Tarihte Aşura Gününün Önemi ve Orucu

İslâm`dan önce Kamerî ayların ilki olan Muharrem`in onuncu günü. Âşura günü adını alan bu günde oruç tutulurdu. Âşura orucu denen bu oruç, İslâm`dan önce Araplar`ca bilinirdi. Âşura kelimesinin İbranice aşur`dan geldiği ve o günde Araplar`ın oruç tuttuğu dikkate alınırsa, bunun bütün Sami diller arasında ortak bir kelime olduğu anlaşılır.

Ekleme: 10.10.2016 11:38:00 / Güncelleme: 10.10.2016 11:38:00 / Fetva Kurulu / Diyarbakır Haberleri
Destek için 

İslâm'dan önce Kamerî ayların ilki olan Muharrem'in onuncu günü. Âşura günü adını alan bu günde oruç tutulurdu. Âşura orucu denen bu oruç, İslâm'dan önce Araplar'ca bilinirdi. Âşura kelimesinin İbranice aşur'dan geldiği ve o günde Araplar'ın oruç tuttuğu dikkate alınırsa, bunun bütün Sami diller arasında ortak bir kelime olduğu anlaşılır.1

Yahudi kültüründe ise, bu kelime büyük kefâret günü için kullanılmıştır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, Medine'ye hicret edince, Yahudiler'in Aşura günü oruç tuttuklarını gördü. Bunun ne orucu olduğunu sorunca cevap olarak şöyle dediler:

Bizim açımızdan bugün, iyi bir gündür. Allah, israiloğulları'nı Firavun'un zulmünden bugün kurtarmıştır. Musa aleyhisselam Allah'a şükür için bugünde oruç tutmuştur. Bundan dolayı biz de tutuyoruz” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem; “Biz Musa'nın sünnetine sizden daha yakınız, dedi ve o gün oruç tuttu, hem ashabına da tutmalarını emir buyurdu. (Buhari)

Hz. Âişe validemizden nakledilen şu hadisi şerif de Allah Resulu sallallahu aleyhi vesellemin Mekke döneminde de aşure orucu tuttuğunu bildirmektedir.“Cahiliye devrinde Kureyş, Aşure gününde oruç tutardı. Hicretten önce Hz. Peygamber de aşure orucu tutardı. Medine'ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti. Ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl, Ramazan orucu farz kılınınca, aşure günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, dileyen de bıraktı” (Buhari)

İslâm âlimleri aşure orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Ancak İslâm'ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebu Hanîfe vacip derken, İmam Şafii müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudiler'e benzememek için Muharrem'in 9,10 ve 11'nci günlerinde tutmak daha güzel görülmüştür.

Bugün bütün sünni müslümanlarda Muharrem'in 10'u oruç günü kabul edilirken, bazı tarihi sebeplerden dolayı da mukaddes sayılır. Özellikle Hz. Nuh'un gemisinin bugünde tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturduğunu anlatan söylentiler önemlidir. Âşure adlı tatlının menşei de buna dayanır.

Gemi halkı, o günü kutlamak için geminin ambarında arta kalan erzaklarını karıştırıp bir aş pişirmişler. İşte aşure pişirme âdeti buradan kalmıştır. Yine Âdem aleyhisselamın tövbesinin bugünde kabul edildiği, İbrahim aleyhisselamın bugünde ateşten kurtulduğu, Yakub aleyhisselamın, oğlu Yusuf'a bugünde kavuştuğu ve Musa aleyhisselamın bugünde denizi geçtiği kaynaklarda kaydedilen rivayetler arasındadır.

Ne hazin ki, Aşura günü tarihte hep bu şekilde iyi ve sevimli olaylara sahne olmuşken Kerbela'da peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin sevgili torunu Hz. Hüseyin'in şehit edildiği güne de denk gelmektedir. Bu itibarla bütün bir ümmet ve özellikle Şiiler, on Muharrem'i yani Aşura gününü matem günü sayarlar.

Ancak kimi fanatik Şiiler, meşru sınırları aşarak Muharrem'in biri ile onu arasında gülmez, etli yemek yemez, yeni elbise giymez, yeni bir işe başlamazlar. On Muharrem dövünme ve yas günüdür. Sonra yas bitti mi aşure törenleri başlar.

Yine Şiilerin dışında birçok milletçe de Âşure günü sürme çekmek, gusül etmek, kına yakmak, büyükleri, âlimleri, hastaları ziyaret etmek, yetimlerin başını okşamak, o gün ev halkına güzel ve tatlı yemekler yedirmek, İhlas suresini okumak, sevinmek ve bugünü ayrı bir gün olarak kutlamak adet edinmiştir.

Ancak bütün bunlar dayanağı olmayan bir takım davranışlar ve bidatlerdir. Bu konuda Hz. Peygamberden varit olan ne sahîh ve ne de zayıf bir hadis vardır. Hadis diye rivayet edilen bazı sözler de tamamen uydurmadır. Sahabeden ve dört mezhep imamından vb. kimselerden de bir rivayet olmadığı gibi, muteber kitapların hiçbirinde de buna dair bir haber yoktur.2

1-) Umdetül Kâri fi Şerhi Sahihil Buhârî - Bedreddin el Aynî 4/351

2-) İbn Teymiye - Mecmaul-Fetava 2/48

fetvakurulu.com / Mehmet ŞENLİK