Vakit gece… Küçük Zehra minik elleriyle gözlerini siliyordu yine. Bu gece Zehra`nın ağlayışına yıldızlarla ay da eşlik ediyordu sanki. Zehra çaresizliğini yıldızlara anlatıyordu. Yıldızlar da sessizce dinliyordu. Hatta dayanamayıp onlarda ağlıyordu. Zehra`nın derdini kimse anlayamıyordu. Belki de Zehra`nın yıldızları sırdaş edinişinin sebebi buydu. Zehra`nın annesinden başka kimsesi yoktu. Babasına doyamamıştı bu hayatta. Nasıl doysun ki babasını götürürlerken daha anne karnındaydı. Daha anne karnındayken tanışmıştı acıyla. Babasını görebildiği zaman ise demir parmaklıklar ardında en fazla bir saatti. Yılların hasretine hiç yeter miydi bu süre? Yetmiyordu da. Zehra`nın hasreti bir çığ olmuştu. Bir düşse koca dünyayı yıkardı ya. Artık kalbi taşıyamıyordu bu ağır yükü. Dayanmıyordu minik bedeni. Babasızlık ne zor şeydi böyle. Bayramlarda arkadaşları babalarıyla gezerlerken, Zehra boynu bükük dururdu mahzunca. Başka ne yapabilirdi ki zaten. Artık babasız bayramları saymaktan yorulmuştu. Babasının suçu ne kadar büyüktü böyle(!) O yüzden bu kadar yıl hapis cezası verilmişti. Doğru ya Kuran dersi vermek çok ağır bir suçtu(!)
Her gün haykırıyordu yıldızlara Zehra, kızgınlığını onlardan çıkarırcasına. Şöyle diyordu ağlayarak : Siz nereden bileceksiniz babasız günleri saymayı, pencereden dışarıyı izleyerek şimdi babam gelecek diye ümitle beklemeyi ama her seferinde hayal kırıklığıyla karşılaşmayı, siz bayramda babanızın elini öpemeyip bayram sevinci yaşamamak nedir bilir misiniz? Babanızı parmaklıklar arkasında tanımak nedir bilir misiniz?
Oysa yıldızların suçu neydi? Zehra çok kızgındı ama kime bunu bilmiyordu. Ah… Ah zihninde dibek vuran sorulara bir cevap bulabilseydi. Büyüyünce öğrenecekti bunun sorumlusunu. Ama şimdi bunu nereden bilecekti ki.
Zehra'nın yüreğinde hem de en derinlerde ne fırtınalar ne vaveylalar ne sessiz çığlıklar ne sahipsiz feryatlar kopuyordu. Her zamanki gibi hıçkırıklarla ağlıyordu. Oysa Zehra`nın yaşı daha çok küçüktü Yakup olmak için.
Yavaş yavaş büyüyordu Zehra. Büyüdükçe fikirleri de büyüyordu onunla birlikte. Artık olgunlaşmıştı Zehra, tıpkı zamanın Meryemine yakışır bir şekilde. Artık her şeyin farkındaydı ve tüm zulümleri Zuntikama teslim etmişti.
Yine bir bayram ve görüş günü… Heyecan dorukta… Hasret alev gibi kavuruyor yürekleri. Zehra babasını görünce hemen atılıyor boynuna. Gözyaşları, buruk sevinçler ve hasret birbirine karışıyor, bir müziğin senfonisi şeklinde yükseliyor göklere. Bir ses süre bitti diyor. Zehra olgunca asıl vuslat ahirette diye karşılık veriyor. Ayrılık çöküyor sönmemiş ateşli yüreklere. Zehra sabrederek acıyı sinesine çekiyor. Araba sesleriyle ilerlerken annesine dönerek: Üzülme anne bırak dünya onlara vuslat, ahiret bize vuslat olsun. Sonsuz bir firaktansa Yakub'un firakını tercih ederim anne. Biz Yakubuz ve Yakup kazanmıştı anne kazanmıştı.
Zindana Yusuf olanlara ve Yusuf'a Yakup olan acılı analara, babalara, evlatlara, bacılara, kardeşlere selam olsun.
Merve Gürbüz / Diyarbakır (Çermik) - Yaş: 16
Genç Yazarlar ile HASBİHAL
Diyarbakır İlimizden Merve GÜRBÜZ Bacımız: Zahiren görünen bazı durumlar inananları mağlup gösterse de kazanmanın görünmeyen kısmı daha gizemlidir. Bu yüzden olmalı ki çoğu düşünür sadece görünene bakarsak yanılırız, demişlerdir.
Yıllarca başkasına bakarak imrendik. Ne akıllı insanlar ne gönül insanlarıymış bütün insanlıkla barışık haldeler adamlar aklını çok iyi kullanıyor dünyaya açılan pencere olmuşlar kendini aşmışlar zalimler bile kendilerine yardım ediyor acaba bizim yaşantımızda mı bir problem var diye kendimizi sorgulamaya başladık.
Oysaki doğru düşünmüşüz küfür tek millet. Küfür bizleri birbirimize düşürerek birimizin tarafını zamana göre şekillendiriyor. Bize çıkarını düşünerek yaklaştığında hemen gevşiyoruz hatta kendimizden şüphe ederek adamlar bizden adaletli diye bakıyoruz. Artık bu fikirden vazgeçme zamanı gelmedi mi?
Duygularınızı güzel ifade etmişsiniz. Teşekkürler. Yeni paylaşımlarınızı bekliyoruz. Allaha emanet olunuz.