Zaman Fedakarlık Zamanıdır!

Bugün Müslümanlar zor bir süreçten geçmektedir. Her tarafta Müslümanlar katliamlara ve zulümlere maruz kalmaktadırlar. Ancak ümmet için, bizler için sevindirici durum, Müslümanların hizmete sarılıp İslam düşmanlarına boyun eğmemeleri ve izzetli davranmalarıdır. Şu an Müslümanların durumu sıkıntılı görünüp aralarında istenen düzeyde bir birlik oluşmamış olsa da, gidişat Müslümanların hayrınadır inşallah.

Ekleme: 05.02.2015 10:31:00 / Güncelleme: 05.02.2015 10:31:00 / İnzar Dergisi
Destek için 
Bismillahirrahmanirrahim

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah`ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va`d etmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır” (Hadid: 10)

“Her sabah iki melek iner. Biri; “Ya Rabbi! İyilik edene malının karşılığını ver” der. Diğeri de; “Ya Rabbi! Cimrilik edenin malını telef et” diye dua eder.” (Buhari, Müslim)

“Sadaka vermek malı eksiltmez. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkça Allah da onun şerefini arttırır. Kim Allah için alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu yüceltir.” (Müslim, Tirmizi)

Bugün Müslümanlar zor bir süreçten geçmektedir. Her tarafta Müslümanlar katliamlara ve zulümlere maruz kalmaktadırlar. Ancak ümmet için, bizler için sevindirici durum, Müslümanların hizmete sarılıp İslam düşmanlarına boyun eğmemeleri ve izzetli davranmalarıdır. Şu an Müslümanların durumu sıkıntılı görünüp aralarında istenen düzeyde bir birlik oluşmamış olsa da, gidişat Müslümanların hayrınadır inşallah. Allah (cc)`ın Müslümanlara vadettiği zaferin elde edilmesi ve yeryüzünde İslam ve Müslümanların aziz olması için Müslümanların bir bütün olarak davalarına daha sıkı sarılmaları, saflarını sağlamlaştırıp daha çok fedakârlıkta bulunmaları gerekir.

Bugünün şartlarında verilen mücadele ve gösterilen fedakârlık, normal şartlarda yapılandan daha makbul ve büyük sevaplara vesiledir. Müslümanların kendi bölgesinde, kendi halkı içinde dünya küfrünün desteğini de arkasına alan yapılarla, örgütlerle ve idarelerle büyük sorunlar yaşadıkları ortadadır. Dünyanın küfür güçleri, İslam ve Müslümanlara düşman olan örgüt ve idarelere her türlü imkânı sundukları da herkesin malumudur.

Müslümanlar olarak Rabbimizin; “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah`ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah`ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal: 60) buyruğuna kulak vererek, görünen ve görünmeyen düşmanlarına karşı ciddi bir hazırlık içinde olmamız ve bu istikamette büyük fedakârlıklar yapmamız gerekir. Aksi halde ne dünyada ne de ahirette zilletten ve perişanlıktan kurtulmak mümkün olmayacaktır.

Allah ve Resulüne iman eden, O`nun dinine ve davasına hizmet edenlerin büyük mükâfatlar almak için tasarrufta yetkili olduğu şeylerden infak etmeleri gerekir. Mal, can, evlat vb. her ne imkân varsa Allah yolunda seferber etmekle mükellefiz. İmkânlarımızı seferber etmezsek hiç birimizin hiç bir şeyi emniyet altında olmaz. Bunu, kendi yakın tarihimizde de bizatihi müşahede ettik.

Normal şartlarda yapılan infak ile olağanüstü şartlarda yapılan infak farklıdır. İslam düşmanlarının saldırı ve tazyiki olağanüstü bir durumdur. Darlık, sıkıntı ve düşmanın saldırısı durumunda büyük fedakârlıklar göstermek, Müslümanların izzet kazanmasına, İslam düşmanlarının da hezimete uğramasına vesile olacaktır inşallah.

Bugün fedakârlıkta birbirimizle yarışacağımız gündür. Tebuk savaşının hazırlığı yapıldığı sırada Resulullah (s.a.v.) üç defa minbere çıkıp Müslümanları infaka teşvik etmiştir. Resulullah (s.a.v.)`in bu teşviki neticesinde Müslümanlar, infak konusunda adeta birbirleriyle yarışmışlardır. Her Müslümanın imkânı nispetinde büyük fedakârlıklar gösterdiği hepimizin malumudur.

Müslümanlar olarak, İslam`ın meşru gördüğü her alanda çalışmak, ortamı şeytan ve dostlarına bırakmamak gerekir. Bunun için de ciddi manada imkân sahibi olmak gerekiyor. Bu imkânları da biz Müslümanlar temin etmek durumundayız. Rabbimizin bir imtihan gereği bizlere vermiş olduğu imkânları, cennet karşılığında O`nun dini uğrunda harcarken, şeytanın telkin ettiği fakirlik korkusu, cömertçe davranmamızın önüne geçmemelidir.

Resulullah (s.a.v.)`in; “İhtiyacınızdan fazla olan malı sadaka olarak vermeniz sizin için daha iyidir” tavsiyesine hepimizin kulak vermesi gerekir. Bu hususta eşler birbirine yardımcı olsunlar ve hatırlatmalarda bulunsunlar. Evlatlar ebeveynlerine yardımcı olsunlar ve hatırlatmalarda bulunsunlar. Yarım hurma ile de olsa birbirlerini cehennem azabından korumaya çalışsınlar.

İslam davasında hassasiyet sahibi olan Müslümanlar, yalnız kendileri ile yetinmemeli, aynı zamanda çevresindeki akraba, dost ve yakınlarını da sadaka konusunda teşvik edici olmalı, onları da yapılan hayırlı hizmetlere ortak kılmaya çalışmalıdırlar.

İhlasla çalışmamız durumunda Rabbimiz, yöneldiğimiz işler konusunda bizlere muvaffakiyetler lütfedecek, davetimize insanların gönüllerini açacaktır. Çalışmalarımızda bugüne kadar yaptığımız gibi ihlas ve takvamızı daha da artırarak imanımızı güçlendirecek amellere daha çok sarılacağız. Allah (cc)`ın vadi haktır. Müstahak olmamız durumunda bizlere vadettiği başarının kapılarını açacak, Müslümanlar olarak gönüllerimizi ferahlatacaktır.

Üzerinde çokça tefekkür edip ders çıkarmamız gereken bir hadis-i şerif ile konumuzu noktalamaya çalışacağız. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Haklarında yeminle söz söyleyebileceğim üç haslet vardır, onları iyi öğreniniz!

–Sadaka vermekle kulun malı eksilmez.

–Uğradığı haksızlığa sabredenin Allah şerefini arttırır.

–Dilenme kapısını açan kimseye Allah, fakirlik kapısını açar.

Yine size bir söz daha söyleyeceğim, onu da iyi öğreniniz” dedi ve şöyle buyurdu:

“Dünyada dört kısım insan vardır:

–Allah`ın kendisine mal ve ilim verdiği kimsedir. Bu kişi Allah`a karşı itaatkâr davranır, hısımlarını görüp gözetir ve o maldaki Allah`ın hakkını yerine getirir. Bu, en üst derecedir.

–Allah`ın kendisine ilim verip mal vermediği iyi niyetli kimsedir. O, iyi niyetle, “Eğer malım olsaydı ben de falan adam gibi davranırdım” der. Bu, iyi niyetinin karşılığını görür. İkisinin sevabı eşittir.

–Allah`ın mal verip ilim vermediği kimsedir. O bilgisizliği yüzünden malını gelişi güzel harcar, Allah`a karşı sorumlu davranmaz, hısımlarını görüp gözetmez, o malda Allah`ın hakkı olduğunu idrak etmez. Böylesi kişi, en kötü durumdadır.

–Allah`ın ne mal ne de ilim verdiği kimsedir. Bu kişi der ki: “Eğer malım olsaydı, ben de falan gibi yer, içerdim.” Bu da niyetinin karşılığını görür. Binaenaleyh bu iki kişinin vebali eşittir.” (Tirmizi)

Rabbim, kendi davası için ne zaman ne vermesi gerekiyorsa verme konusunda bizleri müsait kılsın.

Allah`a emanet olun.

Başyazı / İnzar Dergisi – Şubat 2015 (125. Sayı)