"Oğlunuz kurban eti dağıtırken şehid oldu!" diye bayramın dördüncü günü acı haberin geldi. Bu cümleyi duyduğum vakit, acının içime dağ gibi çöktüğünü hissettim! Koşmak istedim, tıpkı; Hz. Huseyin Kerbela'da şehid olduğu zaman Hz. Zeynep'in, "Vah Huseynim!" feryadı ile koştuğu gibi! Koşmak istedim, önce sana işkence edip katleden, yetmezmiş gibi üçüncü kattan kafa üstü aşağıya atan, buna rağmen içleri rahat etmeyip senin kanlar içindeki bedeninden başını ayırmaya çalışan, vücudunu delik deşik edip yakan, arabayla üstünden geçen o gaddar zalimlere ciğeri yanan bir ananın tokatını defalarca, defalarca atmaya! Sonra, onlara böylesine acımasız emri veren despotların karşına geçip; "Ben, biricik yavrusunu ayırdığınız o yaşlı anayım... Ve iki dünyada da sizden davacıyım, sizin on binleriniz vallahi, billahi onun bir tırnağı etmez! Oğlumun akıttığınız kanında boğulun inşallah!" diye bas bas bağırmak istedim! Ardından yine koşmak istedim, zalimler oğlumu acımasızca katlederken bizi korumakla sorumlu olup da sadece uzaktan seyretmekle kalanların yanına; "Benim oğlum hunharca katledilirken neredeydiniz, ne yapıyordunuz? Bu ah sizi rahat koymaz!" deyip feryad etmek istedim. Yine koşmayı arzuladım be oğul! Fakat bu defa sadece senin yanına! Kimseler konuşmasın istedim, öyle ya, doya doya ağlayarak gül kokunu içime çekecektim. Bunların hepsini şehid olduğun haberi geldiği vakit istedim, istedim, ama ağlaya ağlaya kendimden geçmiştim. Beni iğnelerle sakinleştirdikten sonra uyuduğumu sanıyorlardı. Ben uyur muyum be oğul! Bundan böyle uyku bana yok deyip gözlerimi yumdum ve seninle ilgili aklıma gelip, asla unutamayacağım şeyleri düşünmeye başladım! Mesela; 'Ana bana dua et de şehid olayım' demeni, sonra 'Benim bu dünyada istediğim iki şey var biri umreye gitmek diğeri ise şehid olmak' diye konuşmanı, bayram günü ellerimi öpüp öpüp "Anam benim!" deyişini, hele o kurban bayramının dördüncü günü yok mu, işte o günü hiç mi hiç unutamam be oğul! Seni en son gördüğüm gündü nede olsa! Ah be oğul, daha yapacağın bir çok iş vardı. Ve daha bayram bitmemişti. Senin götürmeni bekleyen onlarca kurban poşeti vardı! Ardından belki yorgun, belki de zor günler... Olsun be oğul, ben bağrıma taş basar yine de senin yokluğuna alışmaya çalışırım amma bunu bil ki oğul, acına alışmaya çalışmak, unutamamak kadar zordur, hem de çok zor! Benim gönlüm yine rahattır çünkü sen bu dünyadaki en büyük arzuna kavuştun. Sen sürekli; "Bana dua edin şehid olayım" der ve şehid olmak için kendine her namazdan sonra dua ederdin. Sana; "Yaw biraz da rızık iste!" denildiğinde; "Ben rızık istemem, ben şehadeti isterim şehadeti" derdin! Allah da sana bu dünyada şahit olduk ki şehadeti nasip etti. İşte sakın ha söylediklerimi isyan diye belleme oğul! Bilesin ki bunları söyletenler yavrusunu bir daha göremeyecek olan beli bükük ananın yüreğindeki acıdır. Yoksa hanımın, kızın, ben hatta minik bebeğin dahi seni yeryüzüne gönderen ve yeryüzünden seni şehid olarak huzuruna alan, kanınıysa buna şahit kılan Allah'a ne kadar şükretse azdır. Böylece emin olasın ki oğul, şehadet sana ne kadar yakıştıysa bizlere de o kadar sabır yakıştı!
Not: Oğlu kurban eti dağıtırken hunharca katledilen Zeynebi bir ananın dilinden kaleme alınmış sözlerdir.
Sümeyye Nurduhan / Bitlis (Tatvan) - Yaş: 17
Genç Yazarlar ile HASBİHAL
Tatvan`dan Sümeyye Nurduhan bacımız, her hal ve durumda Hakkın emrine teslim olmak insan olana en çok yakışan ameldir. Çünkü insan bu teslimiyet için yaratılmış ve dünyaya gönderilmiştir. Kimisi Rabbine yaraşır bir kul olmayı hayatının merkezine koyarken kimisi de nefsinin kölesi olmayı tercih eder. İnsana bu tercih hakkını sunan Rabbimize, bize Hak yolda olmayı sevdirdiği ve bu yolda olma nimetini bahşettiği için ne kadar şükretsek azdır. Elbette bu kutlu yolda olmanın ve yürümenin bir bedeli, zorluğu, zahmeti vardır. Bu bedeli seve seve ödeyerek bizlere örnek olan dava erlerinin şehadeti üzerinden Allah için feda olmayı ve feda etmeyi içten cümlelerle çok güzel ifade etmişsiniz. Bu tür örnek yeni yazılarınızı bekliyoruz. Allah`a emanet olun.