Naşit Tutar / İnzar Dergisi
Herkes sana ağlarken ben ağlamayacağım bugün ardından ey Şehid! Ben seninle konuşacağım bugün herkes sana ağlarken… Öteler ötesinde, yeşil kuşun kursağında cennette uçarken özgürce, Rabbinin rızasıyla hoşnud ve cennet nimetlerinin en âlâsını tadarken lezzetlerin, peygamberlerin bile gıpta ettiği bir makama kurulmuşken daha bu genç yaşında ve fanilikten kurtularak gerçek diriler arasına katılmışken ölümü öldürdüğün bu anda… Evet, işte tam bu anda konuşmak istiyorum seninle… Bu esfel dünyada ömür dakikalarını tüketmekle yükümlü olan bir faninin sesi öteler ötesine yetişmeyecek belki, ama gerçek dirilerden biri olarak duyduğunu biliyorum sesimi… Bu yüzden de sesimi kaleme sessiz hıçkırıklarımı kâğıda, yüreğimin ahu figanlarını kelimelere yükleyeceğim bugün! Yüreğimin doruk noktalarından gözlerime hücum eden yaşları saklayacağım kalemimden ve herkes ağlarken ben seninle konuşacağım ey Şehid!
Ey Şehid! Ey mübarek insan! Ey Allah yolunun yolcusu! Ey yüreğindeki imanla kulluğun zirvesine oturan şehadet bakışlı! Ey hayatı İslam, sevdası hizmet, yaşantısı şehadet olan Genç!.. Ne çok özlemişti bu sokaklar bir şehid kokusunu, bir şehid yürüyüşünü, bir şehid kahramanlığını!.. Ne çok özlemişti bu topraklar seni nicedir… Üzerinde yürüdüğün sokaklar, önceki yiğitleri unutalı çok olmuştu, bu yüzden de özlemişti melekler! Sen de biliyor muydun bu toprakların yıllardır susamışlığını mübarek şehid kanlarına?! Biliyor muydun ki, herkesten önce koşup şefkatli bir ana gibi emzirdin kanınla şerha şerha yarılmış kavruk toprağı?! Söylesene ey Şehid; herkesten önce koşup gitmeyi kimden öğrendin, kimden aldın bu mukaddes talimi?!.. Canı Allah`a satmanın küçük-büyük, genç-ihtiyar, kadın-erkek ayrımına tabi tutulmadığını kimden öğrendin söylesene?!.. Rabbinin Kelamından mı, Peygamberinin lisanından mı, Şeyh Said`in darağacındaki onurlu duruşundan, Şeyh Yasin`in füzelerle cennete uçan felçli bedeninden mi aldın talimini?!.. Yoksa Rehberin Hüseyin`den ve onun yoldaşı Selahaddin`den mi öğrendin bu sevdaya tutulmayı?!..
Sen ey gençliğinin baharında canını Allah`a satıp karşılığında cenneti satın alan gül yüzlü Şehid! Bizi sensiz bırakmaya, bizi bu acılar denizinin ortasında bırakıp gitmeye nasıl razı oldu gönlün? Gidişinin masumiyeti ve mazlumiyeti içimize bir kor gibi düştü de cayır cayır yanmaktayız bilesin ey Şehid! Sen, bir alçak vaktin, bir soysuz ihanetin, bir şerefsiz topluluğun, bir dinsiz yapının ortasında tekbirlerle Rabbine misafir olurken biz yaşama suçunu işliyoruz senden sonra aldığımız her nefeste… Senden sonra yaşamak ardır bize bilesin!.. Allah`ın rızasını kazanmak için geceni gündüzüne katarak koşturduğun sokaklarda sensiz yürümek utançtır bize bilesin!.. Şöyle ciğerlerimizi dolduracak kadar temiz bir nefes almak yüktür bize bilesin!.. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bundan böyle bizim için… Sen bir milatsın ve tarihler senden önce ve senden sonra diye anılacak bundan sonra ey Şehid!..
Gençliğine bakmadı, güzelliğine aldırmadı, faziletini bilemedi etrafını çeviren sırtlan sürüsü… Mazlum, mustazaf ve Müslüman halk için canını seve seve vermeye hazır olduğunu anlayamadılar da çiğneyip geçtiler seni, sana dair ümitlerimizle beraber!.. Bu acıya tahammül etmemizi isteme bizden ey Şehid! Sabır, her zamankinden daha ağır, sebat her zamankinden da iç kanatıcıdır bugün!.. Küçük acıları anlatabilmek mümkün belki, ama yüreği en derinden sarsan acıları anlatmaya kifayet etmez ki kelimeler!.. Bu yüzden de ardından sana yetişmek için can atan her bir yürek sahibi, izzetli bir suskunluğa bürünmüş hesap günü için… Bu günler hesap günüdür yiğidim!.. Bu günler Bedirlere çıkma, bu günler Ebu Cehillerin leşlerini Bedir kuyularına atma günüdür!.. Sanma ki senden sonra başka bedenlere de üşüşecek kadar yaşayacak bu vampirler!.. Bu günler bir aylık mesafeden yüreklere korku salma günüdür Şehidim!.. Bugünler, ölümü onların dünyalarını sevdiklerinden daha çok sevdiğimizi ispat etme günüdür… Bu günler Hamzaların, Ebu Düccanelerin, Muhammed bin Meslemelerin tek işaret beklediği gündür… Yeter ki bir işaret alsın yiğitler, gör o zaman gök nasıl parça parça düşer, yer nasıl bir sarsıntıyla sarsılır, denizler nasıl kaynar ve kadın kılıklıların yürekleri nasıl boğaza dayanır o gün!.. Bırak insanlıktan, imandan, akıldan ve vicdandan nasipsiz sırtlanlar bedenine üşüşürken, korkaklara yakışan bir cesaretle gece karanlığının ve kadın kılığındaki maskelerinin kirli yüzlerini sakladıklarını sansınlar bir zaman… Misafiri olduğun Rabbinin her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyi duyan olması yetmez mi hesap günü için?!..
Bugün acılarımı yüreğimin kabristanına gömmek istesem de o mazlumca, o Müslümanca, o şehitçe gidişin gitmiyor gözlerimin önünden bir türlü… Her şeyi unutabilir insan belki, ama kalleşlikler, hainlikler, vahşilikler unutulmuyor be Yiğidim!.. Tıpkı Uhud`un Hamza`sı gibiydin Vahşi`den daha vahşi, kara yüzlü, kara yürekli, kadın kılıklı kara katillerin ellerinde… Bu yüzden de senden sonra bir Hamza yokluğudur hasretin ciğerlerimizi kanatan… Tıpkı Rabbinin kitabında bahsettiği Habib-i Neccar gibi kalakaldın sırtlanların ortasında… Sen onları kurtuluşa çağırırken onlar kurtuluşa değil, azaba yakındılar o gün!.. Kim bilir, belki sana da “Cennete gir!” denilince , “Keşke kavmim bilseydi…...
Ey Şehid! Ey mübarek insan! Ey Allah yolunun yolcusu! Ey yüreğindeki imanla kulluğun zirvesine oturan şehadet bakışlı! Ey hayatı İslam, sevdası hizmet, yaşantısı şehadet olan Genç!.. Ne çok özlemişti bu sokaklar bir şehid kokusunu, bir şehid yürüyüşünü, bir şehid kahramanlığını!.. Ne çok özlemişti bu topraklar seni nicedir… Üzerinde yürüdüğün sokaklar, önceki yiğitleri unutalı çok olmuştu, bu yüzden de özlemişti melekler! Sen de biliyor muydun bu toprakların yıllardır susamışlığını mübarek şehid kanlarına?! Biliyor muydun ki, herkesten önce koşup şefkatli bir ana gibi emzirdin kanınla şerha şerha yarılmış kavruk toprağı?! Söylesene ey Şehid; herkesten önce koşup gitmeyi kimden öğrendin, kimden aldın bu mukaddes talimi?!.. Canı Allah`a satmanın küçük-büyük, genç-ihtiyar, kadın-erkek ayrımına tabi tutulmadığını kimden öğrendin söylesene?!.. Rabbinin Kelamından mı, Peygamberinin lisanından mı, Şeyh Said`in darağacındaki onurlu duruşundan, Şeyh Yasin`in füzelerle cennete uçan felçli bedeninden mi aldın talimini?!.. Yoksa Rehberin Hüseyin`den ve onun yoldaşı Selahaddin`den mi öğrendin bu sevdaya tutulmayı?!..
Sen ey gençliğinin baharında canını Allah`a satıp karşılığında cenneti satın alan gül yüzlü Şehid! Bizi sensiz bırakmaya, bizi bu acılar denizinin ortasında bırakıp gitmeye nasıl razı oldu gönlün? Gidişinin masumiyeti ve mazlumiyeti içimize bir kor gibi düştü de cayır cayır yanmaktayız bilesin ey Şehid! Sen, bir alçak vaktin, bir soysuz ihanetin, bir şerefsiz topluluğun, bir dinsiz yapının ortasında tekbirlerle Rabbine misafir olurken biz yaşama suçunu işliyoruz senden sonra aldığımız her nefeste… Senden sonra yaşamak ardır bize bilesin!.. Allah`ın rızasını kazanmak için geceni gündüzüne katarak koşturduğun sokaklarda sensiz yürümek utançtır bize bilesin!.. Şöyle ciğerlerimizi dolduracak kadar temiz bir nefes almak yüktür bize bilesin!.. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bundan böyle bizim için… Sen bir milatsın ve tarihler senden önce ve senden sonra diye anılacak bundan sonra ey Şehid!..
Gençliğine bakmadı, güzelliğine aldırmadı, faziletini bilemedi etrafını çeviren sırtlan sürüsü… Mazlum, mustazaf ve Müslüman halk için canını seve seve vermeye hazır olduğunu anlayamadılar da çiğneyip geçtiler seni, sana dair ümitlerimizle beraber!.. Bu acıya tahammül etmemizi isteme bizden ey Şehid! Sabır, her zamankinden daha ağır, sebat her zamankinden da iç kanatıcıdır bugün!.. Küçük acıları anlatabilmek mümkün belki, ama yüreği en derinden sarsan acıları anlatmaya kifayet etmez ki kelimeler!.. Bu yüzden de ardından sana yetişmek için can atan her bir yürek sahibi, izzetli bir suskunluğa bürünmüş hesap günü için… Bu günler hesap günüdür yiğidim!.. Bu günler Bedirlere çıkma, bu günler Ebu Cehillerin leşlerini Bedir kuyularına atma günüdür!.. Sanma ki senden sonra başka bedenlere de üşüşecek kadar yaşayacak bu vampirler!.. Bu günler bir aylık mesafeden yüreklere korku salma günüdür Şehidim!.. Bugünler, ölümü onların dünyalarını sevdiklerinden daha çok sevdiğimizi ispat etme günüdür… Bu günler Hamzaların, Ebu Düccanelerin, Muhammed bin Meslemelerin tek işaret beklediği gündür… Yeter ki bir işaret alsın yiğitler, gör o zaman gök nasıl parça parça düşer, yer nasıl bir sarsıntıyla sarsılır, denizler nasıl kaynar ve kadın kılıklıların yürekleri nasıl boğaza dayanır o gün!.. Bırak insanlıktan, imandan, akıldan ve vicdandan nasipsiz sırtlanlar bedenine üşüşürken, korkaklara yakışan bir cesaretle gece karanlığının ve kadın kılığındaki maskelerinin kirli yüzlerini sakladıklarını sansınlar bir zaman… Misafiri olduğun Rabbinin her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyi duyan olması yetmez mi hesap günü için?!..
Bugün acılarımı yüreğimin kabristanına gömmek istesem de o mazlumca, o Müslümanca, o şehitçe gidişin gitmiyor gözlerimin önünden bir türlü… Her şeyi unutabilir insan belki, ama kalleşlikler, hainlikler, vahşilikler unutulmuyor be Yiğidim!.. Tıpkı Uhud`un Hamza`sı gibiydin Vahşi`den daha vahşi, kara yüzlü, kara yürekli, kadın kılıklı kara katillerin ellerinde… Bu yüzden de senden sonra bir Hamza yokluğudur hasretin ciğerlerimizi kanatan… Tıpkı Rabbinin kitabında bahsettiği Habib-i Neccar gibi kalakaldın sırtlanların ortasında… Sen onları kurtuluşa çağırırken onlar kurtuluşa değil, azaba yakındılar o gün!.. Kim bilir, belki sana da “Cennete gir!” denilince , “Keşke kavmim bilseydi…...