Ulusal ezan: Türkçe ezan

Ezan, tüm İslam ülkelerinde ilk günkü gibi okundu ve şiarlaştı. Fakat Osmanlı`da başlayan “Batıcılık” fikriyatı ve sonradan eklenen “Türkçecilik” gibi akımların sonucu, garabet uygulamalar ile neticelendi. 29 Ekim 1923`te ilan edilen Cumhuriyetin ardından “Laisizm” peyderpey oturtulmaya çalışıldı. Laik-Seküler bir hayatın tanzimi için binlerce vatan evladının canına kıyıldı.

Ekleme: 16.01.2015 08:31:00 / Güncelleme: 16.01.2015 08:31:00 / Araştırma
Destek için 

 MEHMET GÜVEN ÖZER / DOĞRUHABER - İslam`ın başta gelen şiarlarından olan ezan, 1436 yıldır Hz. Bilal (r.a)`in Medine`deki Mescid-i Nebevi`de okuduğu orijinallikte okunuyor. 1789 Fransız devrimi sonucu İslam dünyasına pompalanan ulusalcılık ve Batı`daki teknolojik gelişmelerden dolayı bizde üreyen körü körüne taklitçilik hastalığı, garabet türü uygulamalar ile sonuçlandı. Bu çerçevede Türkçeleştirilen ezan,  Türkiye`de 18 yıl uygulanan bir ezaya dönüştü.

İSLAMÎ ŞİARLAR
İslam`ı diğer din ve ideolojilerden ayıran, tanınmasına vesile olan işaret ve sembollere şiar denir. Bu şiarlar periyodik süreç içerisinde toplumda yer edinip, İslam ile bütünleşerek, olmazsa olmaz kurallar haline geldiler.

Muhalifler ise saldırılarını bu semboller üzerinden gerçekleştirip, Müslümanların şiarlarını toplumdan kaldırmak, bu sayede İslamî düşünceyi hafızalardan silme gibi bir gaye güttüler. Cami, kubbe, minare, ezan, tesettür, sakal ve hatta namaz hep saldırı konusu oldu. “Eğer bu sembol veya ibadetleri kaldıramazsak, bari içini boşaltalım” noktasına gelen malum şahsiyetler, ezanı Türkçeleştirerek, Arapça kelimelerin ihtiva ettiği anlamları yok etme gayesindeydiler.

Dil üzerinden yapılan saldırıların ne kadar anlamlı olduğunu görmek için; “Millet” ve “Ulus” sözcüklerinin halkın hafızasında uyandırdığı anlamı bilmek yeterli olacaktır. Zaten ezanı Türkçeleştirenlerin dahi “Felah” kelimesini tercüme etmemeleri, halkın gerçek “Kurtuluşu” bilmemeleri içindi. Onun için deriz ki, ezanın Türkçe okunması sadece bir “Dil” meselesi değil, bir “Din” meselesidir.

EZAN`IN TARİHÇESİ
Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) Medine`ye hicret edip yerleştikten sonra, hemen kendisi için bir karargâh ve ibadet yeri olan Mescidi inşa etti.  Ama Ashabı namaza çağıracak bir yöntem gerekiyordu. Yahudilerin boru, Hristiyanların ise çan çalma gibi tekliflerini ret eden Hz. Peygamber (sav), Abdullah b. Zeyd (r.a)`ın rüyasında gördüğü ezanı kabul etti. Ezan, sesi gür ve güzel olan Hz. Bilal`e öğretildi ve damdan okumaya başladı. İslam ülkelerinde yıllarca okunan ezan, zamanla çeşitli makamlarda, arızi küçük dönemler hariç, hep Arapça okundu. Böylece günümüze kadar minarelerden ‘Allah`u Ekber` nidaları yükseldi.

EZANIN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ
Ezan, tüm İslam ülkelerinde ilk günkü gibi okundu ve şiarlaştı. Fakat Osmanlı`da başlayan “Batıcılık” fikriyatı ve sonradan eklenen “Türkçecilik” gibi akımların sonucu, garabet uygulamalar ile neticelendi. 29 Ekim 1923`te ilan edilen Cumhuriyetin ardından “Laisizm” peyderpey oturtulmaya çalışıldı. Laik-Seküler bir hayatın tanzimi için binlerce vatan evladının canına kıyıldı.
Bu çerçevede; Türkiye`de 1932-1950 yılları arasında, 18 yıl ezan Türkçe olarak okundu. Her ne kadar Cumhuriyet döneminde Türkçe ezan uygulamasına geçilmişse de, Tanzimat ve Meşrutiyet zamanlarında bu konu tartışılmış ve ibadetin Türkçeleştirilmesi hususu gündeme gelmişti. Osmanlı`nın son demlerinde Batı fikriyatının temsilcilerince Türkçe ezan istekleri dile getirilmişti. Bu özlemi Ziya Gökalp, 1918`de yazdığı “Vatan” şiirinde şu şekilde belirtir:

“Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duanın,
Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur,
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda`nın,
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın.”

Cumhuriyet`in kurucuları ibadetin Türkçeleştirilmesini şiddetle savundular. Bu anlamda Kur`an`ın Türkçeleştirilmesi görevini Mehmet Akif`e verdiler. Ancak Türkçeleştirme işinin Arapçasını unutturmaya matuf olduğunu gören Akif, bu işten vazgeçti. Yeni görev Elmalı Hamdi Yazır`a tevdi edildi.
Türkçeleştirme işlemi ezan ile devam etti. Atatürk, 1932 yılında Türkçe ezanın okunmasının caiz olup-olmadığını tartışmaya açtı. Bunun üzerine Hafız Burhan, Sadettin Kaynak, Hafız Nuri gibi isimlerden oluşan bir komisyon kurularak, ezanın Türkçe çevirileri yapıldı. Kabul edilen metin şöyleydi.

Tanrı uludur (4 defa)
Şüphesiz bilirim ve bildiririm: Tanrı`dan başka yoktur tapacak (2 defa)
Şüphesiz bilirim, bildiririm: Tanrı`nın elçisidir Muhammed (2 defa)
Haydi namaza (2 defa)
Haydi felaha (2 defa)
Tanrı uludur, (2 defa)
Tanrı`dan başka yoktur tapacak.

TÜRKÇELEŞTİRMENİN AŞAMALARI
Ezanın Türkçeleştirilmesi için Atatürk`ün emri ile hafızlar Dolmabahçe Sarayı`nda çalışmaya başladılar. Kur`an`ın ilk tercümesi, 22 Ocak 1932 günü Yerebatan Camii`nde Hafız Yaşar (Okur) tarafından okundu. Bunu takip eden hafta, yani 30 Ocak 1932 tarihinde ise Türkçe ezan Hafız Rıfat Bey tarafından, Fatih Camii`nde okundu. Fakat bu okuma resmi değil, kraldan daha kralcı davranmak adına, de facto olarak gerçekleşti.

3 Şubat 1932 tarihinde Ayasofya Camii`nde Türkçe Kur`an okundu, yine Türkçe tekbir getirildi ve kamet edildi. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Reisliği, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Karar tüm Türkiye`ye bildirildi.

4 Şubat 1933 tarihinde müftülüklere buna uymayanların cezalandırılacaklarını bildiren bir genelge gönderildi. Daha sonra 6 Mart 1933 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi`nin bir tebliği ile sala da Türkçeleştirildi.

1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunun 526. maddesine bir fıkra eklendi. Değişikliğe göre Arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hapis ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ile cezalandırılacaklardı.

CEZAİ KOVUŞTURMALAR
Tabi Türkçe ezan halka rağmen uygulandı. Cumhuriyetin kurucu kesimi gibi, halktan kopuk “Beyaz Türkler” dışında hiç kimse tarafından kabullenmedi. İlk ciddi tepki Bursa`da meydana geldi. Bursa Ulu Camiinde Arapça ezan ve kamet okununca, sivil polisler müdahale ettiler. Halk camiden çıkarak, “Arapça ezan istiyoruz” şeklinde sloganlar atmaya başladı. Ancak polis müdahale etti ve kalabalığı dağıttı.

Görüldüğü üzere olay fazla büyük değildi. Fakat bu olay bile Atatürk`ü Bursa`ya kadar getirtti. Böylece olayı ne kadar önemsediğini göstermiş oluyordu. Bundan sonra takibatlar başladı. Örneğin İzmir ve Salihli`de Türkçe ezan okumak istemeyen dört imam ve müezzin tutuklandı.

Dr. Ali Dikici`nin Emniyet kayıtları üzerinden yaptığı araştırma –ki kendisi Emniyet Müdürüdür- irdelendiğinde gelinen noktada insanların dudak okumalarının bile incelendiği anlaşılmaktadır. Kendisinin çalışmasından aldığım şu pasaj hayli ilginçtir: “Isparta`da Uzun oğlu Ahmet Usta`nın evinde okutulan mevlit esnasında Arapça tekbir alan Hilmi Alâeddin isimli şahıs adliyeye sevk edilmiştir. Bayburt ilçesi Ulu Camii müezzini hasta olması dolayısıyla 15 Şubat 1938 günü sabah namazına gelen cemaatten mezkûr ilçeden Şükrü Yıldız, Arapça ve Türkçe karışık olarak kamet getirdiğinden dolayı savcılığa şikâyet edilmiştir… Erzurum vilayeti Hınıs kazasında Ramazan`da imamlık yapmış olan Molla Ahmed, Arapça sala verdikten sonra kaçmış ve aranmasına başlanmıştır.”

Yine adı geçenin aktardığı şu olay dikkat çekicidir: Uyuşturucu kullanan birisi İmam olmak için Antalya Müftüsüne müracaat etmiş. Müftü kendisine olumsuz cevap verince, Savcılığa müracaatla: “Dün öğle namazında camiye gittim, Müftü camide idi, müezzin Türkçe kameti getirdikten sonra Müftü namaza başlamadı, dikkat ettim dudakları kıpırdıyor, Arapça kamet getiriyordu.” (Dr. Ali Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Bağlamında Türkçe Ezan Denemesi ve Buna Gösterilen Tepkiler” adlı makale) İşin vahamet tarafı ise Savcı`nın bunun üzerine takibat başlatmasıdır.

KÜRTLER AÇISINDAN   TÜRKÇE EZAN
Bu ülkede yaşayan Müslüman Kürt nüfus, Cumhuriyet`in uygulamalarından çekilen sıkıntıları katmerli bir şekilde yaşadı. Çünkü Müslüman Türkler` in “Tanrı Uludur” şeklinde duyduğu ve “Dil” olarak anladığı, dolayısıyla “Din” olarak çektiği sıkıntıyı; Müslüman Kürtler hem “Din”  hem de “Dil” olarak katmerli çekti. Kırsal kesimde Türkçe ezan uygulamasından zaman zaman kaçamaklar yapılsa da, bu ülkede Türkçe bilmeyen Kürtler, Araplar ve diğer halklar hayli eza duydular.

Kısacası evrensel olan “Allahü Ekber” nidası “Tanrı Uludur” şeklinde çevrilerek sadece Türkler değil, bu ülke coğrafyasının tümünde yaşayan halklara büyük eza çektirildi.

 

Etiketler: