Mustafa Karakaş/Analiz
2.Dünya savaşının sonunda özellikle Orta Doğu coğrafyasında paktlar, birlikler, ittifaklar aldı başını gitti. Şüphesiz İslam dünyasındaki ülkelerin birleşmesi küresel emperyalizme ve o dönemdeki önemli aktör olan yayılmacı sosyalizme karşı tebrik edilmesi gereken bir tavırdır. Ne var ki Arap Birliği ne emperyalizmin saldırılarını durdurabildi ne sosyalizmin yayılmasını engelleyebildi.
Kuruluş amacından uzaklaştı
Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Suudi Arabistan ve Ürdün tarafından Merkezi Kahire olarak kurulan ve bugün üye sayısı 22 olan bu birlik Arap ülkeleri arasında işbirliğini artırmak ve bölgesel tehditlerle birlikte mücadele etmek amacı ile kurulmuştu.
Birlik ne ekonomik ne kültürel ne de siyasal olarak belirlenen hedeflere ulaşamadı. Kuruluşundan 3 yıl sonra Filistin topraklarında kurulan Siyonist rejimi engelleyememiş olması, sonraki süreçlerde Filistin-israil çatışmasında üslenmesi gereken tarihi rolleri oldukça cüz`i olarak üslenmesi bu birliğin kurulma nedeninin sorgulanmasına neden olmuştur.
Kendi kurallarını önce kendisi çiğnemiştir
Bu birliğin 1948 yılında israile karşı aldığı boykotu zaman içerisinde caydırıcılığa dönüştürememesi zafiyet doğurmuş ve ilerleyen süreçlerde birlik ülkesi ülkeler İsrail rejimi ile diplomatik görüşmelere girerek birliğin kuruluş felsefesini ayaklar altına almıştır.
Ürdün ve Mısır'ın 1979 ve 1994 yıllarında işgalci rejimle barış anlaşmaları imzalamaları, üye ülkelerden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri`nin son yıllarda israille ekonomik ilişkiler geliştirmeleri, Mısır`ın işgal rejimi İsrail ile 15 milyar dolarlık bir anlaşma imzalaması zaten ciddi bir çabası olmayan birliği atıl bir duruma düşürmüştür.
Arap Birliği`nin Suriye ve Yemen meselelerinde sorunları çözme adına inisiyatif alamayışı, Körfez krizinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn`in Katar`a yönelik saldırgan ambargo uygulamasını masaya yatıramaması da son dönem başarısızlıklarının başlıca delilleridir.
Varlık nedeni sorgulanmaya başlandı
Bu başarısızlık birlik üyesi ülkelerin başka paktlara da yönelmesine neden olmaktadır. Örneğin 2016 yılında 27`nci kez düzenlenen Arap Birliği yıllık zirvesine ev sahipliği yapması beklenen Fas`ın “birlik ülkeleri arasındaki görüş ayrılıkları” nedeniyle bu kararından vazgeçmesi yaşanan kan kaybını özetler mahiyettedir.
Son olarak ABD`nin Kudüs kararı ile bir kez daha toplanan Arap Birliği yayınladığı karar metninde ABD`ye Kudüs hakkındaki kararını iptal etmesi çağrısında bulundu. "ABD bu kararını geri almazsa ne gibi bir yaptırım uygulanabilir" sorusu elbette birlik içerisinde cevaplandırılmamış bir sorudur.
Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil açılış sırasında Washington Büyükelçiliğinin Kudüs'e taşımasına mani olmak için ABD'ye ekonomik ambargo uygulanması çağrısında bulundu ise de birliğin karar metninde böyle bir tavsiyenin bahsi bile geçmemektedir.
Emperyalizme teşne olmuştur
Bundan 73 yıl önce kurulan birlik, ne Arap İslam halkını temsil etmekte ne de İslam dünyasının sorunlarına çözüm üretme adına bir özveride bulunmaktadır. Hatta görünen o ki bu birlik sorunları halının altına süpüren ve Batı emperyalizminin politikalarını Arapçaya çeviren bir oluşuma dönüşmüştür.