Kürt Sorununda İİT Neden İş Göremiyor?

İş görmezliği hem "İşi görmezden gelme" hem de "işlevsiz, yetkisiz ve yetersiz" anlamlarında alabiliriz. Çünkü burada her ikisi de vardır.

Ekleme: 08.04.2012 12:29:00 / Güncelleme: 08.04.2012 12:29:00 / Siyaset Gemisi / İstanbul Haberleri
Destek için 
Yasin Demir / Analiz

İslam aleminin tek resmi genel teşkilatı olan eski ismi ile İslam Konferansı örgütü (İKÖ), yeni ismi ile İslam İşbirliği Teşkilatı (İ.İ.T), İslam coğrafyasının en sıkıntılı ve sorunlu dönemlerinde, küçücük bir tek sorunun bile üstesinden gelemiyor... Peki neden? Bunu en iyi Kürt sorunu üzerinden tahlil edebiliriz. Sonuçta da, bu teşkilat İslami bir yapıya kavuşturulması halinde ne gibi önemli işlevler göreceği kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Bugün Kürtler ve üzerinde yaşadıkları coğrafya; İran, Irak, Türkiye ve Suriye arasında bölüştürülmüş durumda. Osmanlı’nın yıkılışı ile birinci ve ikinci dünya savaşından sonra, İngiltere, ABD gibi emperyalist odakların da desteği ile Ortadoğu’da pek çok yeni devlet ortaya çıkarıldı. Sınırlar masa başında çizildi. Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü fethinin intikamı da tam bu dönemde Kürtlerden alındı. Devlet olmaları engellendi. Tek halk tek coğrafya da 4’e bölündü. Tam da bu noktada şunu söyleyebiliriz. Kürtlerin “Bölücülük” gibi bir dertleri yok aslında “Bölünmüşlük” gibi bir sorunları vardır. İşte bu bölünmüşlük beraberinde sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi pek çok huzursuzluklar getirdi. Kürtler üzerinden sınırlarını kesiştiren devletler, bu sorunları bildikleri ve gördükleri halde görmezden geldiler. Sindirme ve baskılama yolunu rant ve menfaat devşirme yöntemi olarak gördüler. Bu yol, huzursuzlukları daha da alevlendirip çatışma boyutuna taşıdı. Öte yandan bu sorun ve huzursuzlukların müsebbibi olan batılılar bu kargaşadan faydalanmaya çalıştılar. El altında hâkim devletlerle işbirliği yaparken, görünüşte Kürtlere hamilik yapıyormuş rolü oynadılar ve halen de oynuyorlar, günden güne kargaşayı körüklüyorlar. Ortadoğu’daki, daha doğrusu İslam coğrafyasındaki tüm devletler istisnasız iç çatışma haline düşürülmüşken, bunun başlatıcısı olan batı, öte yandan da hâkim ve hakem görevi üstleniyor. Bu kargaşada Kürtlere, başrol oyuncusu pozisyonu oluşturuluyor.

Kürt halkı İslam ümmetinin asli unsurlarındandır. Bunu, tarihi süreç içerisinde pek çok boyutu ile ispatlamıştır. Kürt coğrafyası da İslam coğrafyasının önemli bir kısmıdır. Fırat ve Dicle gibi iki hayat çeşmesi, Allah’ın inayeti ile bu topraklardan, âlimlerinin ilmi gibi pek çok Müslüman beldeye suyuyla fayda vermektedir. İslami temelli bir ümmet yapılanmasında elbette ki tüm İslam beldeleri ve kaynakları ümmetin ortak malıdır. Ama ulus devlet, milliyetçi anlayışlarla rant kavgası, işgal tarzı uygulamalar, İslam ile bağdaşmaz.

Bakın, Irak ve Suriye’de, Batılılar el altındaki tuzaklarına rağmen Kürtlere hamilik yapıyormuş gibi davranıyorlar. Türkiye ve İran’da da Kürt sorunu noktasında sol-sosyalist veya kapitalist ABD ile işbirliği halinde olan Kürtler “Muhataplık” tutkusu ile Kürtlerin temsilcisi haline getirilmeye çalışılıyor. Bu planlara rağmen dindar Kürtler, kirli bir takım senaryolarla oyalanıp saf dışı bırakılıyorlar. Hatta hakim devletlerce, Kürt kesim, kimi unsurlara boğdurulup alt edilmeye çalışılıyor. Bunların tümü aslında İslam alemine ve ümmete zarar vermek amacı ile yapılıyor ve başarılı da olunuyor.

Batı’nın burnunu bu işlere sokması yerine, misalen İslam İşbirliği Teşkilatı gibi bir kuruluş, Türkiye’de de Irak’ta da Suriye’de de İran’da da Kürtlerin bu devletlerle olan sorunlarının çözümünde rol üstlense daha iyi olmaz mı? Elbette çok iyi olur. Hatta tüm İslam aleminin sorunları açısından örnek ve ön açıcı olur. Suriye, Bahreyn, Libya kısacası tüm İslam coğrafyası için buna ihtiyaç var. Peki, neden yapamıyor?

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATININ MEVCUT YAPISI, SORUNUN BİZZATİHİ KENDİSİDİR

İ.İ.T’nin mevcut yapısı devlet temsilciliğine dayalıdır. Bu kuruluşun görevlileri, temsil ettikleri devletler tarafından atanırlar. Her biri kendilerini atayan rejimin resmi ideolojisini ve menfaatlerini savunmaya memurdurlar. Bir yönü ile taraftırlar. Bunun için de adil tarafsız kararlar alma durumları yoktur. Gerçi başlangıçta Filistin’in işgal sürecinde İslam aleminin dayanışması amacı ile kurulmuş olsa da, bugün bu amacından çok uzaktır.

NE YAPILABİLİR?
Gelinen noktada tüm İslam ülkelerinin iç çatışma ve çekişmeleri de göz önünde bulundurulursa böylesi bir teşkilatın yeniden yapılanması şarttır.

Bu yeni yapılanma, mademki İslam Alemine hitap edecek, o zaman devlet temsiliyeti esasında değil, ümmet temsiliyeti esasında olmalı. Nasıl ki Resulullah Efendimiz (sav)’in ordusunda, Mekke’nin fethi esnasında, her kavim-kabile kendi sancağı altında yerini alıyor idiyse, burada da her kavmin sancağı kendisine yer bulmalıdır ki, olası sorunlu durumlarda kavmini temsil edebilmeli. Mesela en azından 500 üyeli, içinde idarî, yürütme şura vesair kurumları olan alim ve akademisyenlerden oluşan bir teşkilat neden olmasın? Bu orta vadede ümmetin tesisi için bir şemsiye yapılanma da olabilir. Misalen pek çok mevcut devletin nüfusundan katbekat fazla bir nüfusa sahip ve ümmetin asli unsuru olan Kürtlerin bugün böyle bir teşkilatta kendilerini ifade edememesi, temsil edilmemesi bile, böyle bir yapıyı nakıs ve etkisiz hale koymaya yeter. Mesela bu teşkilat mevcut yapısı ile Suriye hakkında objektif-tarafsız bir karar alabilir mi? Bu mümkün mü?
Ümmetin mevcut durumunda bu tür yapılar ebetteki çözüm noktasında yeterli değildirler, ama gereklilikleri de göz ardı edilmemelidir. Bütün ile elde edilemeyen imkânlar, tümden de elden çıkarılmamalıdır. Ümmetin vahdeti duası ile... Allah’a emanetsiniz.