Düşlerimde tasavvur ediyorum bu aziz şehrin mazisini ve dem vuruyorum ruhumun en derinlerinde bir yerlere. Toprağı sadece bulutların yağmur damlası ıslatmalıydı, yarınların çocukları kanla değil berrak su damlaları ile yeşeren ağaçların gölgesinde büyümeliydi. Toprağımın insanı, Amedli gençler mavi gökyüzünün hayaliyle kurmalıydı geleceğin en muazzam günlerini. Geçmişte yaşanan acılar yetmedi mi? Herkesin bir kez daha maziyi hatırlamasını istiyorum. Bu kadim şehirde yaşananları tanımlamak için ortak bir kavram olarak ne diyebiliriz? Provokasyon mu yoksa kendi kültürümüzü, dilimizi yaşatmak adına birbirimize düşman olmak mı? Bu topraklar, bu medeniyet, bu halk yeterince kana doymadı mı? Neden hala birleşip ortak bir nokta da yaşayamıyoruz. Aynı duyguların eşiğinde filizlenen taze bedenleri daha ne zamana kadar toprağa emanet edeceğiz ya da kaç ananın feryadını yerden göğe taşıyacak asi rüzgârlar, daha kaç yıl sürecek bizi bizden alıp esir eden o asi kasırgalar! Oysaki dudaklarımıza buse olmalıydı insanlık ve kardeşlik türküleri, yazılmamalıydı bu kadim şehrin üzerinde ölüm öyküleri!
Sosyal medyada; bireylerin özellikle kanı kaynayan gençlerimizin birbirlerine karşı kışkırtıcı beyanlarda bulunması, intikam yeminleri edilmesi yerine gergin olan bu ortamı daha iyi bir şekilde düzeltmek nasıl olabilir ki! Üniversite gençliği şiddet meyilli yetişiyorsa; peygamberler, sahabeler şehri Diyarbakır`ın her köşe başında TOMA ve akrep diye adlandırılan araçlar duruyorsa gün kendimizi sorgulamamız gereken bir gündür. Oysaki acılarımızı fikir ve vicdan ölçüsünde dillendirmeliyiz. Hüznün ruhumuza açtığı derin yaraları başkasında yaralar açmadan feryat ile dile getirmeli. Selahaddin Eyyubi gibi kutlu zaferlerin ortak çığlığında buluşmalı, huzuru zılgıt sesleri ile kutlamalı. Kin ve nefretle kalplerimizin kirlenmesine izin vermemeli. İçerisinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda şiddet, kin ve nefret söylemleri ile bu şehir ne kadar ilerleyebilir bunu sorgulama zamanı gelmedi mi? Diyarbakır halkı artık kargaşadan yorulmuş, bıkmış ve usanmış durumdadır. Ve bu halk artık huzur ve sükûnet istemektedir. Unutulmamalıdır ki fitne uykudadır ve atılacak her yanlış adım büyük zararlara neden olabilir. Savaşlar hep ölüme çanak tutmuştur, savaşlarda zafer sadece acı ve kederin olmuştur, savaşlarda kaybolan insanlık kaybeden ise insanlar olmuştur. Bu ideolojik kavga ve çatışmalar öncelikle Kürt halkına zarar verir. Gençlerimiz artık sükûnetle hareket etmeli yıkıcı değil yapıcı olmalıdır. Yarınların huzurlu refah ve gelişmiş toprakları ancak demokrasinin görüş edinildiği genel dünya düzeninde yıkan değil yapan, onaran milletlerin fikirleri ile tahsis edilebilir. Bundandır ki sorunun değil insanlık adına atılan her adımda çözümün önderliğinde meşaleleri taşımalı Amed gençliği. Amed`in çocukları, gençleri farklı fikirde olabilir, bu olmazsa beraber yaşamak daha zor belki de... Farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşayabiliyorsak erdemli bir birey haline gelmiş oluruz. Yaratılan her değer her farklı kimlik var edenin lütfu ihsanıdır. Tabii ki bizi biz yapan önüne ana kelimesini getirdiğimiz değerlerimize sahip çıkalım ama buna sahip çıkarken anaları ağlatmayalım. Anaların koynuna kanlı gömlekler değil barış güvercinleri savurun gençler. Asi fikirlerinizi kalbinizde eritip, Selahattin Eyyubi torunları olarak insanlık yolunda muzaffer bir imaj çizin. Bir halk kendi arasında barışık olmalı, birlik olmalı ki genel anlamda barış sağlanmalıdır; bu da o halk içerisinde dinamik, aktif, bilgiyi işleyen gençlerin görevidir.
Gençlik döneminin ruh sağlığı kriterleri yetişkin dönemin kriterlerinden farklı kabul edildiğinden dolayı bu farklılığın şiddet, öfke, stres, sinirlilik, ani tepkiler, coşku, fevri ve düşüncesiz davranışlar vb. duygu halleri ortaya çıkar bu da sağlıksız ve dengesiz bir şekilde dışa yansır. Ancak toplumda fikirleri kalıcı olanlar, ani refleksler verenler değil engin düşünceleri olanladır. Amedli gençler bugünün en güçlü silahı kalemin silsilesi ile düşüncelerini yankılandırmalı, yankılandırmalı ki paslanan beyinlerde insanlığı uyandırmalı. Bugün gençler dedelerinin asırlık asaleti ile şehrin ölüm nağmeleri ile inlemesine değil geleceğin huzur dolu nefesine ortak olmalı. Çehremiz gözyaşlarından çizilen damlalarla değil yüzümüze buse olan kahkahalarla yorulmalı. Artık demokrasinin en büyük düşmanı olan silahın sustuğu, çocuk çığlıklarının yankılandığı bir Amed`in üzerine güneş doğmalı. Yılların yılgınlığı, kini, nefreti Amedli gençlerin fikrinin aydınlığı ile körelmeli. Kendimizi unuttuğumuz anlarda bile yarınki doğacak olan çocuklar düşünülmeli. Artık bu gidişe dur deyip yüzümüzü huzur ve saadet getirecek bir gerçeğe dönmeli.
İHSAN ASLAN - DOĞRUHABER