"İsrail Ulus Devlet Yasası"ndan "Yüzyılın Anlaşması"na

Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM)`nin "En büyük mağdurları Filistinliler olmakla birlikte Filistin meselesi, sadece Filistinliler bağlamında ele alınamaz. Mesele uzun vadede, bölge ülkelerinin tamamını ilgilendiren sonuçlar doğurmaya yönelik yol almaktadır" şeklinde kaleme aldığı raporunu kamuoyuyla paylaştı.

Ekleme: 22.07.2018 18:00:00 / Güncelleme: 22.07.2018 18:00:00 / Analiz / İstanbul Haberleri
Destek için 

İşte raporun tamamı...

ABD Başkanı Donald Trump'ın iktidarını sağlamlaştırma amacından İsrail lehine sonuçlar almak isteyen Siyonistler, “Büyük İsrail Projesi”yle ilişkilendirilen düzenlemeler yapmayı sürdürüyorlar.

Düzenlemelerin merkezinde ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yer almaktadır. Ancak Trump adına daha çok damadı ve danışmanı Jared Kushner öne çıkmaktadır. Kushner, Trump'ın uluslararası görüşmeler özel danışmanı ve Ortadoğu elçisi Jason Greenblatt ile birlikte Ağustos 2017'de konu ilgili görüşmeler yapmak üzere bölgeye gelmiş,[1] planın zemini için çalışmış, bu yılın Haziran ayında yine bölgeye gelerek plana son şeklini vermek için bir dizi görüşmeler gerçekleştirmiştir.[2]

Trump, Aralık 2017'de Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etti. İslâm dünyasının tepkilerine rağmen, söz konusu kararını Mayıs 2018'de, Filistinlilerin 1948'de büyük göçe maruz kalmalarına atfen NAKBA (Büyük Felaket) olarak adlandırdıkları tehcirin yıldönümünde uyguladı. ABD, elçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıdı.

Trump'ın Kudüs'le ilgili bu girişimini; Kushner'in bölge turunun hemen ardından, İsrail parlamentosu Knesset'in  “İsrail Ulus Devlet Yasası” onayı izledi.  İsrail parlamentosundaki Arap milletvekillerinin metnini yırtarak protesto ettikleri sözde yasa, 19 Temmuz'da 55 "hayır" oyuna karşılık 62 "evet" oyuyla kabul edildi.[3]

İsrail'in bir anayasası bulunmadığından “Temel Yasa” olarak İsrail hukukunda yer alacak olan sözde yasa;

İsrail'i bütün Yahudilerin anavatanı ve milli devleti olarak tanımlamış; Arapçanın İsrail'deki ikinci resmi dil konumunu “özel statülü dil konumuna” düşürmüş; İbranice ülkenin tek resmi dili olarak belirtmiş; “İsrail'de kaderini tayin hakkını sadece Yahudilere özgü” kabul etmiştir.[4]

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Temel hak ve özgürlükleri yok sayan İsrail Parlamentosu, "Yahudi Ulus Devlet Yasası" adı altında evrensel hukuk ilkelerini zedelemiştir. Böyle bir yasa Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilemez. Kudüs Filistin'in başkentidir ve başkenti olarak da kalmaya devam edecektir.” ifadeleriyle karara tepki göstermiştir.[5] Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ise hem Arapça hem Türkçe yayımladığı Twitter açıklamasında konuyu daha ayrıntılı ele almıştır. Kalın, İsrail'in söz konusu yasa ile yapmak istediğini “Filistin halkını kendi anavatanlarından yalnızca fiziksel olarak değil, yasal olarak da silme çabasını ifade eden” ırkçı bir adım olarak tanımlamış; yasayı İsrail'in “Filistinlileri sistematik biçimde yerlerinden etme” politikası içinde “İsrail hükümetinin bir apartheid devleti kurma çabası” olarak değerlendirmiştir.[6]

Her iki açıklama da Türkiye'nin “hâlihazırda” konuyu Filistin halkının hakları çerçevesinde ele aldığına işaret etmektedir.  HAMAS'ın sözcülerinden Fethi Karavî yasayı ırkçı olarak nitelemiş ve İsrail'in Filistinlilerin haklarına yönelik yeni bir gasp girişimi etrafında değerlendirmiştir. [7] Benzer bir açıklama da el-Fetih Hareketinin liderlerinden Ahmet Ebû Havlî tarafından yapılmıştır.[8] Dolayısıyla Türkiye'nin tutumu Filistinlilerin yaklaşımıyla da uyumludur.

Yasa, özü itibariyle 1948'den önce İngilizler tarafından önerilen iki devletli “Taksim Planı”na alternatif kurulan İsrail'i, alternatif olmaktan kaynaklanan ve Araplara kağıt üzerinde tanınan bazı haklardan uzaklaştırmayı;[9] İsrail'i taksime karşı “Ortak Devlet” kimliğinden özde olduğu gibi daha İsrailî bir kimliğe büründürmeyi hedefler görünmektedir.

Bu açıdan söz konusu bu değerlendirmeler yerinde ve önemli olmakla birlikte, sözde yasanın İsrail'i İsrail dışında yaşayan Yahudilerin de devleti olarak tanımlaması ve İsrail'in kapılarını dışarıdaki Yahudilere sınırsız olarak açması, bunun için yeni yerleşim yeri kurmayı da Yahudilerin hakkı olarak öne sürmesi[10] konunun Filistin halkının haklarını aştığını ve “Büyük İsrail Projesi”ni gerçekleştirmeye yönelik bölgesel bir yanının olduğunu ortaya koymuştur. 

İsrail'in “Büyük İsrail Projesi”nin bir ön adımı olarak bölgesel bir güç olma amacı yeni değildir. Ancak bu çaba, ABD Başkanı Barack Obama Dönemi'nde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un çabalarına rağmen İsrail'in istediği sonuçları vermemiştir. Konu Trump döneminde Trump'ın Yahudi lobisinin desteğine duyduğu ihtiyaçla da ilgili olarak bir daha “Yüzyılın Anlaşması Projesi” başlığı altında gündemde yer almıştır.[11]

İcra görüşmeleri Kushner tarafından sürdürülen planın mahiyeti henüz ilgili Arap devletleri tarafından dahi tam bilinmemektedir.[12] Ancak bu yılın Ocak ayında yapılan açıklamalara göre Kushner, planı Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'la paylaşmış; Bin Selman da Kushner'den aldığı bilgileri, kim olduğu açıklanmayan “Filistin tarafı” ile paylaşmıştır.[13] Açıklama, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yönetim Kurulu Üyesi Ahmed Mecdalanî tarafından yapıldığından söz konusu “Filistin tarafı”nın el-Fetih yönetimi olduğu düşünülmektedir. Filistinlilerin onayının aranmadığı, sadece ilgili taraflardan biri olarak görüldükleri[14] plan,  söz konusu açıklamalardan önce de sızdırılmış ve ilgili uzmanlarca “Nil'le Fırat Arasında Büyük İsrail Projesi”nin gerçekleştirilmesine yönelik çabalar içinde değerlendirilmiştir. [15]

20 Mayıs 2018'de İsrail yanlısı DEBKA internet sitesinde “kesinleşmediği” belirtilen planın ayrıntılarına yer verilmiştir. DEBKA'daki habere göre; Trump, planı, hazırlık aşamasında Suudi Arabistan Veliahdı Muhammed Bin Selman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliahdı Muhammed Bin Zayed, Katar Emiri Şeyh Hamad et-Temmim el-Sanî, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisî ve İsrail Başbakanı Binyamin Natenyahu ile konuşmuştur. Filistin siyasetinde öne çıkarılmak istenen Muhammed Dahlan da sürece dahil edilmiştir. Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı da sürece katmak istemiş ancak Erdoğan, İsrail'in HAMAS tutumuyla da ilişkili olarak sürece dahil olmayı reddetmiştir. Aynı haberde planın ayrıntıları,

- Batı Şeria'nın yaklaşık yarısında ve tüm Gazze Şeridi'nde sınırlı bir egemenlikle bir Filistin devleti kurulacak.

- İsrail, Batı Şeria ve sınır geçişlerinin güvenliğini üstlenmeye devam edecek.

- Batı Şeria'nın Ürdün Vadisi yine İsrail egemenliğinde kalacak.

- Doğu Kudüs'ün kenar Arap mahalleleri Filistin'e verilecek ama Mescid-i Aksâ'nın yer aldığı Eski Şehir bölgesi İsrail'e bırakılacak.

- Filistin devletinin başkenti Ebu Dis olacak.

- Mescid-i Aksâ camisinin egemenliği değil, idaresi Ürdün ve Filistin'in ortak kontrolünde olacak.

- Gazze Şeridi, HAMAS'ın silah bırakması şartıyla Filistin devletine dahil edilecek.

- Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı tanınmayacak ancak tazminat için uluslararası bir mekanizma oluşturulacak.

- Trump'ın planı ile birlikte İsrail, tüm Yahudilerin anavatanı olarak tanınacak, Filistin'in egemenliği ise Filistin anavatanı ile sınırlı olacaktır.[16]

şeklinde verilmiştir.

Konuyla ilgili sızdırılan diğer haberlere göre ise plan, Filistin'de Batı Şeria ve Gazze'de olmak üzere iki devletçiğin kurulmasını, Gazze'nin Sina Çölü'ne doğru genişletilmesini ve Mısır'ın garantörlüğüne bırakılmasını ön görmüştür. Batı'yla uyumla çalışmaya önem veren el-Fetih'in dahi kesin olarak İsrail yanlısı görüp görüşmeyi reddettiği[17] planın sahipleri, Kudüs'ü İsrail'e bırakmış, Filistinlilerin topraklarına dönüşü ile ilgili herhangi bir öneri sunmamışlardır. Planın Kushner ve Trump'ın Ortadoğu Temsilcisi Jason Greenblatt'ın Haziran ayında bölgeye yaptıkları seyahatte[18] Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, İsrail ve Katar'a Filistinlilerin desteği olmadan kabul ettirildiği öne sürülmüştür.[19]

Sızdırılan bilgiler doğru değerlendirildiğinde plan, Filistin'i esasta ikiye değil, üçe ayırmayı ön görmüştür. Zira plan Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerinin boşaltılmasını kapsamamıştır. Kudüs'ün Mescid-i Aksâ'yı içine  almayan kenar mahallelerinde “Filistin Devleti” için bir başkent kurmayı vaat etmiştir. Böylece Gazze'yi Filistin dışında bırakırken Gazze dışındaki Filistin'i mevcut Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ten verilecek mahalleler olarak birbirinden kopuk iki coğrafya şeklinde tasarlamıştır. Filistinlilerin Mescid-i Aksâ ziyaretleri için zorluk çıkarmamayı ise İsrail'e tek yükümlülük olarak yüklemiştir![20]

Filistin yönetimi, kendilerini yok sayan bu tutuma bakarak planı “bir zaman kaybı” olarak görmüştür. Nitekim Filistin Devleti Başkanı Mahmud Abbas, “Yüzyılın Anlaşması" diye sunulan planı, “yüzyılın şamarı" olarak nitelemiş, planla ilgili ABD'li yetkililerle görüşmeyi reddetmiştir.[21]

Gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla plan, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır tarafından her tür ABD Planı gibi peşinen kabul edilmiş, Ürdün ve Katar'a ise kabul ettirilmiştir. İsrail'le Ürdün arasında son dönemde görülen gelişmeler de buna işaret etmektedir.

Temmuz  2017'de Ürdün'ün başkenti Amman'da İsrail Büyükelçiliğinin koruması büyükelçiliğe bir mobilya işi ile ilgili olarak gelen iki Ürdünlüyü öldürmüş,[22] bunun üzerine Ürdün, İsrail büyük elçiliğini kapatmıştı. Ürdün, 19 Ocak 2018'de İsrail'in, elçilik korumasının Ürdün vatandaşlarını öldürmesi vakasında resmen özür dilediğini, tazminat ödemeyi ve yasal işlem başlatmayı kabul ettiğini duyurmuş,[23] Şubat ayında İsrail, Amman'a yeniden büyükelçi atamıştır.[24] 18 Haziran'da ise Netenyahu Ürdün'e gidip Kral II. Abdullah'la görüşmüştür. Ziyaretin Kushner  ve ekibinin Mısır, İsrail ve Suudi Arabistan'la planı konuşmak üzere bölgede gerçekleştirdikleri turdan hemen önce gerçekleşmesine dikkat çekilmiştir.[25]

Mahmud Abbas'ın liderliğindeki Ramallah merkezli Filistin yönetimi, Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasından bu yana ABD'nin ara buluculuğunu reddettiğinden Kushner ile görüşmeyi kabul etmemiştir.

Suudi Arabistan ve BAE'nin baskısı altında olan Katar ise Kushner  ve ekibiyle söz konusu bölge turu çerçevesinde görüşmüş; Katar, görüşmenin ayrıntılarını paylaşmamıştır ancak görüşmenin gerçekleşmiş olması Katar'ın planı kabul ettiği şeklinde yorumlanmıştır.[26] Katar'ın planın içine çekilmesi ABD'nin konuyu mümkün olan en geniş zemine yayma ve plan için finans kaynağı bulma çerçevesinde değerlendirilmelidir. Katar, son iki yılda yüz yüze kaldığı baskıdan dolayı kendisini ABD'ye direnme gücünden yoksun buluyor olmalıdır.

ABD, Katar bir yana konuyu BAE'den Mısır'a uzanan sahada ihdas ettiği yeni Arap milliyetçiliği (neo-Arap nasyonalizmi) üzerinde temellendirmeye çalışmaktadır.

ABD, İran'ın Arap Yarımadası'ndaki faaliyetlerinin Suudi Arabistan üzerinde oluşturduğu etkiden yararlanarak Güney Arabistan'da BAE, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Mısır'ı içine alan bir blok oluşturmuştur. Söz konusu blok, varlığını İran tehdidi ile izah etse de Türkiye'nin İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) Hareketiyle son dönemde kurduğu ilişkiyi de tehdit olarak öne sürmüş, İsrail'le dostluğunu bu iki ülkenin kendileri için oluşturduğunu öne sürdüğü tehdit üzerinde meşrulaştırma yoluna gitmiştir.[27] Blok, Arap coğrafyasının yüz yüze olduğunu iddia ettiği İran ve Türkiye tehdidine karşı Araplık vurgusu yapmakla birlikte İsrail'le dostluğu bir zorunluluk olarak görmüştür. Blok, Arap milliyetçiliğinin tepki duyduğu Kürt girişimlerini görmezlikten gelmeyi ya da desteklemeyi de yine “Arap yurdu”nun büyük bir tehdit altında olmasıyla izah etmiştir.[28] İsrail'in çıkarları doğrultusunda üretilmiş bu yeni Arap milliyetçiliği, İsrail'in Büyük İsrail hayaline ulaşması yönündeki hayalleri için saha oluşturmuştur. 

ABD'nin Bin Selman döneminde Suudi ile geliştirdiği ilişki ve Trump'ın İran'la yapılmış nükleer anlaşmadan çekilmesi de yine “Yüzyılın Anlaşılması” Planı ile ilişkilidir.[29] Trump, söz konusu çekilme ile BAE ve Suudi Arabistan'a kendisiyle birlikte hareket etmeleri durumunda İran'ı durduracağı mesajını vermiştir.

Sonuç ve Değerlendirme

İsrail parlamentosu Knesset'in onayladığı  “İsrail Ulus Devlet Yasası”, İsrail'de fiilî durumu yazılı hâle getirmiştir. Bu yönüyle sözde yasanın mahiyet açısından sınırlı bir karşılığı olacaktır. Ancak bu sözde yasanın Yahudilerin yüzyıllar sonra Kudüs üzerinde kesin hakimiyet kurmasına yol açacak “Yüzyılın Anlaşması” ve “Büyük İsrail Projesi” ile ilişkisi bölgedeki her tür gelişmenin yeniden ve diğer gelişmelerle bağlantılı olarak değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Trump'ın “Yüzyılın Anlaşması” başlığı altında önerilen planının DEBKA'da sızdırılan “İsrail, tüm Yahudilerin anavatanı olarak tanınacak” şeklindeki son maddesi ile Knesset'in onayladığı  “İsrail Ulus Devlet Yasası” arasında açık bir ilişki söz konusudur. Dolayısıyla Filistin'de ABD, İsrail ve Güney Arabistan Bloku tarafından bütün kesitleri birbiriyle ilişkili kapsamlı bir proje yürütülmektedir. Proje, İngilizlerin Filistin için önerdiği iki devletli “Taksim Planı”na karşı kurulan bir tür “Ortak Devlet İsrail”'den kağıt üzerinde izler taşıyan İsrail'i, pratikte karşılığı çok zayıf bu izlerden arındırmayı ve gerçekte olduğu gibi daha da İsrailîleştirmeyi (Yahudileştirmeyi) kapsarken Filistinliler için coğrafya değiştirme gibi radikal değişimler de kapsamaktadır.

En büyük mağdurları Filistinliler olmakla birlikte Filistin meselesi, sadece Filistinliler bağlamında ele alınamaz. Mesele uzun vadede, bölge ülkelerinin tamamını ilgilendiren sonuçlar doğurmaya yönelik yol almaktadır.

İsrail, Trump'ın ABD'deki siyasi problemlerinden yararlanarak bir bölge gücü olma talebini “Büyük İsrail Projesi” hayalini gerçekleştirmeye dönük adımlara dönüştürmektedir.

İslâm ülkelerinin, bugün onlardan birinin aleyhinde, kendi lehlerinde görülen adımların gelecekte, hepsi için tehdit oluşturacağının şuurunda olması beklenir. Bir İslâm ülkesinin diğerine yönelik tehditleri nihayetinde emperyalist güçlerin bölgeye İsrail lehine müdahalelerine yol açtığı görülmelidir.

İslâm ülkeleri, birbirlerine yönelik tehdit olarak algılanacak adımlardan kaçınmalı, birbirleriyle ilgili çekişmelerini erteleyerek ABD ve İsrail karşısında iradelerinin dikkate alınmasını sağlayacak bir birliktelik oluşturmalıdırlar. Aksi hâlde bir bölge gücü hâline gelmiş İsrail, tüm bölge ülkelerini istila etmek için uğraşma cesaretini kendinde bulacaktır.

Mısır'da İhvan-ı Müslimin iktidarının ardından geleceğe kalacağından kuşku duyulan İsrail'in bugün yeniden “Büyük İsrail Projesi”ni gerçekleştirmeye dönük bir niyetle bölge gücü konumuna çıkarılması, sadece Filistinliler için değil bütün İslâm dünyası için bir tehdittir.

Filistin meselesi, sadece Filistinliler tarafından halledilemeyecek kadar ağırdır. Filistin sorununun çözümü için İslâm dünyası kurumsal birliktelikler gerçekleştirmelidir.

Analizimize PDF Formatında Ulaşmak İçin Tıklayınız