Balfour Deklarasyonu: Uluslararası ihanet 105 yaşında

105 yıl önce 2 Kasım'da imzalanan Balfour Deklarasyonu, Siyonistlerin vaad edilmiş topraklar diye isimlendirdiği Filistin'de devletleşmeleri adına atılan en önemli adımdı. İngiltere tarafından yayınlanan ve Dünya Yahudilerini Filistin topraklarına göç etmeye sevk eden bu deklarasyon günümüzde yaşadığımız tüm sorunların da ana kaynağıdır. Siyonizmin devletleşmesinde Batı ülkelerinin sinsi politikalarının yanında İttihad ve Terakki yöneticilerinin aymazlığı da etkili olmuştur.

Ekleme: 02.11.2017 10:10:00 / Güncelleme: 02.11.2022 15:23:32 / Araştırma / İstanbul Haberleri
Destek için 

Mustafa KARAKAŞ/ARAŞTIRMA

1881-82 yıllarında Doğu Avrupa ve Rusya'da yükselen Yahudilik karşıtlığı sonrasında Yahudiler, Rusya'dan gemilerle Amerika Birleşik Devletleri' ne gitmeye çalışırken, bir kısmı da  “vaadedilmiş toprak” Filistin'e gitmeye başladı. Bu göç dalgasına karşı Osmanlı Devleti Filistin'e Yahudi göçünü engelleme adına Osmanlı vatandaşı olma şartını uygulamaya soktu. Bu uygulamanın ön şartı da geldikleri ülkenin vatandaşlığından vazgeçmeyi içeriyordu. 1492'de İspanya'dan Osmanlıya sığındıkları ve yüzlerce yıl bir problem oluşturmadıkları halde yeni gelenlere bu şartın ileri sürülmesinin temel nedeni tüm dünyada yükselen milliyetçilik dalgasının Yahudileri etkilemesinden çekinilmesi idi. Yahudi nüfusu bu anlamda kontrolde tutulmalı ve ilerde bağımsızlık veya otonomi isteyebilecekleri şekilde bir yerde toplanmamalıydı. Bu dönemde yani Yahudi göçünden önce Filistin'in nüfusu 400 bin civarında iken Yahudi cemaatinin nüfusu 25 bin civarındaydı

YAHUDİ KARŞITLIĞINI SİYONİSTLER Mİ TEZGÂHLADI?

Bu son gelenler önceki Yahudilerden farklıydılar ve bir organizasyon sayesinde(Siyon'u Sevenler) Kudüs'e gidiyorlardı. Batı'dan ve Rusya'dan gelen Aşkenazi Yahudilerinin pek çoğu geldikleri coğrafyanın etkisi ile (sosyalizmden etkilenmiş) Yahudi yurdu kurmanın topraktan geçtiğini savunuyor ve toprak satın alarak Filistin topraklarına kök salmayı savunuyorlardı. Öyle ki 1897'de İsviçre'nin Basel şehrinde toplanan 1. Siyonizm kongresinde “ Siyonist programı hayata geçirmek için gereken altyapının oluşturulması maksadıyla bir fon kurulması kararlaştırılmıştı.”  Bu fonda toplanan paralar Filistin'de toprak satın alınması ve bu topraklarda bir devletin altyapısının oluşturulmasına harcanacaktı. Özellikle bu kongreden sonra batı dünyasında Yahudi nefretinin tırmanması ve bu nefretten etkilenen Yahudilerin (1882-1913 yılları arasında Filistin' e 30,000-35,000 Yahudi yerleşimci gelmiştir) göç etmesinin arkasında bu kongrenin manipülasyonları da vardır. Siyonist kongre üyeleri oldukça güçlü idi ve Yahudi nefretini körükleyerek Yahudileri istedikleri noktaya kanalize ediyorlardı. Yani bu dönemde Yahudi karşıtlığının arkasında Siyonistler vardı.

‘OLMAYAN PROBLEM!:SİYONİZM'

Siyonist hedefe ulaşmak için, Mayıs 1901'de Theadar Herzl'in Abdülhamit'e Filistin'i Yahudi göçüne açma teklifi geri çevrilmişti. Abdülhamid Osmanlı'ya sığınan Yahudilerin tek bir merkezde toplanmasını engellemişti ama onu deviren ittihatçı kadrolar bu ferasetten oldukça uzaktaydı. Hatta Siyonist tehlikeden o kadar bihaberdiler ki meclisin 1911' de yapılan oturumunda Kudüs milletvekilleri Ruhi Halidi Bey, Hafız Said Bey ve Şam mebusu Şükrü el Esali, devletin Yahudilere arazi satışını engellememiş olmasını protesto eden konuşmalar yapmışlardır. Ancak üç mebus diğer üyelerce “Siyonizm gibi olmayan bir problemi gündeme getirerek Meclisin değerli zamanını harcamakla” suçlanmış ve konu kapatılmıştı.

I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA SİYONİSTLER

I. Dünya Savaşı Siyonistlerin oldukça sıkıştığı bir savaştı ve büyük bir ikilem yaşamışlardı. Zira bir yandan zar-zor ulaştıkları Filistin topraklarında varlıklarını sürdürmek istiyorlardı; diğer yandan batılı devletler Yahudi nefretini körükleyerek plandan habersiz Yahudileri Filistin'e sürükleme derdindeydiler. Siyonistler arada sıkışmış durumdaydı çünkü Osmanlı ile Batı karşı cephelerde idi. Osmanlı'dan yana olmaları durumunda kendilerini destekleyen Batı'nın desteğini kaybedecek; Batı'dan yana oldukları takdirde Filistin'deki hayatiyetleri tehdit altında olacaktı. Ünlü Siyonist figür Eliezer Ben-Yahuda ve gelecekte kurulacak olan İsrail devletinin ilk Başbakanı David Ben-Gurion Osmanlı'nın savaşı kazanacağına inanıyor; bir tabur oluşturarak Osmanlı saflarında savaşmayı öneriyordu. Bunu yaptıkları takdirde Osmanlının sempatisini kazanacaklarını ve Filistin' de bir otonom yapı kurmalarına izin verileceğini düşünmekteydiler.

Kazan kazan formülü olarak özetleyebileceğimiz bir sistem üzerine kurulu olan Siyonizm elbette B planını da yapmıştı. Bir diğer grup ise kazanan tarafın İngiltere olacağını savunarak, Yahudilerin İngiliz ordusu içinde bir grup kurmalarını savunmaktadır. İlginç bir şekilde Ben Yahuda ve Ben Gurion, kısa zaman sonra İttihatçı komutan Cemal Paşa tarafından tutuklanıp daha sonra da Filistin'den sınır dışı edilmiştir. Her ikisi de faaliyetlerini sürdürecekleri ABD'ye doğru yola çıkmış ve Ben Gurion'un pasaportuna “bir daha dönmemek üzere” yazılmıştır.

İTTİHAD ve TERAKKİ APTALLIĞI

Sonraki süreçte 30 bin Yahudi'nin Cemal Paşa tarafından göçe zorlanması “Osmanlı'nın safında kalıp savaşalım” diyen Siyonist Yahudilerin elini iyice zayıflatmış ve Mısır'ın İskenderiye şehri Yahudilerin toplanıp organize olduğu bir merkeze dönüşmüştü. İşte tam bu sıralarda İngiltere'nin Balfour Deklarasyonu Osmanlı'nın Filistin ile ilgili tüm önlemlerini yok etmeye yönelikti. Cemal Paşa'nın sürgün ettiği 30 bin Yahudi'nin intikamı yüzbinlerce Yahudi'nin Filistin'e kanalize edilmesi ile alınacaktı. Nitekim Ben Gorion, İngilizlerle birlikte Filistin topraklarına girdiğinde yaşadıkları zaferi karısına gönderdiği mektupta dile getirmektedir.

I.Dünya savaşında İngilizlerin safında olmak Siyonizm için daha kazançlıdır diye düşünen ekip Cemal Paşa'nın da (en hafif deyimle) ferasetsizliğinden dolayı oldukça güçlenmişti. İngilizler bir yandan Şerif Hüseyin gibi bir Arap milliyetçisini diğer yandan Siyonizm'i destekleyerek bir diğerinin zıttı olan iki kutbu da aynı anda idare ederek oldukça zor bir siyasetin üstesinden gelebilmişti. Osmanlı'yı yöneten İttihat ve Terakki (İT) ise yüzlerce yıldır topraklarında yaşayan ve biri(Araplar) din kardeşi olan iki halkı yönetebilme adına ciddi bir politika üretememiştir. Bu politik tıkanıklığın şüphesiz en önemli sebebi mevcut kadroların milliyetçi ve batıcı olmalarıydı.Şüphesiz yaşanan tıkanıklık milliyetçi söylem veya batıcı tutumla giderilemezdi.

BALFOUR DEKLARASYONU: SİYONİZMİN DEVLETLEŞME YOLUNDAKİ EN ÖNEMLİ ADIMI

I. Dünya savaşında Osmanlı'yı sıkıştırma manevrası olarak Şerif Hüseyin hamlesi kadar önemli olan bir diğer İngiliz hamlesi de Balfour Deklarasyonunun yayınlanması oldu. İngiliz savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Althur Balfour'un girişimiyle başlatılan deklarasyon, Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasını öngörüyordu.

Bundan 100 yıl önce 2 Kasım 1917 tarihinde Lord Arthur Balfour, uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild'e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirmiştir. Bu hamle Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudileri harekete geçirecekti.   Ne var ki İngiliz aklı Arapların öfke duymaması için deklarasyona  “ülkedeki öteki sakinlerin medeni ve dinsel haklarının ihlal edilmemesi” şartını ekleyerek Mekke Şerifi Hüseyin ile İngiltere'nin Mısır'daki Yüksek Komiseri McMahon arasında gizli imzalanan McMahon Antlaşmasının boşa çıkmasını engellemek istemişti. Zira McMahon antlaşmasına göre Şerif Hüseyin'e Hicaz bölgesi verilerek devletleşmesi sağlanacaktı.

Bu mektup üzerine dünya Siyonistleri artık tek saf olmuşlardı. Daha önce Osmanlı'ya yaranarak devletleşebiliriz diyenler de İngilizlerle ortak noktada buluşmuşlardı. Bu mektup ABD tarafından da desteklendi. ABD başkanı Thomas Woodrow Wilson, Ekim 1918'de deklarasyonu desteklediklerini açıklamıştı.  İngiliz aklının kurduğu ABD, Orta Doğu'da bir Siyonist devletin bulunmasının, Orta doğudaki çıkarları için önemli olduğu fikrini kabul etmişti. Bu mektuba 1918 yılında Fransa'nın, hemen ardından da İtalya'nın destek açıklaması gelir.

Yayınlanan mektupta “Filistin'de bulunan ve Yahudi olmayan toplulukların vatandaşlık haklarına ve dinî özgürlüklerine halel gelebilecek hiçbir gelişmeye meydan verilmeyeceği” vurgulanıyor, İngiliz hükümetinin Filistin'de Yahudi halkı için bir yurt kurulması yolunda azami gayret sarf edeceği ifade ediliyordu. Bu mektuplu destek,  her ne kadar Siyonist felsefenin hayalini kurduğu “sadece Yahudilerin yaşadığı topraklar ülküsü”ne tam anlamı ile hizmet etmese de (Onlar tüm Arapların oradan çıkarılmasını savunuyorlardı) Siyonistler tarafından olumlu karşılandı.

SONUÇ

İngiliz aklı bu mektupla pek çok kazanım elde etti:

- Dünyadaki tüm Yahudiler (ki ciddi bir sermaye birikimleri vardı)  bu hamle ile Osmanlı karşıtı bir pozisyona büründü.

- Arapların Süveyş kanalı ile uğraşmasını engelledi. Araplar milli varlıklarını tamamladıklarında yer altı-yerüstü varlıklarını yağmalayan İngilizler yerine; Yahudiler ile düşmanlık pozisyonunda olacaklardı

- Avrupa kendi kıtasında yaşayan ve tefecilikle Hristiyan halkı sömürdüğüne inandığı Yahudilerden kurtulmuş olacaktı

Balfour Deklarasyonu daha sonra 1920 San Remo Konferansında da gündeme geldi ve burada kabul edildi. Batılı devletlerin desteği ile Filistin topraklarına Yahudi göçü hızlandı ve Filistinlilerin topraklarını satın alma ve işgal yöntemleri kullanılarak 1948 yılında bir gasıp devlet kurulmuş oldu.