Psikolojik sorunların çözümünde İslam modeli

İnandığımız ya da iman ettiğimiz din veya inanç sistemi bizim psikopatolojik takvimimizi şekillendirebilir mi?

Ekleme: 09.05.2017 11:11:00 / Güncelleme: 09.05.2017 11:11:00 / Söz ve Kalem / Diyarbakır Haberleri
Destek için 

Bismillahirrahmanirrahim

Sosyal bilimlerin bir kolu olan psikoloji uzun yıllar dine karşı antipatiyle yaklaşmıştır. Hatta Freud ve onun çizgisini takip edenler özellikle metafizik varlıkların varlığını kabul eden inançları, tehlikeli bir düşman ve psikopatolojik problemlerin sebeplerinden bir olarak görmüşlerdir. Bu yüzden bir dönem psikolog ve psikyatristler için  ‘`Tanrısız bir yüzyılın papazları ‘` denmiştir.(Aktaran Korkmaz,2012)

Peki, böyle düşünenlere göre dini inançlar nasıl ortaya çıkmıştı?

Dinî inançlar ölüm korkusunu ve belirsizliğin oluşturduğu korkuyu azaltmak için insanlar tarafından geliştirilmişti.
Dinî inançlar insan beyni dinî inancı oluşturma kapasitesine sahip olduğu için vardı.
Doğaüstü inançlar yaratıcı düşünce ve delüzyonlarla ilişkiliydi.
Din insanların evrimsel “otoriteye uyma” davranışlarının sonucuydu.(Eşel,2009)
Psikoloji-inanç ilişkisi ne düzeyde olmalıdır buna kesin bir yanıt vermek günümüz bilim çevrelerince zor olsa da modern psikolojinin isimlerini hürmetle andığı Jung, Adler ve Allport gibi isimler inancı hiçte psikolojinin uzağında bir yere koymamışlardı. Jung, dinin insan ruhunda önemli bir fonksiyonu olduğunu ve dinin mevcut olmaması durumunda, bireylerin çeşitli nevroz ve psikoz türlerine kurban gittiğini öne sürmüştü. Aynı şekilde Adler Erikson (1985), dinin büyümekte olan çocukta iman, güven, ego gibi nitelikleri evrenselleştirdiğini belirtmiş ve dinin gelişimini tamamlamış, sağlıklı bir kişiliğin oluşumunda hayati bir önemi olduğunu ifade etmişti. Erikson`a göre ise din, insanın yaşamını daha anlamlı kılıyor, din ortadan çıkarılınca insan yaşamı belirsizlik ve umutsuzlukla dolabiliyordu.

Tıpkı Erikson gibi Gordon Allport da dinî yönelimin sağlıklı yetişkin bir kişilik oluşturduğuna inanıyordu.

Allport`a göre bir insanın dini, kişinin yaradılışa ve Yaradan‟la bağ kurma yolunda yaptığı cüretkâr bir girişimdir. Doğru bir şekilde ait olduğu o yüce bağlamı keşfederek kendi kişiliğini genişletmek ve tamamlamak, o kişinin nihaî teşebbüsüdür.  (akt. Haque,2000)

Ayrıca Günümüz psikanalistleri de dine eskisi kadar olumsuz bakmamaktadır. Hatta bazı psikologlar din adamlarının, ruhsal sağlığı koruma hareketinin ilk halkasını oluşturduklarını kabul etmektedir. Özellikle son dönemde, dini inanç ve uygulamalar ile ruh sağlığı arasında anlamlı düzeyde olumlu ilişkiler tespit eden birçok tecrübî araştırma yapılmaktadır. Konuyla ilgili 43 araştırmayı inceleyen Rew ve Wong, çalışmaların % 84`ünde din ile sağlık arasında olumlu bir ilişki bulunduğunu tespit etmiştir (Güven, 2008,akt. Altun,2015)

Peki, bütün inanç sistemleri psikolojik rahatsızlıklara karşı önleyici ve tedavi edici bir yapıya sahip midir?

Bu konuyla alakalı olarak Amerika da (1999) yaşayan farklı inanç gruplarıyla yapılan ve 80 den fazla çalışmanın sonuçları analiz edildiği bir çalışmadan elde edilen bulgular, her inancın insan psikolojisi üzerinde aynı etkiyi doğurmadığını ortaya çıkarmıştır.  Araştırmada farklı inanca sahip insanların depresyon yaşama riski incelenmiştir.

Analiz sonuçlarından ilki Musevi (veya Yahudi) olanların depresyon yaşama riskinin diğer inanç gruplarına göre iki kat fazla olduğu göstermiştir.  Katolik veya Protestanlarda inancın depresyon üzerinde herhangi bir onarıcı etkisinin olmadığını göstermiştir (Emccullough, Blarson,1999)  bu araştırmada İslamın depresyonla mücadelede nasıl bir etkiye sahip olduğuna yer verilmemiştir.

Aynı araştırmada Yahudilerle beraber hiçbir inanca mensup olmayanlarında depresyon yaşama riskinin iki kat fazla olduğu görülmüştür. Peki, farklı inançların ruh sağlığı üzerinde farklı sonuçlar doğurmasının sebebi nedir? Neden bir Yahudi veya ateistin psikolojik sorunlar yaşama riski bu denli yüksektir. Veya neden Katolik veya Protestan bir Hıristiyan psikolojik sorunlarla baş ederken inancından güçlü bir destek alamıyor?

Bu ve benzer soruları doğrudan cevaplamak pek kolay değildir. Bu konuyla alakalı olarak Köse ve Sayar (2012) tarafından Ortadoğu`da Psikopatoloji Ve Depresyon başlıklı makale de  %90`ı Müslüman olan Ortadoğu`da psikolojik rahatsızlıklarla (özelde depresyonla) baş etmede nasıl teknikler kullanıldığına ilişkin önemli bilgilere yer verilmiştir. Araştırma da yapılan önemli tespitlerden biri deli ve veli kavramlarının Orta Doğuda ki toplumsal karşılığıyla alakalıdır. Araştırma sonuçları, Ortadoğu insanın psikolojik rahatsızlıklara bakış açısının batıya göre oldukça farklı olduğu göstermiştir. Araştırmaya göre Orta Doğu İnsanı birçok psikolojik rahatsızlığın sebebini metafizik varlıklara atfetmektedir. Psikolojik rahatsızlıkların sebepleri arasında nazar ve kötü göz gibi halk arasında kültürün izlerini taşıyan şeylerin önemli yer tuttuğu belirtilmiştir. Ortadoğu insanının psikolojik rahatsızlıklara bakış açısının anlatıldığı bir başka bölümde şizofreni gibi ciddi hastalıklara yakalanan, batılı toplumlarda toplum dışladığı birçok hastanın özellikle Türkiye gibi ülkelerde rahatlıkla toplum içerisindeki yaşantısını sürdürebildiği, bu tip hastaların aile kurabildiği ve çevresi tarafından destek gördüğü belirtilmiştir. Bir diğer önemli veri de Orta Doğuda psikopatolojik rahatsızlıklar yaşayan hastaların rahatsızlıkların çeşitleriyle alakalıdır.  Bu bölgelerde ki psikopatolojik rahatsızlıkların genellikle somatizasyon, OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) tipi rahatsızlıklar olduğu yönündedir. Araştırmacılar aşırı temiz ve hijyenik olma gibi belirtilerin görüldüğü obsesif kompülsif rahatsızlığın inançla bağlantılı olabileceğini söylenmiştir.  Fakat hem bu araştırma hem de diğer birçok araştırma İslam dinini kabul eden toplumların psikolojik rahatsızlıklara yakalanma ve bu rahatsızlıkların toplum geneline yayılma riskinin oldukça düşük olduğunu göstermektedir. Peki, İslam inancını kabul eden bir birey psikolojik sorunları ne sıklıkla yaşamakta ve bu sorunlarla nasıl mücadele etmektedir? Yapılan ibadetlerin ve diğer dini ritüellerin gerçekten ruh sağlığını koruyucu etkisi var mıdır?

Bütün inançlar -genel bir çerçeveden bakarsak- müntesiplerine öncelikli olarak ruhi doyum vermeyi, öze yöneltmeyi amaçlamaktadır. Bu gün uzak doğu ve Asya ülkeleri dünyanın dört bir tarafından, maneviyat depolamaya gelen turistleri ağırlamaktadır. Dün felsefi olan birçok  hareket bugün dinselleştirilmiş, ülkeler için bir kazanç kapısı haline dönüşmüştür.

Peki, bu çerçevede İslam nasıl bir portre çizmekte ve ruhsal sorunlara hangi pencereden bakmaktadır? Gerçekten, Ortadoğu Müslümanlarının psikolojik rahatsızlıklara bakış açısı İslam`ın gerçek bakış açısını mı yansıtmaktadır?

Bu yazı dizimizde, psikolojik rahatsızlıklarla baş etmede İslam ve diğer disiplinlerin ne tür çözüm önerileri sunduğunu ele alıp tartışacağız.  Bugün modern psikoloji ruhsuz, etten kemikten, mekanik insan anlayışından uzaklaşmaya başlamıştır. Gün geçtikçe İslami ve insani psikoterapiye daha çok yaklaşmak zorunda kaldığına inandığımız modern psikolojinin onarıcı ve yapıcı yönlerini, eksik ve hatalı yönleriyle ortaya koyup,  İslami bir bakış açısıyla boşlukları tamamlamaya çalışacağız. Maalesef bugün dahi birçok psikolojik rahatsızlığın nasıl tedavi edilebileceği bilinmemektedir. Özellikle ilaçla tedavi de birçok hasta, ilaç şirketlerinin kurbanı olmaktadır. Mücadele edilerek çözülebilecek birçok rahatsızlık aylarca süren psikoterapilere havale edilmekte ve kötü menfaatli terapistlerin kasasına para olarak dönmektedir. Bununla beraber psikolojik destek bekleyen birçok hasta ekonomik yetersizlikten destek alamamaktadır. Sonraki yazımız da depresyon tedavisinde günümüz modern psikolojinin kullandığı yöntemleri İslam psikoloji anlayışıyla karşılaştırarak inceleyeceğiz. (Devam edecek…)

Kaynakça

Altun, R. (2015). Dindarlık ve Depresyon İlişkisi, International Journal of Humanities and Education, Syf. 15-42

Emccullough, M., & Blarson, D. (1999). Religion and depression: a review of the literature. National Institute for Healthcare Research , 126–136.

Eşel, E. (2009). Dinî ve Mistik Deneyimlerin Muhtemel Bilişsel ve Nörobiyolojik Düzenekleri. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni , 193-205.

HAQUE, A. (2012). Psikoloji ve Dinin Etkileşim:Trendler ve Gelişmeler. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , 149-166.

KASAPOĞLU, A. (Bahar 2010). Kur`an`a Göre İnkâr ve Bunalım -İnkârcılığın Ruh Sağlığına Olumsuz Etkileri-. İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi , 211-235.

sayar, K., & Köse, s. (2012). Psychopathology and Depression in the Middle East. Journal of Mood Disorders , 21-28.

Ramazan DİRİ / Söz ve Kalem