye’deki kaos ortamları bu ülkeleri bir belirsizliğe doğru sürüklüyor.
FİLİSTİN’DE BARIŞ, TÜM BÖLGENİN KÂRINA…
Ancak Filistin bu işten karlı çıkacağa benziyor. Filistin’in karlı çıkacağı işten ise tüm bölge kar sağlayacaktır. Dört yıldır israil ambargo ve saldırıları altında inleyen Gazze’nin hayat damarı Refah sınır kapısı insan geçişine açıldı. Dileriz Gazze’nin tüm ihtiyaçlarının da serbest bir şekilde geçilebileceği ortamlar hazırlansın. Ve HAMAS ile El Fetih arasında yapılan barış anlaşması, bölgedeki değişimin Filistin’e yansımaları olarak değerlendirilebilir. Ama bu barış, israil ile Amerika’nın bölgedeki hesaplarını altüst ediyor. Tabanından gelen barış talebi karşısında daha fazla duramayan El Fetih lideri Mahmud Abbas’ın aldığı barış kararıyla şimdiye kadar işbirliği içinde bulunduğu siyonist devletin hesaplarını bozmuş olmalı ki; Netanyahu yaptığı açıklamada, "Filistin yönetimi, Hamas`la mı yoksa israil`le mi barış istediğine karar vermeli" diyerek Abbas’ı tehdit etti. HAMAS ile El Fetih arasında yapılan barışı sabote etmek için her türlü yol, siyonist ve işbirlikçileri tarafından denenecektir. Eğer yapılan barışa sadık kalınır ise kurulacak Filistin devleti, bölgenin çehresini değiştirecek, israil’e bölgeyi dar edecektir.
ÖZGÜRLÜK YOLUNDAKİ MISIR’DA TEHLİKE ÇANLARI
Mısır’da Mübarek sonrası gelişmeler umut verici. Devrim sonrası ülkenin birçok kurum kuruluş ve kişiler üzerinde yapılan ve yapılacak olan değişiklikler, 30-40 yıllık esaretin özgürlüğe dönüşümünü gösteriyor. Yapılanlardan birkaç örnek vermek gerekirse; yapılan referandum sonucu anayasanın değiştirileceği ve cumhurbaşkanlığı ile meclis seçimlerinin bu yıl içinde yapılacak olması; Hüsnü Mübarek ve oğullarının idamla yargılanması; siyonist israille olan tüm anlaşmaların gözden geçirileceği ve özellikle Camp David sözleşmesinin iptal edilebileceği gibi daha birçok yenilik yapıldı ve yapılacak. Ancak bu yapılanlar siyonist israil ve Amerika’nın işine gelmediği gibi kendileri için büyük tehditler oluşturuyor. Çünkü özgür bir Mısır, ambargo altındaki Gazze’yi de özgürlüğüne kavuşturabileceği gibi geçtiğimiz hafta el Fetih ile HAMAS’ın uzlaşmasına ve oluşturulacak ortak bir Filistin devletinin temellerini atmasına da ön ayak oldu. İşte bundan dolayı Mısır’ın, israil ve Amerika’ya rağmen hem kendi, hem de bölgenin menfaatine olabilecek icraatlarda bulunması dost-düşman tüm gözlerin ona çevrilmesini sağlayacaktır. Nitekim Kahire’de Kıptiler ile selefi gruplar arasında meydana gelen veya getirilmek istenen olaylarda 12 kişi hayatını kaybetti. Sizce Mübarek’in devrilmesi sürecinde omuz omuza veren birbirinden farklı bu grupların birbirine düşmesi, sebep her ne olursa olsun kimin işine gelebilir; kendilerine olmadığı kesin. Tabii ki başta israil sonra Amerika’nın işine geldiği gibi, bölge üzerinde devam ettirdikleri ve yıllardır beslendikleri kaos, sömürü, işgal ile katliamların devamı sağlanmaya çalışılacaktır. siyonist israil etkisinin tüm bölge içinde kırılması ve adeta bir kanser gibi yayılışını durdurmak için başta Mısır’ın şu anki geçiş yönetimi olmak üzere bölgenin tüm Arap devletlerinin israille olan ilişkilerini tekrar gözden geçirerek hareket etmesi tüm insanlık yararına olacaktır.
MÜLTECİLERİN ÖLÜMÜNE NATO’NUN SEYRİ
Libya’da iç savaş tüm hızıyla sürüyor. Kaddafi ise oğlu ve torunları da dahil ölen binlerce insana rağmen pes etmiyor. Hatta Kaddafi’nin ortalıkta gözükmeyişi öldürülmüş veya ülkeden kaçmış olabileceğine yorumlanıyor. NATO’nun olur olmaz saldırıları ise devam ediyor. Muhalifleri koruyacak bir program dahilinde hareket etmediği gibi Kaddafi’yi de direk hedef almayarak tam olarak Libya’ya ne için müdahale ettiğini ortaya koyamayan NATO, Kaddafi güçlerine yönelik yaptığı saldırılardan siviller ve muhalifler de nasibini alıyor. Libya petrolünün kontrolünü direk veya dolaylı ele geçirene dek ülkeyi işgal dahil her türlü seçeneğe açık tutan batılı ülkeler, Irak ve Afganistan’dan ders çıkarmış olmalı ki işgali şu anda sadece petrolü garantilemek için İslam dünyasını korkutma kozu olarak kullanıyor. Ülkeden kaçan mültecilerin durumu ise içler acısı. Akdeniz’de 600 kişiden oluşan Libyalı mültecileri taşıyan geminin batması sonucu tümünün hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
İngiltere`de yayın yapan Guardian gazetesinin ortaya çıkararak manşetten verdiği bir haber ise NATO’nun insanlık dışı tutumunu ortaya koyması açısından önemli. Afrika ülkeleri ile Libya’daki kargaşadan dolayı ülkeden kaçan mültecileri taşıyan bir gemi okyanusta arızalanmış. Durum, İtalyan sahil güvenlik birimleri ile yakınlardaki bir NATO gemisi ile bağlantı kurularak yardım istenmesine rağmen gemi kaderine terk edilmiş. Sonuç, 72 mülteciden 61’i, aradan geçen 16 gün içinde açlık ve susuzluktan dolayı hayatını kaybetmiş. Gazetenin ortaya çıkardığı olay Mart ayı sonlarında Akdeniz`de gerçekleşmiş.
Barış ve insan haklarından dem vurarak İslam ülkelerini işgal eden, sömüren, yakıp yıkan Avrupa ve Amerika’dan ve onun güdümündeki NATO’dan da beklenmeyen bir durum değil bu acı olay…
ESED’İN İNADI ÜLKENİN GELECEĞİNİ KARARTIYOR
Suriye’de yaşananlar, Libya ve diğer bölgelerde olduğu gibi derin üzüntü veriyor. Suriye Devlet başkanı Beşar Esed’in değişim yapmamakla beraber koltuğunu korumak için babasının izinden giderek insanları katletmeyi seçmesi kendi sonunu hazırlıyor olabilir. Ancak daha önce de belirttiğim gibi Esed’in gitmesi en çok israil ve Amerika’nın işine geleceğinden, Esed’in halkın istediği değişimleri yaparak koltuğunu şu an için koruması bölge üzeri oynanmak istenen büyük oyunun bozulması açısından büyük önem arzediyor. Ama gerek Esed’in kendi, gerek çevresinin saltanat hırsı, değişimin yapılmasını engelledi. İnsan hakları kuruluşlarına göre ülkede şu ana kadar ölü sayısı 800’ü bulurken, gözaltına alınanların sayısının 10 bine yaklaştığı belirtiliyor. Ancak resmi açıklamalar bu sayıların çok aşağılarında. Hatta denetleme yapması için Birleşmiş Milletlerden bir heyetin ülkeyi ziyaret edebileceği açıklandı.
Suriye, bölgenin stratejik açıdan çok önemli ülkeleri arasında yer alıyor. İran ve Türkiye ile dost, israil’e ise düşman bir profil çizen Suriye’nin Nusayri laik yönetimi, Hizbullah ile yakın ilişkiler içinde ve HAMAS Hareketi’ni ülkede barındırarak ince, çok hassas bir siyaset izliyor.
23 milyonluk nüfusuyla Arap, Nusayri, Kürt, Hıristiyan olmak üzere birçok farklı etnik grubun etkili olduğu ülkede halk, Esed yönetiminin gitmesinden çok değişim yapmasından yana görünüyordu ama Esed’ın bu çağrıya kulak asmaması, Esed yönetiminin bu hakkı kaybettiği şeklinde yorumlanıyor.
Ülkeye yapılacak bir Batı müdahalesi veya iç karışıklığın doğuracağı kaos ise hem Suriye için içinden çıkılmaz bir durum yaratacaktır, hem de çevre ülkelere zarar verecektir ve de israil’in elini güçlendirecektir. Esed’in bir an önce halkından özür dileyerek, gerçek anlamda bir adım atarak, olağanüstü hali kaldırması, İhvan üyeliğine idam getiren yasayı fesh etmesi, Kürtlere vatandaşlık hakkı, serbest seçimler için şartların oluşturulması, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması gibi yapılması gereken tüm değişiklikleri yapması ve ülkede gerekli sağduyuyu sağlamaya çalışmalıdır. Aksi durumda felaket tüm kesimler için olacaktır…