İslam Uğruna... (Haftanın Yazısı)

Hatice Ana bu kadar hüznü kaldıramamış olacak ki olduğu yerde yığılarak ruhunu teslim etmişti. Nice bağrı yanık ana gibi o da İslam uğruna bedel ödeyerek evlat hasretiyle bu fani dünyadan göçüp gitmişti.

Ekleme: 20.07.2015 06:00:00 / Güncelleme: 20.07.2015 06:00:00 / Doğrugenç / Şanlıurfa Haberleri
Destek için 

Bir bayram günüydü. Bayram günleri yüreklerin yufkalaştığı, özlem ve hasret duygularının daha çok hissedildiği zaman dilimleridir. Hatice Ana'nın yüreğindeki ayrılık acısı da alevlenmişti. Üzüntülü Hatice Ana kendi kendine konuşmaya başlamıştı:

'Canım Yusuf'um, seni ilk kucağıma aldığımda küçücüktün. Bu küçücük şeye nasıl bakacağım, bu nasıl büyüyecek? Konuşup derdini, sıkıntısını anlatamaz ki. Ne istediğini nasıl anlayacağım diye tedirgin olmuştum. Ama sonra seni öyle bir sevmeye başladım ki; gecelerce uykusuz kalışım, bütün o meşakkatli uğraşlarım bana çok hafif gelmeye başladı. Öyle ki, bir gülüşünle bütün yorgunluklarımı, sıkıntılarımı unutuyordum. Büyüdükçe sana olan sevgim, bağlılığım daha da artıyordu. Bir an bile senden ayrılamıyordum. Hele okula başladığın ilk gün akşamı zor etmiştim. Bütün gün pencerenin başında oturup seni beklemiştim.

Yıllar geçtikçe büyüyüp aslan gibi bir delikanlı olmuştun. Hani bir gün bana "Ana ben artık büyüdüm. İslam'a hizmet etmek istiyorum. Bunun için rızan var mı?" diye sormuştun ya. Ben de sana "Sorduğun hata oğul. İslam, Kuran yoluna canımız feda. Bir an bile bu yoldan geri durursan sana hakkımı helal etmem. Bu dava uğruna gerekirse canını verip kurban ol” dediğimde nasıl da sevinip boynuma sarılmıştın. Ardından gülümseyerek "Bakıyorum da ciğerpareni gözünü kırpmadan feda etmeye hazırsın" demiştin. Bende sana "Rabbimizin rızası, İslam'ın muhafazası benim için her şeyden önce gelir" deyince "Rabbim sana layık bir evlat olmayı nasip etsin inşallah" diyerek tebessüm etmiştin. Ah! Yusuf'um, bir bilsen o sözleri söylerken yüreğim nasılda yanmıştı.

Yine bir bayram günü. Ve ben odandaki pencerenin önünde oturmuş yine seni bekliyorum. Odan hala eskisi gibi; kitapların, tesbihin bıraktığın yerde. Hiçbir eşyana dokunmadım. Ah Yusuf'um! Bir akşamüstü cami çıkışında seni tutuklayıp götürdükleri an gözümün önünden bir an bile gitmiyor. O nasipsizlerin sana "Bir daha Kuran dersi vermeyeceksin dememiş miydik? Şimdi cezanı çek!" diyerek bağırmalarını hiç unutamıyorum. Biliyor musun ciğer parem? O elinden hiç düşürmediğin, uğruna özgürlüğünü, gençliğini feda ettiğin Kuran-ı Kerim'in; benim en büyük teselli kaynağım. Onu okudukça özlemim, ıstırabım hafifliyor. Ona dokundukça sanki sana dokunuyorum. Okuduğum zaman sanki odaya kokun yayılıyor. Diyebilirsin ki "Anacığım, bir gün bile ayrılığıma dayanamazken yılları bulan bu ayrılığa nasıl dayanıyorsun?" Yusuf'um, nur yüzlüm! Biz bu bedeli İslam uğruna ödüyoruz. Böyle bir uğurda bedel ödemek bizim için şandır, şereftir. Hele bir görsen seninle "Ben bir Yusufi annesiyim. Benim evladım onlarca Kuran talebesi yetiştirdi. Yıllarca İslam'a hizmet etti. Ve bu hizmetini Yusufi mekânla şereflenerek taçlandırdı" diyerek ele güne karşı nasıl da övünüyorum. İnsanların bana nasıl imrendiklerini gözlerinden okuyabiliyorum. Evladım, bu bayram gününde anacığım yalnız kalmıştır diye üzülme sakın. Sağ olsun sabah öğrencilerin, dava arkadaşların gelip elimi öperek beni yalnız bırakmadılar. "Ana bir ihtiyacın, bir isteğin var mı? Bizler de senin Yusuf'unuz" dediler. Bende onları bağrıma bastım. Sanki sen gelmişsin gibi öyle bir ferahladım ki anlatamam. Can Yusuf'um, hani o çok sevdiğin her bayram benden yapmamı istediğin tatlı vardı ya. Bu bayramda sen seviyorsun diye dayanamayıp yaptım. Belki gelirsin diye... Benimki bir ümit işte. En acısı, en zoru da bu ya. Beklemek... Gelmeyeceğini bile bile... Ne yaparsın ana yüreği işte. Gözümün nuru Yusuf'um, ölümümün yaklaştığını hissediyorum. Ah! Ne olurdu ölmeden son bir defa seni görüp bağrıma basabilseydim. Gücüm kuvvetim de yok ki yanına geleyim. Zalimler aynı şehirde olmayı bile bize çok gördü. İçleri rahat etmemiş olacak ki seni kilometrelerce uzağa sürgün ettiler. Bize bu zulmü reva görenleri Rabbime havale ediyorum. Yusuf'um, belki cenazeme de katılamayacaksın. Biliyorum bu seni kahredecek. Ama ne olur üzülme yetim Yusuf'um. Bil ki hakkım sana helaldir. Senin gibi bir evladım olduğu için Rabbime hep şükrettim. Zindan bahadırı yiğit Yusuf'um.'

Hatice Ana bu kadar hüznü kaldıramamış olacak ki olduğu yerde yığılarak ruhunu teslim etmişti. Nice bağrı yanık ana gibi o da İslam uğruna bedel ödeyerek evlat hasretiyle bu fani dünyadan göçüp gitmişti.


Arzu Aşkın / Siverek - Yaş: 26

 

Genç Yazarlar ile HASBİHAL


Siverek`ten Arzu Aşkın bacımız, Rabbimiz tarafından yeryüzüne bir hayat nizamı olarak gönderildiği andan günümüze kadar İslam dini uğruna nice ağır bedeller ödendi, büyük fedakârlıklarda bulunuldu. Müslümanlar bu büyük bedelleri büyük bir iştiyakla canı gönülden dileyerek ödediler ve bundan dolayı asla pişman olmadılar. Zira Müslüman bilir ki malını, canını, sahip olduğu her şeyi feda edeceği İslam davasından daha yüce bir dava yoktur. Bu bir Müslüman`ın en büyük tesellisidir. Zaten elinden uçup gidecek olan gençliğini, özgürlüğünü, hayatını ve varlığını bunların asıl sahibi olan Allah`a feda etmiştir. Kuran`ın ifadesiyle “Ne karlı bir ticaret”. Bu fedakarlığı bir Yusufi ve annesinin dilinden kendinize has üslubunuzla işlemişsiniz. Etkileyici yazınız için teşekkürler. Bu tür örnek yeni yazılarınızı bekliyoruz.