Hüseyin KAYA / Doğruhaber
Türkiye`deki darbe geleneği içerisinde içeride ve dışarıda çok sayıda etken vardır; ama sözlükteki ideal karşılığıyla “halk”ın bulunduğu söylenemez.
27 Mayıs`ta basının, üniversite öğrencilerinin ve Kemalist bürokrasinin darbede büyük etkisi vardı. 12 Mart`ta ordudaki ideolojik ayrışmanın, üniversitelerin ve medyanın etkisi vardı.
12 Eylül, 28 Şubat ve hatta 27 Nisan`da bile yine medyanın ve güvenlik bürokrasisinin ciddi etkisi vardı. Tabii bu arada kimi sendika ve sermaye çevrelerinin de etkisi göz ardı edilemez. İşin içinde halk yoktu ve bu darbeci zihniyetin zihnine öyle bir kazınmıştı ki, planlama da buna göre yapılıyordu.
Osman Özsoy`un söyledikleri ibretlik şeylerdi:
“Yüzde 50 desteği falan iplemeyin. Ben siyaset bilimi profesörüyüm ya. Alt yazı geçen televizyon kanallarından yarın sokağa çıkma yasağı var diye bakın sokağa çıkıyorlar mı? Hocaların evleri cami avlusundadır. Namaza bile geçmezler korkularından. Türkiye`de insanların demokrasi için sahaya çıkmak gibi bir hassasiyeti yok. Bunlar kuru kalabalıklar.
Yine 3 tane yürekli komünist Taksim Meydanı`nı zorlayacaktır. Bir tane sağcı aydın bile çıkmayacaktır. Dolayısıyla sağ kesimde bir tane Ahmet Altan var mı? Sağ televizyon kanallarında bir tane Fatih Portakal var mı?”
Tuncay Opçin bir taraftan “Yatakta basıp şafakta asacaklar” diye darbenin neler yapacağını söylerken öte taraftan da İslamcıların ‘Höt denince kaçacağını` iddia ediyordu. Opçin, İslamcıların silahlı mücadele geçmişinin olmadığını söylerken, gelecek eleştirilere peşinen cevap vererek şöyle bir iddiada bulunuyordu: “Hizbullah Kürtler arasında, IŞİD ise sınır ötesinde örgütlenmiştir.”
Gülen grubunun yıllarca İsrail temsilciliğini yapan ve İsrail yerine Şehid Ahmed Yasin`i suçlayan Kerim Balcı`nın darbe gecesi söyledikleri de ezberlerinin deşifresinden başka bir şey değildi.
Kerim Balcı, internet üzerinden yayın yapan bir televizyona “Bizim halkımız bırakın G3 kurşununa karşı durmayı, yerde yatmayı bilmez. Askerliklerini ücretli yaptılar” diye açıklama yaptı darbe gecesi.
Ama darbecilerin dediği tutmadı. Halk sokaklara çıktı. Evet, silahsızdı; ama buna rağmen tankların karşısında durdu.
Son beş yıldır halkın nasıl dönüştüğünü göremediler.
Darbelerin, işgallerin, mülteciliğin halkın zihninde nasıl yaralar açtığını “Allahuekber” tutamağına sarılmanın ne anlama geldiğini idrak edemediler. Evet, bu halk her darbede sinmiş ve evine çekilmişti; ama bu kez darbe sonrasının neler getireceğini sezmiş ve bir öfke patlaması yaşamıştı.
Bunu anlamak için Harvard`da okumaya gerek yoktu, halkın içinde olmak yeterliydi.