GÜNAYDIN BEYLER VE BAYANLAR!

Ekleme: 21.08.2015 15:15:00 / Güncelleme: 21.08.2015 15:15:00 / Siyaset Gemisi
Destek için 

Hüseyin Kaya / Doğruhaber

Hükümete yakın medya organlarında PKK ile ilgili aslında malum olan şeyler “ifşaat” olarak servis ediliyor.

Belediyelerin personel ve ekipmanlarıyla beraber örgüte hizmet ettiği, PKK`nin birkaç yıl boyunca silah ve mühimmat yığınağı yaptığı, evlerin altlarında birbirleriyle bağlanan tüneller inşa edildiği şeklinde bilgiler paylaşılıyor kamuoyuyla.

Çözüm süreci boyunca Kandil`in savaş hazırlığı yaptığı ifşaa ediliyor.

Amerikan-PKK ilişkileri, Almanya`nın örgüte verdiği destek tartışılıyor.

Amerika`nın PYD-YPG`ye IŞİD`le mücadele adı altında verdiği silahların PKK`nin eline geçtiği ve bunların TSK`ya karşı kullanıldığına dair bilgiler bir yana Almanya`nın tam da bu kritik dönemde Patriot bataryalarını sökmesinin manidar olduğu vurgulanıyor.

Şaşkınlıkla izliyoruz haberleri ve kullanılan dili.

Çok değil 5-6 ay önce şirin çocuklardı Kandil`in sakinleri.

Hayır, yanlış anlamayın, Gülen medyasına ya da Doğan medyasına göre değil Ak Parti hükümetine ve hükümete yakın medyaya göre Kandil, çözüm için ciddiydi ve iyi niyetliydi; ama ortada provakatörler vardı.

Bakın 28 Aralık 2014 tarihinde Yalçın Akdoğan nasıl bir açıklama yapmış:

“Biz her şey yolunda derken en son biliyorsunuz Kandil`den bir açıklama yapıldı; ‘Eğer birileri eylemde yüzünü kapatırsa, molotof atarsa bunlar bizden değil, ajandır`. Bir gün sonra Cizre`de olaylar oldu. Birileri yüzünü kapattı, gidip molotof attı, insanların evini yakmaya çalıştı. Bu, açıkça Kandil`e nanik yapmaktır, ‘ben sizi takmıyorum` demektir. İşte ne zaman sonuca yaklaşsak provokatörler devreye giriyor, hemen süreci bozmak istiyor.”

Biz de bunun üzerine Siyaset Gemisi`nde “Kandile Nanik Yapan Kim?” başlığıyla meseleyi değerlendirmiştik. İşte o değerlendirmeden bir bölüm:

“Çözüm süreci” adı verilen ve gerçekte ne olduğu tam olarak belli olmayan bir süreç yaşanıyor.

Bir tarafta hükümet ve devlet var, diğer tarafta İmralı, Kandil ve HDP. Hükümet kararını veriyor; ama karşı tarafta onay için “üçlü kararname” tipinde bir sistem var.

Üçünün elinde aynı saz var; ama üçü de ayrı telden çalıyor.

Bir dönem oluyor İmralı barış mesajları veriyor, HDP ise keskin, itici, rahatsız edici bir dil kullanıyor, Kandil susuyor. Sonra Kandil sertleşiyor, İmralı susuyor, HDP uzlaşı mesajı veriyor.

Kandil`den ve HDP`den farklı görüşler çıkınca “şahin-güvercin” muhabbeti başlıyor.

Hükümetin kafası karışıyor.

Tabloya baktıklarında umutsuzluğa kapılıyorlar ama siyasi dehasıyla(!) İmralı devreye giriyor ve “Tren rayına girmeye” başlıyor.

Kararlılık ve “Çözüm sürecinde sonuna kadar gidilecek” mesajları birbirini takip ediyor.

İmralı söz vermiş, Kandil söz vermiş, hatta YDG-H adındaki çete bile söz vermiştir.

Ama o da ne?!

Çok zaman geçmiyor ve ağır silahlı PKK militanları kuşatma altına alınmış bir mahalleyi 8 saat boyunca ateş altında tutuyorlar, evleri yakmaya çalışıyorlar.

Trenin makinistlerinden Y. Akdoğan`ın kafası karışıyor.

Herkes söz vermişti hani!

“Birileri Kandil`e nanik yapıyor, seni takmıyorum diyor” şeklinde bir açıklama yapıyor Akdoğan.

Çeteleri Kandil`e şikâyet ediyor.

Peki, Kandil olayı nasıl okuyor dersiniz?

Bakın KCK eş başkanlarından Besê Hozat 31 Aralık 2014 tarihli, sendika.org sitesindeki yazısında ne diyor:

“AKP Cizre`deki katliam girişimini Hüda-Par`ın üzerine atarak kendisini aklayamaz. Bunlar beyhude çabalardır. AKP`nin ak kaşık olmadığı defalarca kez ispatlanmıştır. AKP`nin derdi savaş değil de barış ve demokratik çözüm olsaydı, çete gruplar örgütleyip saldırılar geliştirme yerine şimdi çoktan demokratik müzakereyi başlatmış olacaktı.”

İmralı sayfiyesinde başlayıp Kandil yaylalarında devam eden neşeli pikniklerden dolayı oldukça yorulan “Hükümet ve medyası” neredeyse öğleye doğru uyanabildi. Bu arada aktivist ve gazeteci kılığında “Batılı uzmanlar”ın köylere kadar gidip örgütlenmeye katkıda bulunmalarını ve yapılan savaş hazırlıklarını göremediler.

Amerika`nın Adana konsolosu Espinoza`nın neredeyse Hakkâri`nin köylerine kadar gittiğin de göremediler.

Onlar daldıkları derin rüyalarda Öcalan`ın demokratik hayalleriyle transa geçip Nirvana`ya ya da Kızılelma`ya ulaşmak üzereydiler.

Şimdi uyandılar ve uyku mahmurluğundan olsa gerek yalpalaya yalpalaya, biraz da sinirle hedefler gösteriyorlar.

Vakit geç oldu; ama biz yine de nezaketi elden bırakmayalım.

Günaydın beyler, bayanlar!