İnsanın Doldurduğu En Fena Kap

Müminin yeme içmesi, bedenini sağlıklı tutacak ve ibadetlerini rahatça yapabilecek ölçüde olmalıdır. Çünkü o dünya hayatını ahiret hayatı için bir basamak olarak görür.

Ekleme: 25.02.2015 10:55:00 / Güncelleme: 25.02.2015 10:55:00 / Nisanur Dergisi
Destek için 
Rana Çeçen / Nisanur Dergisi
 
Bismillahirrahmanirrahim.

“Benden sonra, ümmetim için üç husustan korkuyorum. Bunlar; sapık arzular, bilgiden sonra gaflet, çok yemek ve şehvetlere tutulmaktır.” (Camiu`s Sağir)

“Siz insanlar içerisinden çıkarılmış vasat bir ümmetsiniz” (Bakara / 143) ayeti kerimesinin de ifadesiyle son peygamber Hz. Muhammed (SAV)`in ümmetine, her konuda ifrat ve tefrit yasaklanmıştır. Her şeyde orta yolu tutmak, ruhi ve bedeni sağlık için vazgeçilmezdir. İslam, insan hayatının hiçbir alanını boş vermeden, bu orta yolu nasıl yakalayacağını da açıklamıştır. “Size iki emanet bırakıyorum. Bunlara sarılırsanız yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar Allah`ın kitabı ve benim sünnetimdir” diye buyuran Hz. Resulullah, Müslümanın hayat ölçülerini bunlara göre düzenlediği taktirde hiçbir konuda pişmanlık ve üzüntü duymayacağını belirtir.

Anne karnındaki cenin, hayatının devamı için annesine göbek kordonuyla bağlanmıştır. Kendisi için gerekli olan temel gıdalar, isteği ve iradesi dışında kendisine sunulur. Doğumla beraber göbek kordonu kesilir. bebeklik döneminde kendi iradesi dışında kendisine hayatının devamı için gıda verilir. Kendi kendisini besleyebilecek duruma gelince artık midesine girecek yiyecek ve içecekleri kendi iradesi ve isteğiyle almaya başlar. Lakin ne acıdır ki; büyük bir çoğunluk yeme-içmeyi, hayatının devamı için bir araç olarak görmek yerine, asıl ve temel amaç olarak görmeye başlar. Durum bu olunca tüm gayret ve çabalar daha fazla ve daha çeşitli yiyecek elde etmek için oluyor. Bundan da acı olan İslam toplumlarının, Müslüman fertlerin de farkında olarak veya olmayarak aynı çizgiye doğru gitmeleridir.

Yüce Rabbimiz; “Yeryüzündeki helal ve temiz şeylerden yiyin” (Bakara / 168) ve “Yiyin için fakat israf etmeyin” (Araf / 31) ayeti kerimelerinde kısa ve öz olarak ölçülü olmayı emrederken, Allah`ın elçisi yeme içme ile ilgili olarak daha açıklayıcı tavsiyelerde bulunmuş, kendisi de hayatıyla en güzel şekilde örnek olmuştur.

“Âdemoğlu, midesinden daha fena bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokma ona yeter. Yok, birkaç lokma ile yetinmeyecekse ille de midesini dolduracaksa hiç olmazsa onu üçe ayırsın; üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğine, üçte birini de nefesine ayırsın.” (Tirmizi)

Bu ölçüye uymayıp midesini tıka basa yemekle dolduran sonra da çeşitli hastalıklardan şikâyet eden insanların sayısı hiç de az değildir. Her önüne geleni ölçüsüzce yiyen, karnını ve beynini şişiren, göbek kordonundan kurtulamayan insanın, şikâyet etme hakkının da olmaması gerekir.

“Mide hastalıklar evidir. Perhiz ve az yemek her şifanın başıdır. Bedenine adet ettiği şeyleri ver” (İmam Kurtubi) tavsiyeleri yüzyıllar öncesinden yazılan reçetelerdir.

Günümüzde en çok telaş edilen ve korkulan hastalıklardan birisi de “obezite” denilen, düzensiz ve ölçüsüz beslenmeden kaynaklanan şişmanlık hastalığıdır. İnsanların birbirlerine karşı övünç ve üstünlük gösterdikleri konuların başında da artık sofralardaki çeşitlilik ve aslında israf olan lükslük gelmektedir. Şaşaalı sofralarda, başlangıç yemeği, ara yemek, ana yemek ayrımları, yemeklerden sonra çay/kahve zamanları, daha sonra meyve ve tatlı vakitleri… Daha sonrasında sebebi hala tıp tarafından bilinemeyen, adı sanı yeni yeni duyulan çeşitli hastalıklar. Bu hastalıklardan kurtulmak için çeşitli diyetler…

Daha sabah kahvaltısındayken sonraki öğünlerde ne yenileceğini düşünen insanlar. Tüm vakitlerini yemeği hazırlamakla ve artıklarını temizlemekle geçiren kişilerin başka şeyleri tefekkür etmeleri maalesef pek mümkün olmuyor. İki rekât farz namazı kılabilenler hallerine şükrediyor.

Oysa hadis rivayetlerinde Hz. Peygamberin yeme içmesi ile ilgili bölümlere baktığımızda, iki yemeği bir arada yediği zamanlar yok denecek kadar azdır. Kendi evinde günlerce yemek pişirmek için ateş yakılmadığı olmuştur. İçerisinde Hendek Savaşı günlerinin de olduğu bazı sıkıntılı zamanlarda karnını doyuracak bir parça ekmek, birkaç hurma bulamadığı için açlıktan karnına taşlar bağladığı zamanlar da az değildir.

Müslümanlar olarak bu rivayetleri kimi zaman gözyaşları içerinde okuruz, yazarız ve anlatırız da; arkamızı dönüp sofrada tek bir çeşit yemek gördüğümüzde “bunun sulusu, kurusu, içeceği nerede” diye söyleniriz. Tıka basa doldurduğumuz midelerimizin verdiği rahatsızlıklarla nefes almakta bile zorlanırız. Oysa O (SAV), yaratılmışların en hayırlısıydı. Hz. Meryem`e gökten sofra indiren Yüce Allah Ona da indirmeye kadirdi. İsrailoğullarına bıldırcın eti ve kudret helvası yağdıran, Hz. İsa`nın havarilerine gökten sofra indiren, Rezzak olan Allah, Hz. Peygamberin ashabına da indirmeye kadirdi. Şüphesiz ki Resulullah`ın tek bir duasıyla ashabı ömür boyu açlık çekmeyecek şekilde Rableri tarafından doyurulabilirlerdi. Ancak son din ve son ümmet için kıyamete kadar geçerli olacak ölçüler getirilmeliydi. O ölçülerden herkesin kulağına küpe yapması gerekenlerden bir tanesi de şudur:

“Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyin. Fazla suyun ekinleri öldürdüğü gibi, muhakkak ki fazla yemekle de kalp ölür.”

Ekin için su vazgeçilmezdir, insan için de yemek. Ancak...
 
MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!