Irak Kürdistanı`nda Bağımsızlık Referandumu -1-

Strateji, Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM) “Riskler, Tehditler ve Olasılıklar Bağlamında Irak Kürdistanı`nda Bağımsızlık Referandumu” başlıklı bir analiz yayınladı. Analizde, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi`nde 25 Eylül`de yapılması planlanan ‘Bağımsızlık Referandumu` yerel, bölgesel ve küresel dinamikler açısından ele alınıp inceleniyor.

Ekleme: 14.08.2017 12:59:00 / Güncelleme: 14.08.2017 12:59:00 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için 

Mehmet Tahir Özsoy/ DOĞRUHABER

Irak Kürdistanı`nda Bağımsızlık Referandumu -1

Riskler, Tehditler Ve Olasılıklar

İşgal sonrası hazırlanan Irak anayasası, Kürdistan bölgesi için federasyonu öngörüyordu. Kerkük dâhil, tartışmalı yerlerin statüsü ise referandumu öngören 140. maddeye bırakılmıştı. Ancak Bağdat ile Erbil arasında yaşanan ve bir türlü giderilemeyen güven bunalımı, bunun ikili ilişkilere yansıyan olumsuzlukları, ardından Musul başta olmak üzere baş gösteren DEAŞ işgali ve DEAŞ'la mücadele sürecinde tarafların özellikle tartışmalı bölgeler üzerindeki etki alanlarını değiştiren bir takım fiilî durumlar, Kürt bölgesinin öngörülen federasyon sistemine rağmen Bağdat'la birlikteliğini sürdürmesinin güçlüklerini ortaya çıkardı. 25 Eylül 2017'de yapılacağı söylenen bağımsızlık referandumu, eş zamanlı olarak bağımsızlık ilanını içermemektedir. Ancak bağımsızlık fikri, uzun ve zorlu bir mücadele serüvenine sahip Güney Kürtlerinin geleceğe dair hayallerinin en başındaki yerini hep koruyagelmiştir.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani'nin, bu konuda defaatle verdiği beyanatlarda, bağımsızlığın Kürtlerin en doğal hakkı olduğunu ancak bunun bir zamanlama meselesi olduğunu, zamanı gelince bağımsızlığın ilan edileceğini belirtmesi, taşınan umuda yapılan vurguyu dile getirmesi açısından önemlidir. Nitekim 7 Haziran'da farklı parti temsilcilerinden oluşan kurulun yaptığı toplantı sonrasında, uzun süredir tartışması yapılan referandum tarihinin ilan edilmesiyle beraber konu bağlamındaki tartışmalar daha da yoğunlaşmaya başladı. Herhangi bir engelle karşılaşmadan referandum yapılabilirse çıkacak karar doğrultusunda tartışmaların daha da yoğunlaşması beklenmektedir.

Bağımsızlık referandumu etrafındaki tartışmalar beş başlık etrafında ele alınabilir:

1-IKBY Kürtlerinin bağımsızlık temalı kendi iç tartışmaları

2-Kürtlerle Bağdat yönetimi arasında alevlenen tartışmalar,

3-Bünyesinde Kürt nüfus barındıran komşu ülkelerin tartışmaya kattıkları boyut,

4-Suudi Arabistan ve İsrail başta olmak üzere tartışmaların bölgesel boyuta taşınması,

5-Küresel güçlerin bağımsızlık referandumuna yaklaşımları.

IKBY KÜRTLERİNİN BAĞIMSIZLIK TEMALI KENDİ İÇ TARTIŞMALARI

Yaklaşan referandum tarihine bağlı olarak alevlenen iç ve dış tartışmalara bakıldığında dinamik etkenlerin büyük oranda referandum ve bununla bağlantılı bağımsızlık fikrinin karşısında konumlandığını görmek zor değildir. Belki de en ciddi handikap, Kürt partilerin kendi aralarında yaşadıkları iç tartışmalar ve çekişmelerdir. Yaklaşık bir yıl önce yayımladığımız “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde Bağımsızlık ve Başkanlık Tartışmaları" başlıklı analizimizin bir bölümünde Kürt partilerinin yaşadıkları iç çelişki ve tartışmalarla ilgili olarak şuna değinmiştik: “Bağımsızlığın siyasî olarak keskin bir karşıtlık düzleminde tartışılması, meselenin reel olarak değerlendirilmesini de zorlaştırmaktadır. Bu nedenle konunun bütüncül bir şekilde ele alınmasını sağlayacak şu sorular cevapsız kalmaktadır:

-Mevcut şartlarda olası bir bağımsızlık adımı, Bölgesel Yönetimi nasıl etkileyecektir?

-Uluslararası ve bölgesel güçler buna nasıl bir tepki verecektir?

-Bağımsızlık ilanıyla beraber Irak merkezî hükümeti nasıl bir reaksiyon gösterecektir?

-Kürdistan yönetimi, özellikle olası karşı reaksiyonları ne oranda göğüsleyebilecektir?

-Erbil ve Süleymaniye ekseninde fiilî bir siyasî bölünmüşlük içerisinde bulunan, başka bir ifadeyle siyasî bütünlüğün/ulusal birliğin henüz oluşturulamadığı bir ortamda bağımsızlık yönünde atılacak bir adım ne tür olumsuz sonuçlar doğuracaktır?

-IKBY'deki etkili grupların farklı güç odaklarına dayanarak yürüttükleri “Barzani/başkanlık" karşıtlığı, bağımsızlık fikrine ne oranda olanak tanımaktadır?"

Bu tartışmalar bugün hâlâ güncelliğini korumaktadır. Bölgesel ve küresel güçler pozisyonlarını az çok belli etmişlerdir. Ancak Kürdistan bölgesi, referandum tarihinin belirlendiği şu dönemde bile Erbil ve Süleymaniye arasında bariz bir bölünmüşlük hâlini sürdürmektedir. Prensip olarak hiçbir parti bağımsızlık fikrine doğrudan karşı çıkmamaktadır. Bağımsızlık fikrine karşı çıkmak, Kürtlerin neredeyse yüzyıllık hayallerine karşı çıkmak anlamına gelecektir ki hiçbir parti bunun oluşturacağı ağır faturayla yüzleşme cesareti gösterememektedir. Bunun yerine başkanlık tartışmaları, Barzani'nin yetkileri, başkanlık seçimi, başkanlık makamının kritik kurumlar üzerindeki geniş yetkileri, ekonomik sıkıntılar, maaş kesintileri gibi tali konular gerekçe gösterilerek sürdürülmekte; bağımsızlık fikri konusunda dolaylı bir muhalefet görüntüsü sergilenmektedir. Referandum tarihinin kararlaştırıldığı 7 Haziran toplantısında üzerinde uzlaşılan maddelerden birisi de şudur: “Referanduma kadar tüm siyasî taraflar, ulusal birliğin oluşturulması, parlamentonun aktifleştirilmesi ve iç sorunların çözümü konusunda anlaştı." Bu madde, Mesud Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)'ne muhalif partilerin çekincelerini bertaraf etmeye yönelik adımı gibi görünse de, toplantıya Goran ve Komala İslâmî'nin katılmaması, ardından da Yekgirtuya İslâmî (Kürdistan İslâmî Birliği) Partisi ile Celal Talabani'nin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)'nden ayrılma Goran (Değişim) Hareketi'nin bir araya gelerek iç sorunların çözümünü önceleyen ortak deklarasyon yayımlaması, bağımsızlığın ön şartı olan ulusal birliğin sağlanmasının hâlen bile ne denli güç olduğunu ortaya koymuştur.

Yekgirtu ile Goran'ın yayımladıkları ortak bildiride “Hiç kimse, tek taraflı irade dayatarak referandum meselesini siyasî kazanım veya pazarlık konusu haline getirmemeli" maddesine yer vermesi, başından beri KDP'ye muhalif olan partilerin Mesud Barzani'ye yönelttikleri ağır eleştirilerden birisine yapılan atıftan ibaretti. Çünkü muhalif partilerin bağımsızlık konusunda Barzani'ye yönelttikleri en ağır itham, Barzani'nin aslında kendi başkanlık statüsünü korumak için bağımsızlık arayışını bir iç siyasî malzeme olarak kullanarak konumunu muhafaza etmeye çalıştığı yönündedir. Nitekim bağımsızlık referandumuna destek hususunda Avrupa turuna çıkan Mesud Barzani için KYB Merkez Komite Üyesi Ata Seravi'nin Kurdpress ajansına yaptığı açıklama, Goran ve Ali Bapir'in Komala İslâmî (İslâm Cemaati) Partisi gibi partilerden sonra KYB'nin de bağımsızlıkla ilgili olumsuz tavrına ışık tutmaktadır. “Böylesi bir dönemde Kürdistan Bölgesi'nin iç durumunu düzeltmek her şeyden daha önemlidir. Mesud Barzani, Avrupa'ya değil, Süleymaniye'ye gitmeliydi." diyen Seravi, devamında şunları söylüyordu: “Barzani'nin Avrupa ziyareti, kendisinin Kürdistan Bölgesi'ndeki başkanlığının yasa dışılığını ve bu makamın gayri meşruluğunu örtbas etmeye yöneliktir. Kürdistan halkının büyük çoğunluğu, Barzani'nin bağımsızlığa hiçbir şekilde inanmadığını düşünüyor. Kürdistan Bölgesi halkı seçimlere katılarak meclise milletvekillerini gönderdi ama Barzani bu meclisi kapattı. Mesud Barzani, başkanlıktaki yasal süresi biteli iki yıl olmasına rağmen iktidardan çekilmeye yanaşmıyor."

Temmuz ayının ortalarında Komal, KYB ve Goran temsilcilerinin Bağdat'ta Irak Ulusal Koalisyonu Başkanı Ammar el-Hekim ile yaptıkları toplantıda Ammar el-Hekim, “Biz, Kürdistan referandumunu engellemek için her çabayı göstereceğiz." demiş; bu sözler el-Hekim'in Kürtleri tehdit ettiği yorumlarına yol açmıştı. Bunun üzerine toplantıya katılan partiler ortak bir bildiri yayımlayarak Ammar el-Hekim'in Kürtleri tehdit ettiği yönündeki iddiaları reddetmişlerdir. Söz konusu partilerin temsilcilerinin yayımladıkları dört maddelik bildiride yer verdikleri görüşler, aslında muhalif Kürt partiler ile KDP arasında var olan çelişkinin ne denli derin olduğunu göstermektedir. Bildiride, Ammar el-Hekim'in Kürtleri tehdit etmediği, aksine Kürdistan bölgesinin önündeki tehditleri sıraladığı ve İran'ın razı olmadığını aktardığı belirtilmiş; Kürdistan Bölgesi'ndeki güvenliğin bozulmasının uzak bir ihtimal olmadığı vurgulanmıştır. Komşu ülkelerin tutumunun da Ammar el-Hekim tarafından söz konusu partilerle paylaşıldığı, Iraklı siyasî liderlerin referandumun felaket getireceğini düşündükleri ve son olarak Kürdistan bölgesindeki siyasî partiler arasında derin görüş ayrılıkları bulunduğu bilgisi bildiride yer alan diğer hususlardır. Bu partiler, yayımladıkları bildiride, Ammar el-Hekim'in sözleri ile benzer çekinceleri taşıyan bazı Kürt aydınlarının söyledikleri arasında bir fark bulunmadığına inandıklarını da ifade etmişlerdir.

Bunun yanında şartların olgunlaşma meselesi, Bağdat merkezî hükümeti ile federasyon bağlantılı görüşmelerin yapılmasının devam edilmesi gibi gerekçeler de öne sürülmektedir ki bu durum aslında biraz da farklı partilerin farklı bölgesel partnerlerle kurdukları ilişkinin yansımalarını taşımaktadır. Her hâlükârda DEAŞ saldırıları karşısında bir müddet soğumaya bırakılan Kürt partiler arasındaki şiddetli çekişmeler, DEAŞ'ın önemli oranda geriletilmesinden sonra yeniden ısınmış durumdadır. Bağımsızlık referandumu ise, KDP muhalifi partilerce Barzani'nin kendi statüsünü kalıcılaştırmak ve ailesinin geleceğini sağlama almak için gündeme getirdiği şeklinde değerlendirilmektedir; bu durum var olan ayrılıkları daha da derinleştirmektedir. Türkiye, İran ve Bağdat yönetiminin şiddetle karşı çıktığı bağımsızlık fikrine karşı asıl çatlakların içeride yaşanıyor olması, bağımsızlık olasılığının önündeki en önemli engeldir. Kendi içerisinde bağımsızlığın ön koşulu olan iç bütünleşmeyi sağlayamama olasılığı, Kürtler açısından bağımsızlık fikrinin de gerçekleşememe olasılığını beraberinde getiren en ciddi handikap olarak görünmektedir. Kaldı ki şu anda Erbil ile Süleymaniye arasında yaşanan “de facto" ayrışmışlık hâli kalıcı hâle gelmeye başlarsa sadece Erbil'le sınırlı bağımsızlık adımının da pratikte bir etkisi ve geçerliliği olamayacaktır. Irak genelinde yaşanan fiilî durum -ki farklı aidiyeti olan unsurların bir arada yaşama iradeleri büyük oranda kırıldı- Kürtler için bağımsızlık yolunda önemli fırsatlar sunmaktadır. Ancak merkezî hükümetin otoritesinin giderek yayılıp genişlemesinin yanı sıra Kürtlerde baş gösteren ayrışma, ortaya çıkan fırsatın önündeki en önemli risklerden birisi haline dönüşmüştür.

KÜRTLERLE BAĞDAT YÖNETİMİ ARASINDA ALEVLENEN TARTIŞMALAR

Bağımsızlık projesinin önündeki engellerden biri de merkezî Bağdat hükümeti ile yaşanan sert tartışmalardır. Tartışmaların odağında ise tarafların yükümlülüklerini yerine getirmedikleri yönündeki karşılıklı suçlamalar bulunmaktadır. Peşmergenin silahlandırılması, merkezî bütçeden alınması gereken pay, tartışmalı bölgelerin statüsü üzerine dinmeyen tartışmalar ve öngörülen referandumun bir türlü yapılamaması, Kürdistan bölgesinin merkezî hükümete rağmen yaptığı petrol ihracatı gibi birçok husus, merkezî yönetim ile Kürt yönetimi arasındaki sorunların temelini oluşturmaktadır. Bu konuda çoğu kez restleşmelere varan karşılıklı suçlamalar birbirini izlemektedir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Kürdistan bölgesi zaten “şartlar müsait hale geldiğinde" bağımsızlık adımını atacağı yönünde bir ajandaya sahiptir. Mesud Barzani'nin dilinden bu şekilde defalarca dökülen bir arzu olarak bağımsızlık, bu yönde bir adım atılırken yanı başındaki komşularla çatışarak değil, uzlaşarak hareket edilmesi yönündedir. Ancak uzun zamandır Bağdat yönetimiyle yaşanan ve çözülmesinden umut kesilen sorunlar, Kürt yönetiminde çarenin bağımsızlık adımı atmak olabileceği kanaatini oluşturmuştur. Buna karşı Bağdat yönetiminin “kurumsal" bir tavrı bulunmaktadır: Bağımsızlığı asla kabul etmemek. Belki de şu sıralar merkezî hükümetle Kürt yönetimi arasında düğümlenen yapısal sorunların temelinde aslında iki tarafın bağımsızlık fikri karşısında birbirine zıt tutumları yatmaktadır. Dolayısıyla Kürtlerin bağımsızlık talebini de merkezî hükümetin karşı tutumunu da taraflar arasında cereyan eden belli başlı sorunlar üzerinden okumak yerine meseleye şu açıdan yaklaşmak daha anlamlıdır: “Kürtler bağımsızlık ilan etmeli mi? Bağımsızlık Kürtlerin hakkı mı, değil mi?"

Şüphesiz ki IKBY Kürtleri bu hakkı kendilerinde görüyorlar ve bunun için gerekçelerini de ortaya koyuyorlar. Çevrelerindeki her ulusun bir devletinin olduğunu, bölgenin en kadîm halklarından biri olan Kürtlerin de devlet kurma hakkının olduğunu açıkça dile getiriyorlar. Üstelik küresel güçlerin bölgesel partnerlerle beraber Irak'ı işgal etmesinden sonra yaşanan iç çatışmalar, farklı unsurlar arasında oluşan güvensizlik ve bunun bir arada yaşama azmini büyük oranda zedelemesi, ayrıca neredeyse yüzyıllık bir geçmişe dayanan Irak içerisindeki Kürt trajedileri, oluşan fiilî durum karşısında yegâne çözümün artık ortaklık değil, komşuluk ilişkisinin olacağı, bunun daha isabetli olacağına dair kanaatleri pekiştirmiş durumdadır. Kürtlerin bağımsızlık fikrine karşı çıkan Bağdat yönetimi ile birlikte bağımsızlık girişimine karşı çıkanların, bu karşıtlığı sadece kendi “ulusal güvenlik" sorunları bağlamında ele almaları, Kürt meselesi karşısında eski baskıcı alışkanlıklarını devam ettirmek istedikleri kaygısına yol açmaktadır. Genel durum bu yönde olsa da, yine de Erbil ile Bağdat arasında yaşanan tartışmalarda tarafların bağımsızlıkla ilgili gerekçelerini kısaca kendi dillerinden okumakta yarar vardır.                             

Devamı yarın…