Hüseyin Kaya / doğruhaber / siyaset gemisi
Medya dünyası “İki Ahmet”in polemiğini konuşuyor.
Ahmet Hakan ve Ahmet Altan…
Birincisi muhafazakâr bir mahalleden “Beyaz Türk” mahallesine taşınmış bir ekran yüzü ve gazetecidir ve eski mahallesine saydırdığı ölçüde prim yapmıştır; ama “dönek” yaftasından kurtulamamıştır. İkincisi elitist bir sol mahalleye mensup, yer yer liberal, bazen cemaate yanaşan, inançsızlığını her fırsatta dile getiren bir romancı ve gazetecidir. Ahmet Altan`ın “Taraf Gazetesi” Ergenekon ve Balyoz davalarında gizli bilgi ve belgeleri yayınlayarak en önemli aktör ve taraf konumundaydılar. Ahmet Hakan`ın çalıştığı Doğan Medya grubu ise tam karşı tarafta konumlandı ve davaları çürütmek için çabaladı. Ergenekon ve Balyoz davaları “kumpas” olarak kabul edilip tutuklu ve hükümlüler serbest kalınca intikam dönemi geldi ve Ahmet Altan da bazıları tarafından hedefe kondu.
Polemik böyle başladı.
Ahmet Hakan, köşesinden Ahmet Altan`ı hedef aldı ve “Yargılanacaksın” dedi.
Ahmet Altan, internet sitesinde yazdı:
“Şimdi benim yargılanmamı mahkemelerin az insan alan salonlarına ya da ne olacağı belli olmayan “ahirete” bırakmayalım… CNN`de senin bir programın var… Orada canlı yayına ikimiz çıkalım, merak eden herkes izlesin… Ergenekon`u, Ergenekoncuların ilişkilerini, Balyoz`u, darbe girişimlerini, 17-25 Aralık`taki hırsızlıkları, “bağımsız” yargıyı, yeni ittifakları, senin desteklediğin Erdoğan`ın “başkanlığını”, medyayı konuşalım… İstediğin soruyu sor… İstediğin gibi sor… İstersen PKK konusundaki ilginç sorularını da sorabilirsin.”
Ahmet Hakan, köşesinden cevap verdi:
“Talebine “Evet” diyorum. Hadi gel. Çık canlı yayına! Öyle boş sallamak olmaz bizde. Al işte, tarih de veriyorum: Mesela önümüzdeki pazartesi akşamı gel. “İşim var” falan dersen... Önümüzdeki çarşamba akşamı gel. Yeter ki gel. Kaçma, gel. Ama programda yalnız olmayacaksın. Ergenekon sanıkları Mehmet Ali Çelebi, Dursun Çiçek, intihar eden Ali Tatar`ın yakınları, Kuddusi Okkır`ın eşi, gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık` da bulunacaklar. Tanık olarak da ister Fethullah Gülen`i getir, ister dönemin Cemaat`le ittifak kuran hükümet adamlarını... İster Yasemin Çongar`ı getir, ister Perihan Mağden`i... İster Kanada`daki sahte haham Tuncay Güney`i getir, ister bizlere ekranlardan her akşam “tutuklanacaksın” diye böğüren eski adamlarını...”
Ahmet Altan, bulunduğu mahalledeki itibarına, kelimelere dans ettiren edebiyatçılığına güvenerek polemiği sürdürdü:
“Başbaşa kaldığımızda, sorularının cevaplarından sonra senin karıştırdığın haltların, gizli ilişkilerinin, programındaki bir soruyla başlayan korkunç suikastin, yasadışı evlerinde ‘çocukların taciz edildiği` iktidar yanlısı vakıflara çaktığın temennaların, önünde taklalar attığın iktidarın hırsızlıklarının, cinayetlerinin konuşulacağını da biliyorsun.
‘Birileri gelsin, birileri gelsin` diye bağırman ondan, ‘birileri gelsin beni kurtarsın` diye kıvranman ondan. O yazıları sen yazdın, karşıma sen çıkacaksın. Kimsenin seni kurtarmasına izin vermeyeceğim.”
Ahmet Hakan, kavganın belden aşağı indiğini görünce üslubunu sertleştirdi:
“Madem ödlek değilsin, madem haklısın, madem kendinde tek bir leke bile bulamıyorsun. O halde... Gel ve hayatlarını kararttığın kurbanlarının gözlerine bakmak durumunda kal. Ne yani? Yaptığın onca kötülüğün bu kadarcık bir karşılığı da mı olmayacak?”
Ahmet Hakan`ın yazısında, Altan için “alçak adam”, “madrabaz, “kibirli hödük”, “gerekçesiz cengaver”, “mugalatacı soytarı”, “müfteri”, “yalancı”, “haysiyetsiz”, “alçak”, “rezil” ve “kullanışsız aptal” gibi hakaretler de vardı. Polemik devam ediyor ve gittikçe daha da çamurlaşabilir.
Şimdilerde aynı mahallenin müdavimi olan “İki Ahmet”, biraz daha ileri giderlerse ortalığı kirli çamaşırlarla doldurabilirler.
Dilleri ve çamaşırları kendilerine kalsın da bu arada bazı karanlıklar aydınlansa, milletin başına örülmüş kimi çorapların arkasındakiler deşifre olsa fena olmaz.