1. Kalbin Müslümanlara buğzetmekten, bidatlerden ve dünya kaygısından arınması. Zira kalbinin bütün himmetini dünya işlerine hasreden bir kimsenin gece kalkıp ibadet etmesi mümkün değildir. Eğer kalkarsa da namazı hakkında değil, dünya kaygıları hakkında düşünmeye dalar, vesveselerin içerisinde kıvranıp durur.
2. Emelin kısaltılmasıyla beraber kalpten ayrılmayan ezici bir korkudur. Kişi ahiretin şiddetlerini, cehennemin o korkunç derekelerini düşündüğü zaman, elbette uykusu kaçar, tedbir alması ve hazırlıklı bulunması iştiyakı oldukça kabarır. Nitekim Tavus b. Keysan şöyle demiştir: ‹Cehennemin hatırlanması, abidelerin uykusunu kaçırır!`
3.Gece ibadetinin faziletini bu konuya delâlet eden ayet, haber ve eserleri dinlemek suretiyle bilmeli ki, ümidi kuvvetlensin ve sevaba karşı şevki artsın. Şevk de kendisini daha fazla sevap ve cennetlerin derecelerini elde etmeye teşvik etsin.
4. Allah`ı sevmek, kul Allah`ı sevdiği zaman, şüphesiz ki, Allah ile baş başa kalmayı da sever ve onun münacatından lezzet alır. Böylece sahibi ile yaptığı münacattan lezzet duymayı uzak bir ihtimal saymak uygun değildir. Zira böyle bir lezzetin varlığına hem akıl, hem de nakil şahitlik eder!
Aklın Şahitliği
Güzelliğinden ötürü herhangi bir şahsa veya nimet ve servetinden dolayı padişaha âşık olanın hâli dikkate alınsın ve ibretle bakılsın ki, bu âşık, maşuku ile baş başa kaldığında münacatından nasıl lezzet alıyor? Ta sabahlara kadar nasıl da uyku kendisini tutmuyor?
Şayet ‘Güzele bakmak insana bir zevk verir. Allah Teâlâ ise, görülmez› dersen; bil ki, eğer güzel olan sevgili perdenin arkasında veya karanlık bir evde bulunuyorsa dahi âşık ona bakmaksızın ve hiçbir şey ummaksızın sadece O›nun komşusu olmaktan lezzet, O`na âşık olduğunu izhar etmek ve duyulacak bir yerden ağzıyla bunu ikrar etmekten zevk alır.
Naklin Şahitliği
Bu hakikatin varlığına gece ibadetine devam edenlerin o ibadetten lezzet aldıkları, âşığın visal gecesini kısa saydığı gibi geceyi kısa saydıkları şahitlik etmekte ve delil olmaktadır.
Ali b. Bekkâr şöyle demiştir: ‹Kırk seneden beri fecrin doğuşundan başka beni üzen bir şey olmamıştır`.
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: ‹Güneş battığı zaman, rabbimle baş başa kalacağım için karanlığa seviniyorum, doğduğunda halkın gelip beni meşgul edeceğinden korktuğumdan ötürü üzülüyorum`.
Ebu Süleyman ed-Dârânî şöyle demektedir: ‘Gece ehli, gecelerinden, oyun ehlinin oyunlarından aldıkları lezzetin daha âlâsını alırlar. Eğer gece olmasaydı dünyada kalmayı sevmezdim`. Yine şöyle demiştir: ‘Eğer Allah Teâlâ, gece ehline amellerinin sevabına karşılık olarak onlara verdiği lezzeti saysaydı, muhakkak ki o zevk amellerinin sevabından daha fazla olurdu`.
İbn Münkedir şöyle demiştir: ‹Dünya lezzetlerinden ancak üç şey kalmıştır: a) Gece ibadeti, b) Arkadaşların bir araya gelmesi, c) Cemaatle kılınan namaz`.
Sahih bir haberde Câbir b. Abdullah, Hz. Peygamber`den (s.a) şöyle rivayet eder:
“Gece bir saat vardır ki o saatte Müslüman bir kul Allah Teâlâ`dan hayırlı bir iş istediği takdirde Allah Teâlâ ona o hayrı muhakkak ihsan buyurur.”
Diğer bir rivayet şöyledir: ‘Kul, o saatte dünya ve ahiret işinden hayırlı bir işi Allah›tan talep ederse, Allah Teâlâ muhakkak o kuluna onu ihsan buyurur`.
Bu saat, her gecede mevcuttur. Zaten geceleyin ibadete devam edenlerin hedefi, bu saattir. Kadir gecesinin Ramazan ayında ve şerefli saatin cuma gününde gizlenmiş olduğu gibi, bu saat de gecenin içinde gizlenmiştir. O saat, daha önceden bahsi geçen rahmet rüzgârlarının estiği saattir.
İhya-ı Ulumid-din
Ramazaniye
Oruç İbadetinden Kimler Muaf Tutulabilir?
Kuran`ı Kerim`de sabit olduğu üzere Allah (cc) hiçbir kuluna kaldıramayacağı bir yükü yüklemez. Aynı durum oruç ibadeti için de geçerlidir. Bazı ruhsatlar vardır ki kişi bunlarla oruçtan muaf tutulur. Bu ruhsatlar sırayla şu şekilde zikredilebilir;
1-Yaşlı erkek ve kadınlar; oruç tutmanın, kendilerine oldukça zor gelen yaşlı erkek ve kadınlar her bir gün için bir fakiri doyururlar. Allah (cc) oruç ayetinin geçtiği Bakara suresinde şöyle buyuruyor; “…Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksulu (doyuracak şekilde) fidye verir…” (Bakara 184)
2- Hastalık; kişi ölümcül bir hastalığa yakalanmışsa ve hasta olduğu günlerde oruç tutamıyorsa her gün için bir fidye verir. Fakat hastalığı, tedavi yoluyla sonradan şifa bulacak türdense sonradan kazasını yapar. Bakara suresinde hastalarla ilgili şu ayet varid olmuştur;
“…Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir.” (Bakara 184)
3- Hastalığa veya ölüme sebebiyet verecek kadar susama ve acıkma; oruç tutan kimse orucuna devam ettiği takdirde hastalanma veya çok daha kötüsü olan ölme riski taşıyorsa orucunu bozabilir. Mesela su içmediği için böbreklerinden birini veya ikisini kaybetme korkusu taşıyan ya da aç kaldığından dolayı şeker ve tansiyon gibi bazen helak edici bir hastalığa yakalanma riski varsa kişi orucunu yiyebilir. Sonrasında ise kazasını yapar.
4- Yolculuk; yolculuğu 85 km ve yukarı olan kimse oruç tutmaya güç yetirse de yetirmese de oruç tutmama konusunda muhayyerdir. Eğer arkadaşlarıyla birlikte yolculuğa çıkar da arkadaşlarının çoğu oruçsuz ise ve kendisinin yiyecek ve içecek nafakası da ayrıysa oruç tutması daha iyidir. Çünkü Allah (cc) mutlak olarak “…Oruç tutmanız daha hayırlıdır.”(Bakara 184) diye buyuruyor.
5- Hamile veya süt emziren kadın; böyle bir durumda olan kadın oruç tuttuğu takdirde kendi nefisine bir zarar gelmesinden korkarsa oruç tutmayabilir. Sonrasında kazasını yapar. Fakat kendisine değil de çocuğuna bir zarar gelmesinden dolayı oruç tutmazsa hem kazasını yapar hem de fidye verir.
6- Kendisini zorlayan bir işte çalışan kimse; orucun tutulmamasıyla ilgili ruhsatlar yukarı zikredilenlerden ibarettir. Fakat bazı âlimler bu ruhsatlara bir de zor işlerde çalışan kimseleri dâhil etmiştir. Bazı Hanbeli imamları derki: eğer kişinin çalıştığı iş çok zorsa ve işi terk etmesine geçim sıkıntısına sebebiyet verecekse orucunu bozar daha sonra kazasını yapar. Bu durumda olan kimse geceden niyetini getirir zorlandığı yerde orucunu bozar.
Kavramlar
Azim
Azim (azm); Sözlükte “ısrarla istemek, kastetmek, karar vermek, kesin karar, irade, sabır” gibi anlamlara gelir. Kur`an-ı Kerim`de beş ayette “iyilikte sebat ve kararlılık”, dört ayette de fiil şekliyle “kesin karar vermek” anlamında olmak üzere toplam dokuz yerde geçmektedir.
Bir işin yapılmasından önceki aklî teemmüllerle psikolojik arzu ve eğilimlerin doğurduğu tereddüt döneminden sonra o işi şu veya bu şekilde yapmak hususunda bir tercihe ulaşılırsa bundan azim, ulaşılmazsa tereddüt ve şaşkınlık hali doğar.
Müslüman düşünürler, dinî ve ahlâkî davranışlar için, zihinde tasavvur edilmelerinden başlamak üzere, fiilen gerçekleşinceye kadar birtakım safhalar kabul ederler. Gazali, bunları fiilin zihinde doğması, tabii ilgi, hüküm, azim veya kasıt ve amel şeklinde sıralamış ve incelemiştir. İlk üç safhada henüz kesin bir karar ve niyet bulunmadığı ve bunlar irade dışı olduğu için insan, bu safhalarda sorumlu tutulamaz. Azim, aynı zamanda niyet ve kasıt safhası olduğundan insanın sorumluluğu bu noktada başlar.
Tasavvufta, Hakk`ın yolunu tutan bir sâlikin bu yolda ayak bağı olan her şeyi söküp atmasına, ne kadar zor ve acı olursa olsun, bu yolda kendisine yardımcı olan ve rehberlik eden her şeyle uyum halinde olmasına azim denir.
Kısaca Azim, bütün maddî-manevi, bedenî-ruhi kuvvetleri toplayıp hedefe yöneltmektir.
Keşkül
GÖNÜLSÜZ GÖNÜL
Abdülhak Hâmid` in evindeki sohbette, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılır. Yaşı geçmiş bir hanım, Abdülhak Hamid` e döner ve:
-Efendim, gönül kocamaz! der.
Hamid cevap verir:
-Kocamaz ama kocamış bir vücut içinde oturmak da istemez.
BÖYLE KORUNUR
Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder. Birgün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak:
-Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim edilen şeylere hiç el sürmemişsin, aferin!
RAMAZAN RİSALESİ
ALTINCI NÜKTE
Evet, bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur`an ile bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra bir hüccet-i katıadır. Evet, nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında belki her senede, ya cülûs-u hümayûn namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyetini, o günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan yirmi sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal`i; o yirmi sekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur`an-ı Hakîm`i Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir. Madem Ramazan o bayramdır; elbette bir derece, süflî ve hayvanî meşagilden insanları çekmek için oruca emredilecek. Ve o orucun ekmeli ise: Mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani: Muharremattan, malayaniyattan çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevk etmektir. Meselâ: Dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak. Ve o lisanı, tilavet-i Kur`an ve zikir ve tesbih ve salavat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek... Meselâ: Gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men`edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur`an dinlemeğe sarf etmek gibi sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır. Zâten mide en büyük bir fabrika olduğu için, oruç ile ona ta`til-i eşgal ettirilse, başka küçük tezgâhlar kolayca ona ittiba ettirilebilir.
Hünkar muhallebisi
Ramazan tatlisi
MALZEMELER
1 litre süt
1.5 su bardağı toz şeker
2-3 parça damla sakızı
1 su bardağı buğday nişastası
2 yemek kaşığı su
1 çay bardağı kırılmış Antep fıstığı
ÜZERİ İÇİN
Frenk üzümü
File Antep fıstığı
NASIL YAPILIR?
Süt, toz şeker ve damla sakızını bir tencereye alıp karıştırın. Nişasta ve suyu karıştırıp kaynama noktasına gelen karışıma ilave edin. Kırılmış Antep fıstığını da ekleyip muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Muhallebiyi suyla ıslattığınız bir kaba 2 parmak kalınlığında olacak şekilde dökün. Soğuduktan sonra dilimleyin. Frenk üzümü ve file Antep fıstığı ile süsleyerek servis yapın.